Hasan Karakaya/Vakit
O sözleri imam değil de, Amerikalı editör söyleyince!
Öncelikle şunu söyleyeyim; "haksızlık" ve "adaletsizlik" kimden gelirse gelsin, gözünün yaşına bakmam, eleştiririm... Haksızlık, adaletsizlik ve yamukluk, hele de bir "Müslüman" tarafından yapılmışsa; tepkim daha sert olur.. Çünkü, "Ben Müslümanım" diyen birinin, "haksızlık" ve "zulüm" yapmaya ne hakkı vardır, ne de haddi... Bu Müslüman, hele de bir "imam" olursa, "tepkilerin en serti"ni gösteririm... Bunların geçmişte örnekleri var... "Müslüman" kimliğine sahip birinin "komşu kadını kucağına alıp, dereden geçirmesini" nasıl eleştirdiğimi herkes bilir... Yine, "İmamın sarığı beyazdır, asla leke götürmez" başlıklı yazım da, herhalde hafızalardadır... Çünkü, bana göre imam; bir "lider"dir, "önder"dir, "öğretmen"dir!.. "Yamuk" yapmaya, "haksızlık" etmeye hakkı yoktur!..
KADININ ERKEK ÜZERİNDEKİ HAKLARI
Bütün bunları niye yazdığımı az-çok tahmin etmiş olmalısınız... Biliyorsunuz; son günlerde bir imam; evet Beylikdüzü'ndeki Fatih Sultan Mehmet Camii imamı Hasan Hakyemez, kartel medyası tarafından hedefe oturtuldu ve "görevden alınması" sağlandı.
İmamın, Cuma vaazında, "Çalışan kadın aldatır" dediği ileri sürüldü!..
Dediğim gibi; imam, "eğer bu sözü sarfetti" ise; asla savunulacak bir tarafı yok... Kartel medyası vurdu ya, "Al bir tekme de benden" der, yere sererim!..
Ancaak...
Adam böyle bir söz sarfetmemiş ve "şahsî kavga"ların mağduru olmuşsa, o zaman da; elinden tutar, yerden kaldırırım!..
Arkadaşlarımın yaptığı araştırmalara ve bana ulaşan bilgilere göre; İmam Hasan Hakyemez'in vaaz metni, şu anda Büyükçekmece Müftülüğü'nde ve o metinde de "Çalışan kadın aldatır" diye bir ifade yodk...
Evet, imam "kadınların çalışması"na karşı çıkmış ama, bunu açıklarken "Erkek, karısının geçimini temin etmekle yükümlüdür" şeklinde izah etmiş!..
Yani erkek, "yediğinden" karısına da yedirmek, "giydiğinden" ona da giydirmek zorundadır!..
Çünkü, İslâm'da; "kadının erkek üzerinde hakları var"dır!.. Kadının, "maddi ve manevi tüm ihtiyaçları" erkek tarafından karşılanmak zorundadır!..
Kadın, "sadece kocasına ve çocuğuna hizmet etmekle" yükümlüdür!.
O kadar ki;
"Doğurduğu çocuğu emzirmek" zorunda bile değildir... Eğer kadın istemezse, erkek, bir "süt anne" tutmak mecburiyetindedir!..
Bu, böyledir...
VAAZDA BÖYLE BİR İFADE YOK!
Ancak, "Şeb-i Arus"un "düğün gecesi" anlamına geldiğini bilmeyecek kadar "din cahili gazeteciler"in, "ezanın cami balkonundan(!) okunduğunu zanneden aydın(!)lar"ın bulunduğu bir ülkede, imamın sözleri de elbet, işte böyle çarpıtılır!..
Peki, imam efendi, içinde "kadın" ve "ihanet" geçen bir ifadeyi hiç kullanmamış mı?..
Kullanmış... Aynen şöyle kullanmış:
"... İmam-ı Gazali dindar ve salihalığı şu şekilde ifade ediyor: "Bu esastır. Buna son derece ehemmiyet vermek lazımdır. Dini hisleri namus ve iffet bakımından zayıf olursa kocasına ihanet eder, yüzü karartır, kıskançlığını doğurur, huzuru bozar.
