YKS verilerine göre, üniversite sınavında 628 bin 796 aday puan barajının altında kaldı. Sınava giren 15 bin öğrenci yarım net dahi yapamadı. Bu gençler dindar olsa ne yazar. Amentüden bile habersiz, gusül abdesti almasını bilmeyen, bunu da umursamayan bir gençlik.
Sahi bu gençler nasıl bu kadar bilgisiz yetiştiriliyor. Bu çocuklar bu soruları nasıl yapamıyor diye soran var mı kendine. Aile, okul, sendika, bakanlık!
ÖSYM yayınladığı 2019 sınavı ortalama doğrularına bakarsak; Matematik: 40 soruda 4.7 doğru, Fizik: 14 soruda 1.03 doğru, Kimya: 13 soruda 0.96 doğru, Biyoloji: 13 soruda 1.29 doğru, Türk Dili ve Edebiyatı: 24 soruda 4.9 doğru. Biz hepimiz kendi kendimize sormalıyız: “Nerede yanlış yaptık” diye. Sonuçta, sınıfta kalanlar sadece çocuklarımız değil, yöneticilerimiz, eğitim sistemi, öğretmenlerimiz, müfredat, okul, hepimiz sınıfta kalmışız.
Diyorlar ki, ortalama bir lise mezunumuz 4 işlem bile yapamaz durumda. Dinden de anlamıyorlar, tarihten de. Laf da dinlemiyorlar. Türk Dili ve Edebiyatın 24 soruda 4.9 doğru cevap varsa, bunlar Türkçe de bilmiyor demektir. Anlatsanız da anlamayacak. Zaten öğrenmek de istemiyor, öğretilen bilgilerin doğruluğu da kuşkulu öte yandan. Zaten ezbere dayalı bir eğitim sistemimiz var.
Hani derler ya “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür” diye.
Okulda dil öğrenen var mı? Dil öğrenmeyi bırakın, İstiklal Marşı da bir kenarda dursun, Necip Fazıl’ı bile anlamaz bu çocuklar ya hu! 300-500 kelime ile konuşan bu insanlara neyi anlatabilirsiniz ki. Ev böyle, okul böyle, sokak böyle, iş böyle, media böyle!
Bakın yeni bir dünya kuruluyor. Ev okul, ev iş geliyor. Öğrenme şekil değiştiriyor. Uzaktan eğitim, subliminal eğitim de var. Bioresonance ile beyne yükleme de yapılıyor. E-Water ile içerek de öğrenebileceksiniz. İpnoz yöntemi ile eğitim programları da var.
Bugünkü bu üniversitelerden mezun olanların bırakın geleceğe yön vermelerini, bugünkü sorunları çözmek şöyle dursun, sorun üretmeye devam ederler. İmalat hatası başarılı olan birkaç kişi varsa onları da birileri kapıp kaçacaktır. Ya da onlar kendileri gidecektir. Onlar ihtiyaç duydukları imkanlara sahip olamayacaklarsa, öte yandan hakettikleri yerlere gelemeyeceklerse niye dursunlar ki!
Eğitim yap-boz tahtasına döndürüldü. “Millî” filan da değil. Hani “başarı”dan filan da söz etmiyorum. Bu kadar gereksiz, anlamsız, faydasız bilgi niye yüklenir, gerekli bilgiler niçin esirgenir. Din, tarih, gelenek adına anlatılan, öğretilenler neler? Bu malumat yığınını ezberleyip başarılı olan çocuğa da yazık! Başarısız olursa o zaman da diploma alamayacak.
Ben öğrendiğim şeylerin çoğunu okuldan kaçtığım saatlerde öğrendim. Okul dışında istekli bir öğrencinin aynı sürede çok daha fazla bilgiyi, çok daha kısa sürede ve çok daha ucuza elde edebileceğini düşünüyorum. O pahalı marka “Collage”lerden söz etmiyorum. Devlet okulları için de durum çok da farklı değil.
