Dikkat! “Gelecek günler” geçen günleri aratabilir. İnşallah korkulan olmaz, ama gidişat iyi değil. Bizler kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Bir ülkede yaşayanlar, o ülkede olup-bitenleri görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir.
Mikroplar bünyeyi sardıklarında o canlı ölürken, onunla birlikte o mikroplar da ölür. Pek azı başka bir canlıya bulaşır ve aynı döngü devam eder. Mikrop mikropluğunu yapar. Mikroplara bulaşan canlılar, eğer sağlıklı bir ortamda, sağlıklı bir çevrede, sağlıklı bir hayat sürmüyorlarsa akıbetleri değişmeyecektir.
Biz; FETÖ, PKK/PYD-HDP, LGBT, siyasi polemikler, Kanal İstanbul, Şehir Hastahanesi, Millet Parkı, karayolları, Hızlı Tren, İHA, SİHA, savunma sanayi üzerinden gidiyoruz da, halkın kafasında başka suali mukadderler var. Bunları kim, nasıl, kaça yaptı gibi mesela. Ya da aile, fuhuş, kumar, uyuşturucu gibi. Kara para, mafia, çeteleşme, adaletsizlik gibi. Millet BÇG, ADD, ÇYDD, Ergenekon, Balyoz konusunu unuttu gitti.
Cami çoğaldı da, cemaatin sayısı ve kalitesi iki ayrı konu. Okul çok da müfredat ayrı bir dert, öğretim kadrosu ayrı bir dert, yönetimi, ekonomisi, talebesi, diplomalı işsizler ordusu ayrı bir dert.
“The Cemaat”in okullaşma ve dershane politikası, Türkçe Olimpiyatları, “Diyalog ve Hoşgörü” politikası toplumun büyük kesimi tarafından destekleniyordu, ama bunlar onların yargılanmalarına engel olmadı. Mediada 1 numara olmuşlardı hatırlarsanız, tiraj, rating olarak, gazete, Tv değil sadece radyo, dergi, kitap, dağıtım olarak. Vakıf, dernek, sendika gibi örgütlenmelere de el atmışlardı. Olmadıkları yer yoktu!? Birçok ülkede örgütlenmişlerdi. Radikal İslam’a karşı “ılımlı İslam” diye bir din icad etmişlerdi ve çoğu kimse de, alameti farikalarını kaybetmiş bir din olarak, BİREYsel planda vijdanlara, toplumsal planda mabetlere hapseden “Amerikano İslam”ı çok sevmişti. Yani bazı şeyleri iyi yapmak, bazan bazı yanlışlar sözkonusu ise, o işleri itibarsız hale getirebilir.
Çin’e dikkat! Rusya’ya dikkat, ABD’ye dikkat, AB’ye, İngiltere’ye, İsrail’e dikkat. Yunanistan, Ermenistan, İran, Irak, Suriye’ye dikkat.
Şimdi mevsimlerden yaz. CoVID yasaklarının hafifletilmesi göreceli bir rahatlama sağlayacak gibi. Ama ekimde olacak göreceğiz.
Bir yandan İstanbul depremine dikkat. İstanbul depremi bir kırılma noktası oluşturabilir. İstanbul depreminin şiddeti ne olacak. Bu biraz da Tuzla-Çanakkale hattının kaç etapta kırılacağı ile ilgili. Deprem yakamızı İstanbul’dan sonra da bırakmayacak. Ege fay hattı var. Çanakkale’den Girit’e kadar kırılma yaşanacak, adalar ve Ege’nin iki yakası bundan zarar görecek. Sonra Girit-Kıbrıs fay hattı. Kıbrıs’tan Kızıldeniz deltası, oradan tekrar Lut gölü üzerinden Amanoslar’a / Gavur dağına uzanan fay hattı. Ortadan da tekrar doğuya doğru uzanan hat. Özellikle bu saydığım bölgede yıkım çok büyük olabilir.
Çin, Kanal işinde olacak mı? Çin çok sayıda vatandaşı için Türkiye’den vatandaşlık almak ve Türkiye’de zor durumdaki fabrikalar yanında maden sahalarının işletmelerini almak istiyor. Mesela Boraks konusunda Türkiye’de İngiltere, Çin ve ABD arasında büyük bir rekabet yaşanabilir. Gıda, tarım ve hayvancılık konusu da öyle. Maden sahaları konusunda birileri çevrecileri, yabancılara karşı milliyetçileri sahaya sürebilir ya da birtakım politikacı ve bürokratlar üzerinde baskı oluşturmalar için yolsuzluk ve ahlaki sorunlarla ilgili dosyaları servis edebilirler. Ya da Doğu Türkistan konusu da bu hesaplaşmada gündeme gelebilir. Çin konusu aklınızda olsun. Mevlana’nın çok güzel bir sözü var; “Köpeğin kuyruğuna bastım, sesi ağzından çıktı” diye, birilerinin ayağına basarsanız, sesinin nereden çıkacağını bilemeyebilirsiniz!
5G, CoVID, Starlink, akıllı şehir, akıllı ev konusunda çok kötü bir sınav verdik. Oysa görüntüde her şey yolunda, yarın bu işlerin görünenin dışındaki yanı devreye girerse, o zaman o zaman nasıl dehşet bir yanlış yapmışız o zaman anlaşılır, ama korkarım bu işi anladığımızda çok geç kalınmış olur.
İşin dini, ahlaki boyutuna, aile boyutuna hiç girmiyorum. Kaldı ki, bunları verdikten sonra diğer konular mükemmel olsa ne yazar. Ahireti kaybettikten sonra bir eline Ay’ı, öbür eline Güneş’i verseler ne yazar. Haram işler, haram sözler, haram ilişkiler, helal-haram gözetmeyen kişilerle nereye kadar gidebilirsiniz ki!
Birçok şey artık bir kişi tarafından biliniyor. Yani sır değil. Gizlemenin de alemi yok. Zaten bundan sonra birçok şeyi uzun süre sır olarak saklamak da mümkün değil.
Tabii gelecek günlerin ne getireceğini Allah bilir. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Bir de sonuç ne olursa olsun, Allah’ın ipine tutunanlar kurtuluşa erenlerden olacak. Bizim yaptığımız sadece geleceğe ilişkin muhtemel olaylara karşı zihnen hazırlıklı olmak. Yani tedbir sadedinde. Bugün yapıp yapmadıklarımız, söyleyip söylemediklerimizle biz ahiret yurduna bu şekilde ya kendi sırtımızda kendi cennetimize tuğla taşıyacağız, ya da kendi cehennemimize odun taşıyacağız.
Selâm ve dua ile.