Eğer koca namus ve iffetini korumaya çalışırsa başı derde girer, aldırış etmezse dinine, namus ve haysiyetine karşı ihanet etmiş olur. Dini hislerinin zayıflığı yanında bir de güzel olursa, bela iki katı olur. Çünkü güzelliğine bakarak ayrılmak istemez. İffetsizliğine bakarak salmak istemez. Böylece felaketten felakete sürüklenir."
Evet, içinde "kadın" ve "ihanet" geçen konuşmanın aslı bu!..
Peki, içinde "çalışma" ve "kadın" geçen ifadeler nasıl?..
Buyrun, ona da bakalım:
"... Hadis-i Şerif'in ifadesine göre kadının maddi ve manevi her türlü ihtiyacı erkek tarafından temin edilecektir. Çünkü kadın kocasına ve çocuğuna hizmet etmekle yükümlüdür.
Başkasının işinde çalışıp para kazanma mecburiyetinde değildir. Ancak çalışma zarureti hasıl olursa dini vecibelerini ihlal etmemek şartıyla çalışabilir."
Söyleyin Allah aşkına;
Bu ifadelerin neresinde var, "çalışan kadın ihanet eder" gibi bir ifade!?!..
Kadının "namus ve iffet bakımından zayıf olursa kocasına ihanet edebileceği" ile "çalışan kadın" arasında nasıl bir bağlantı kuruldu, gerçekten anlayamadım!..
Ama, "imam"ların "tartışılmaz düşman görüldüğü" bir Türkiye'de, "vaazda söylenmemiş" ifadeler de, işte böyle "söylenmiş gibi" haber yapılır ve imam "hedef"e oturtulur!..
Hem de, "kulaktan dolma" bilgilerle!..
Bakın, 3 sayfalık vaaz metninin hiçbir yerinde "çalışan kadın aldatır" diye bir ifade yer almazken, haberi kamuoyuna yayan, Gerçek gazetesi yazarı Nusret Yılmazer vaazın orijinalini dinlemeden anlatılanlar üzerine konuyu köşesine taşıdığını itiraf edip, diyor ki;
"Ben o gün Fatih Sultan Mehmet Camii'nde namazda değildim. Fakat bana cemaatten çok sayıda kişi gelerek olayı anlattı. Ben de anlatılanlara dayanarak haber yaptım."
Buyrun, burdan yakın!..
Görüyorsunuz; "anlatılanlar üzerine" kulaktan dolma bir haber yapılıyor ve bir imam, işte böyle "yargısız infaz"a maruz kalıyor!..
ÇALIŞAN KADINLAR VE BOŞANMA
Ne bir eksik, ne bir fazla... Kartel gazetelerinin günlerce gündemde tuttuğu ve görevden alınmasını sağladıkları "İmam Hasan Hakyemez olayı"nın özü ve özeti bu!..
Buna; "Bir bardak suda fırtına koparmak" derler ama, ortada "su" da yok!..
Şöyle bir gazeteleri taradım da; bu olay konusunda "objektif" davranan bir tek yazar gördüm.
Sabah'tan Emre Aköz, özetle şöyle yazıyordu:
"Doğru ile yanlışın iç içe geçtiği bir olay bu...
Sürüyle araştırma var: Gerçekten de çalışan kadın oranı arttıkça, kocasını aldatan kadın oranı da artıyor. Aynı şekilde boşanmalar da yükseliyor. Bunlar sosyolojik veriler."
Emre Aköz'ün, “Ortada sosyolojik veriler var” demesi, bana 2005 ve 2006 yıllarında yapılan "araştırma"ları hatırlattı.
