Geleceğin Kehânetlerine Karşı Nebevî Yaklaşım (2)

Mehdi'yi (aleyhisselâm) Beklerken……

Allah Rasûlü rû-i zemine teşrif etmeden önce Yahudi ve hristiyanlar büyük bir bekleyiş içindeydiler.Çünkü ellerindeki Mukaddes kitapta Peygamberimizle ilgili müjdeler vardı.Yahudi hahamlarda astrolojik ve dinî kaynaklardan yararlanarak son peygamberin çıkmak üzere olduğunu hesaplamışlardı da kendi  dönemlerindeki peygamberleri nasıl zorda bıraktığını unutmuşlardı.İzzeti elden bırakıp zillete düşmüşler, az bir menfaat karşılığında dinlerini satmışlardı.Ne zamanki hidayet güneşi doğdu o vakit yarasalar  aydınlıktan rahatsız olmaya başlayıp güneşten şikayetlenmeye başladılar.Öyle ya, Irkçı olan bu kavim kendi ırklarından  olmayanları benimseyemez, Nuh’ta gelse peygamber diyemezlerdi.

Peygamberler, kendilerine gönderilen kitapların ete kemiğe bürünmüş halleriydiler.Tevrat; Musa, İncil; İsa idi.(Aleyhimasselam) Bunların hükümlerini icrâ etmeye yanaşmayan aynı  millet Mehdîyi Mürtezâ olarak kendilerini onca eziyetten kurtaracak bir peygamber beklediler.Kur’an dile geldi, ete kemiğe büründü, gökte ve  yerde çokça övülen Muhammed olarak göründü.Fakat içlerindeki yıllanmış kibir, önceki peygamberleri inkar ettikleri gibi kendilerini inkara sürükledi.

Demek ki aslında beklemek; neyi bekleyip beklemediğimiz sorusunuda beraberinde getiriyor. Doğru dürüst  neyi beklediğimizi bilmediğimiz fakat  neticesi çıkarlarımıza ters düştüğünde nasıl bir refleks göstereceğimizi tahmin bile edemediğimiz bir bekleyiş.! Beklediğimiz Mehdi de ya içimizdeki acziyeti, tembelliği, dalalet ve cehâleti yüzümüze vursa?
Acaba İçimizdeki şeytan sûreti hakk’tan gözüküp bize mavallar mı okur.?!
Ya beklediğimiz Mehdi, bizi hiç beklemediğimiz bir refleksle  elimizden tutup ömrümüz boyunca  bizi bekleyen kur’ana götürse? Hiç beklemediğimiz bir yerden mi vurmuş olur.?

Hayatımıza dönüp baktığımızda da aynı realite yüzümüze gözümüze değer. Okuduğumuz Kur’an, nasıl olurda zamanla Mevlid’e, pilava, aşureye evrilir, Hacdan dönen yüzük ve kokulu tesbihe dönüşür? gerçekten acınası bir durumdur. Sahiden hz.Peygamber (s.a.v) Hacc’dan nasıl döndüler? Din, akademik sahalarda da aynı ürpertiyle eylemsiz söylemlere, ateşsiz dumanlara karışmıştır.Ne yazak ki bugün kur’an ve sünnetin  bizi taşıdığı itkiler, vâizin kürsüden, müslümanın camiden çıkıncaya kadardır.Tarih gösterdi ki Mesele sadece metnin/nassın sağlam ve güvenilir olmasında değil, bilâkis kendi çıkarları/ideolojik eylemlerinin arka planını doldurmanın araçsallaştırılmasında yatıyor.Böyle kimselerin kendi istekleri doğrultusunda hareket alanı bulacağı her metin kutsîdir yada mutlaka kutsal bir metinde yerini bulmuştur.!  Modern Müslümanda bundan fazlaca nasibini almış ve  Taşıdığı rehberin/ Kur'an'ın  bir bildirge olduğunu unutup hermeneutik hezeyanlarla "kime ne çıkarsa" çıkmazında ne ettugu belirsiz bir konuma düşmüştür.Çünkü vahiy, sana göre bana göresi olan bir çok ihtimallerden biri durumuna gelmiş ve gerçek gayesi olan muttakiler için hidayet bildirgesi olmaktan uzaklaştırılmıştır.

 

Her Mümin kendini Hakka adamış hidâyet eri yani genel anlamda Mehdî iken, sırlar, kodlar, şifreler ve kehânetler peşinde koşturmaya yüz tutmuş,süfyâni akımları hezîmete uğratacak  gücünü kaybetmiştir. Kendi Çağının gerektirdiği sosyal ve pozitif ilimlere sırt çevirmiş, insan ve toplum psikolojisinden bî haber, bilgili ve akleden kimse olmak yerine ütopik bir yaşam hayallerine kapılmıştır.Bu ümmetin dirilişi elbetteki  himmet ve mefkûresinin yüceliğinden geçer.Fakat bu yaşam standartları sünneti fıkh etmenin eşiğinde yatar. Elbettünyanın her devrinde bir uygarlık kurulur,yükselir,ömrünü tamamlar ve yıkılır.Bu yükseliş ve yıkılışlar imtihanın bir parçasıdır.İmtihanlar ise ortamın canlı tutulmasına yeniden inşâ edilmesine zemin sağlar.Fakat Müslümanın bu tarihteki seyri rüzgara kapılmış yaprak gibi olmamalıdır.

Bugün batılı Ülkeler, beşeri sistemle dahi  ekonomik refah, hukukî düzen,siyâsi istikrar içinde yaşayabiliyor, kendi İnsan haklarını güvence altına alabiliyor,toplum karşılıklı konsensüs ile hukukî düzene destek verip ona uyabiliyorlar, genel olarak toplumsal kargaşalardan, hatta savaşlardan bile bir dönemde olsa uzak bir hayat sürebiliyorlar. Nedense beklenti içine girenler ellerindeki kitab’a rağmen günbegün kendi kodlarından uzaklaşarak ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerle sarsılıp duruyorlar.Daha ne kadar kendimize hizmet eden aymazlıklardan yararlanıp sırtmızı sıvazlacak ve beklemeye devam edeceğiz.?!
 
10/05/2020 Pazar. Mehmet Sevban

Tevhidhaber/ Misafir Yazar 

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!