Gazze: Izdırap, Dehşet Öfke ve Hatırlayış
IZDIRAP
Kimin yüreği sızlamaz, duydukları umutsuzluk ve öfkeyle ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü’ne katılıp sınıra yaklaştıklarında birdenbire kendilerini ölüm ve ağır yaraların beklediğini gören silahsız genç Filistinliler için?
Bu yaşananlar sebepsiz yere veya her iki tarafta da kendiliğinden gelişmiş olaylar değildi. Bu gençlerin, zulümlerin bitmek bilmediği 70 yıllık Filistin mücadelesinin ardından on yıllarca süren baskı, şiddet, aşağılanma ve en temel insan hakları ihlallerine karşı bir direniş ruhu sergilemeleri, dünyaya ve birbirlerine, davalarına bağlılıklarını gösterme çabaları haklı görülmeli ve hatta takdir edilmeliydi oysa.
İsrail’in kuruluşundan 70 yıl sonra, en kötü korku ve algılarımızın bu vahşi teyidi, vicdanıyla bakanların görebildiği üzere İsrail’e kötü bir kader biçiyor.
DEHŞET
Direniş görüntülerinin ve keskin nişancı vahşetinin ortaya çıktığı sahne, yanan çeliğin çiğ ete sürtünmesindeki dehşeti anlatıyor. Tehlike, savunmasızlık ve güvenliğin bu istisnai kartografisini kavramanın dehşetin diline ve imgelemlerine başvurmaktan başka yolu yok. Böyle üzücü bir dehşet hikâyesiyse iki tarafın da hem kolektif hem de bireysel anılarında uzun süre yaşayacak. Ne var ki bir tarafın anılarında trajik bir gurur olacak, ötekindeyse baskılanmış bir utanç.
Ivanka Trump, Jared Kushner ve Amerikan Büyükelçisi David Friedman dâhil olmak üzere, Trump yönetimini temsil eden Amerikalıların, insanlığa karşı işlenen suçlara kayıtsızlıklarıyla ABD’ye utanç getirdikleri Kudüs’teki müstehcen kutlamalar da aynı anda gerçekleşti. Ve bu dehşeti daha da büyüttü. Böylesi ahlaki ve siyasi izansızlıklar unutulmayacaktır ve unutulmamalıdır.
ÖFKE
Sahip olduğumuz tek şey sözcükler ama onlar da bir yere kadar. Thomas Merton’ın öğrettiği gibi, bazı suçlar söylenemeyenlerin diyarında yaşar.
Filistin halkının gördüğü kötü muamelelere karşı öfke göstermenin sayısız gerekçesi var ama bu son olayda İsrail’in Filistinlilerin yürüyüşüne verdiği karşılık yeni bir ahlaki, politik ve hukuki zavallılık seviyesine ulaştı. Bu olay, Vietnam Savaşı’nın son safhalarında savunmasız sayılabilecek Vietnamlılara karşı işlenen Amerikan şiddet suçları üzerine vicdan sahibi dini liderlerin haykırdıkları sloganı hatırlatıyor: ‘Not in our name’ (Bizim adımıza yapma).
Yahudiler olarak, Amerikalılar olarak, insan olarak, tüm bu suçların failleriyle aramıza en azından sembolik bir mesafe koymak adına benzer bir duruş almanın hâlâ zamanı gelmedi mi?
Israil’in nefsi müdafaa hakkıyla ilgili çürük iddiaları ya da Filistinlilerin şehit olmasının suçunu Hamas’a yüklemesi o kadar sığ ve inandırıcılıktan uzak ki bu muazzam ölçekteki öldürücü şiddet gösterisine gerekçe sağlamak yerine daha fazla itibar kaybettiriyor.
HATIRLAYIŞ
Kelimeler ve argümanlarla değil gözyaşlarıyla… Ki gözyaşları konuşmaz.
Tıpkı Gazze şehitleri gibi… Ve belki Sharpeville Katliamı’nın (1960) Afrikalı kurbanları ile Filistin halkı arasında sessiz bir bağ oluşturur!
Belki beklediğimiz ilham bu karanlıktan gelecek...