Hiçbir "yorum"da bulunmadan ve hatta "katılmadığımı" da özellikle vurgulayarak, 17 Mart 2005'te yapılan bir araştırmayı özetleyerek aktarmak istiyorum:
"İngiliz Nut Dergisi'nin yaptığı araştırmaya göre, çalışanların kariyer sahibi olabilmek için farklı yollara başvurduğu ortaya çıktı.
İngiltere'de yayımlanan Nut Dergisi'nin 2 bin çalışan üzerinde yaptığı araştırmada, çalışanların yüzde 21'inin kariyerlerinde yükselebilmek için üstleriyle birlikte seks yapmaya hazır oldukları ortaya çıktı."
KARİYER, EVLİLİĞE BARİYER Mİ?
Şimdi de, 27 Ağustos 2006 tarihli “kartel gazeteleri”nde yer alan “Kadınların kariyeri evliliği yıkıyor mu?” başlıklı bir yazıya yer vermek istiyorum...
O günkü kartel gazeteleri, “gündemdeki bir tartışma”yı sayfalarına taşırken, şöyle bir sunuş yapmışlardı:
“Geçtiğimiz hafta dünyaca ünlü iş dünyası dergisi Forbes'un internet sitesinde bir yazı yayınlandı. Derginin Amerikalı editörü Michael Noer, erkeklere, kariyer sahibi kadınlarla asla evlenmemeleri gerektiğini öğütlüyordu. Ancak gelen tepkiler üzerine aynı gün bu yazı internet sitesinden kaldırıldı. Özellikle feministler, Noer'in savlarına şiddetle karşı çıktı. Olayın büyümesinden iki gün sonra derginin bir diğer editörü Elizabeth Corcoran 'Tembel bir erkekle evlenmeyin' yazısıyla cevap verdi.”
Bu sunuşu yapan gazeteler, daha sonra da; Michael Noer’in “Kariyer sahibi kadınlarla evlenmeyin” başlıklı yazısını yayınlamışlardı...
Şimdi ben; “Bunları imam söylese çoktan imamlıktan atılmıştı” diyerek, Forbes dergisinin Amerikalı editörü Michael Noer tarafından kaleme alınan yazının bir bölümünü aktarmak istiyorum:
“Erkeklere bir tavsiye: Güzel veya çirkin; kısa veya uzun boylu; sarışın veya esmer... Evleneceğiniz kadın nasıl olursa olsun, kesinlikle kariyer sahibi olmasın. Neden? Çünkü pek çok sosyal bilimci, kariyer sahibi kadınlarla olan evliliklerin sağlam olmayacağı konusunda hemfikir.
Aslında her ilişki kendi içinde stres barındırabilir. Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalar, çalışan kadınların boşanmaya ve aldatmaya daha yatkın olduklarını; çocuk doğurmaktan da kaçındıklarını gösteriyor. Ayrıca çocuk doğursalar bile bundan mutsuz olma ihtimalleri çok yüksek.
Araştırmaların bulunduğu bir yayın olan Social Forces'ta son zamanlarda çıkan bir araştırmanın sonuçları, 'ekmek getirmekle' yükümlü olan öncelikli kişinin erkek olduğu evlerde, kadınların daha mutlu olduğu yönünde.
Mutlu bir son olmasa da, başarılı erkekler başta olmak üzere pek çok erkek benzer özlemlerle kadınlara ilgi duyuyor.
Tipik kariyer sahibi kadın iyi eğitimli, bilgili ve hırslı olur. Bunlar ilk bakışta güzel özellikler, değil mi?
Tabii ki...
Ama en azından evlenene kadar. Sonra, o daha başarılı oldukça sizden daha az memnun olmaya başlıyor. Durum tanıdık geliyor mu? İstikrarlı bir ilişki pek çok faktörün bir araya gelmesinden oluşuyor.
Bunların arasında eşinizin ailesi, kaç yaşında evlendiğiniz, hangi ırktan olduğunuz, dini inançlarınız ve sosyo-ekonomik statünüz yer alıyor. Tabii ki çalışan kadınların da mutlu evlilikleri oluyor. Ancak çalışmayan kadınlara göre daha az.
'Kariyer sahibi kadın' olmanın da bazı kuralları var. Örneğin bir kadına kariyer sahibi diyebilmek için o kadın üniversite eğitimi almış olmalı, haftada 35 saatten fazla ev dışında çalışıyor olmalı ve yılda 30 bin dolardan fazla kazanıyor olmalı.
Eğer yapılan çalışmalara inanıyorsanız; bu özelliklere sahip bir kadınla evlenerek başınızı belaya soktuğunuzu kabul etmeniz gerekiyor.
(...)
Kariyerin evliliğe zarar vermesinin bir diğer sebebi ise çiftlerin farklı insanlarla daha çok zaman geçirmesine imkân tanıması. Yani eşiniz ev dışında çalışıyorsa sizden daha çok beğeneceği biriyle tanışma ihtimali fazladır. "Çalışma ortamı potansiyel eş bulma yerleridir," diyor araştırmacı Adrian J. Blow.
Dahası, yayınlanan haberlere göre iyi eğitim almış çiftler, evlilik dışı ilişkiye daha yatkın oluyor. Örneğin yılda 30 bin dolardan fazla kazananların aldatma ihtimali daha fazla. Eğer aldatma boşanmaya neden oluyorsa, başınız gerçekten belada demektir.”
GAVUR SÖYLEYİNCE BAŞTACI!
Yazıdaki tesbitler son derece ilginç ve çarpıcı...
Lütfen dikkat; bunları “cami kürsüsü”nde imam Hasan Hakyemez söylemiyor...
Bunları, dünyaca ünlü Forbes dergisinin editörü Michael Noer söylüyor!..
İngiliz Nut dergisinde yayınlanan araştırma ise, neredeyse “yazılanları onaylar” mahiyette!..
Tamam, bu görüşlere “itiraz” edilebilir... Şiddetli tepki de gösterilebilir!..
Ama, dedim ya;
Bu görüşler, “kartel gazeteleri”nde yayınlandı... Üstelik, hiç de “tepki” ifadesi kullanılmadan!.. Çünkü, bunları söyleyen “Amerikalı editör”dü!..
Ama, “cami imamı” böyle bir ifadeyi “kullanmadığı” halde, hedefe oturtuldu!..
Her zaman derim ya; kartel “yerli”yi, hele hele “imam”ı hiç sevmez.. Ama, “yabancı”yı baştacı eder!..
Şekil A’da görüldüğü gibi!..
Hicrî yeni yıl
"Kültürümüz"den, "kimliğimiz"den, "benliğimiz"den o kadar uzaklaştırıldık, o kadar koparıldık ki; "bize ait gün ve geceler"in heyecanını, coşkusunu bile duyamaz, yaşayamaz olduk...
Bugün, "Hicrî Yılbaşı"... Ancak, ne gazetelerde "Hicret"in anlamını anlatan bir haber var, ne de "kutlama hazırlıkları" yapıldığına dair bir ilân/reklâm!..
Otellerde "rezervasyon" yapıldığına, "Hicrî Yılbaşı"nı meselâ Mekke veya Medine'de karşılamak isteyenlere "THY'den indirim" yapılacağına dair de bir haber yok!..
Oysa, "Miladî Yılbaşı"nda öyle miydi?.. "Noel Baba"lar, "çam"lar, "çan"lar derken ,"Miladî Yıl"ın geleceği günler öncesinden duyurulmuştu...
Demek oluyor ki; "kendi rotalarından sapan" milletler, "başkalarının potaları"nda erimeye mahkûm oluyor!..
Sadece "Hicrî Yılbaşı" mı; daha nice "'bize ait değerleri" unuttuk biz!.. Batı'ya ait ne varsa "kutladık" da, bize ait olanları hep "atladık!"
Hatta atlamakla da kalmadık, şutladık!..
Bu defa da unutmamak için söylüyorum: Bugün Hicrî Yılbaşı... "Yeni yıl"ımız, inşallah hayırlara vesile olur!..