Kimsenin bu çocukların zeka tipini merak ettikleri yok. Müfredat heyecan, merak uyandırmıyor. Öğretilenlerle ilgili en ufak bir eleştiriye tahammül yok. Soru soramazsınız. Sorsanız da cevabı yok. Mesela dünya haritası niye böyle, cevabı yoktur. Kurtuluş savaşı, Çanakkale savaşını sorgulayamazsınız. Kars’da hiçbir okulda, “Kars İslam Cumhuriyeti”nden söz edilmez mesela! Samandağlılar, şehirlerinin adının niçin Samandağı olduğunu bilmez. Tarsuslular Saul’u bilmezler. Mudanyalılar da “Aya Yorgi, Aya Sotri, Aya Ayani”yi bilmezler.
Kaç İzmirli bölgedeki 7 kilisenin adını sayabilir. Kaç Antakyalı, o “Şehre gelen 3 kişi”nin adını bilir? Kaç kişi 12 Hicri ayın isimlerini sayabilir ya da Klasik Türk Musikisinin kaç makamını bilir?
Bu gençler cumhuriyetin anlamını bile bilmiyor ya hu. 6 Ok’u da “ııı…” demeden sayamazlar. Laikliği “Din-devlet ayrılığı” zannederler. Demokrasi ile Cumhuriyet, “Cumhuriyet” ile “Halkçılık”, Cumhuriyet ile “Demokrasi” arasındaki farkı da bilmezler. İstanbul’da sokağa çıkın “Bizantinizm” nedir deyin bilmezler. Mesela “’Misak-ı Milli’yi kabul eden Meclis-i Mebusan neredeydi” deyin, ya da sorun bakalım “Hilafet makamı” neredeydi. “Bizans imparatoru”nun sarayı neredeydi diye sorun bakalım. Kaç kişi Hindistan’ın eski bir Türk devleti olduğunu bilir? Kullandığımız ay isimlerinden “Ağustos” ne anlama gelir diye sorun bakalım, ne cevap alacaksınız. Kaç Çanakkaleli Eflatunun Çanakkaleli olduğunu bilir. Devlet kitabının Urfa Harran’da Tıp ve astronomi mektebinde Büyük İskender’in annesi adına yaptırdığı kütüphanede 1 numara ile kayıt altına alındığını bilir.
Belki birçok insan Göbeklitepe’yi duymuştur ama, Urfa’da Göbeklitepe’den daha önemli, 2 düzineye yakın başka benzer mekanlar olduğunu duymamışlardır bile. Yoksa çoğu kimse mesela Eyyüb Nebi köyüne gitmemiştir. Şuayb köyüne de gitmemişlerdir. Yakında Zerzevan’ı da duyacaklar, bir süre de onunla ilgileneceklerdir.
Mantık, matematik, fizik, kimya, astronomi, coğrafya birçok öğrenci için anlamsız, gereksiz..
Bakın İmam-Hatip ya da İlahiyat’da okumayan biri için “Elestü bezmi”, “Galu Bela” bir mitoloji kadar bile ilgi çekmiyor. “Kelam, Akaid, Fıkıh” gibi kelimelerin akıllarında bir karşılığı yok.
Bakın bu eğitim “Milli” filan değil. Ben temelde “Kavram” olarak “Eğitim”e yabancıyım. “Maarif” benim için daha anlamlı. Ben “Raina” diyenlerden değilim, “Unzurna” diyenlerdenim. Gerçeğin bilgisi ile birlikte hakikatin bilgisini de önemserim. Bilgi ile birlikte hikmet, estetik ile birlikte sezginin insanın olgunlaşmasında büyük bir öneme sahip olduğunu düşünürüm. Akıl benim için “Memori”den öte “faal” anlamda bir “akletme eylemi” olarak değer taşır.
Bu mektep konusunda aslında hepimiz sorumluyuz. Sorumluluğu birilerinin üzerine yıkmak kolay. Basın, STK’lar, sendikalarımız, vakıflarımız, aile, herkes sorumlu. Aileler çocuğunun ne öğrendiği ile ilgili değil genellikle. Okusun, diplomasını alsın, bir işe girsin, o kadar. Özgüven yok. Kendileri iş kurmak konusunda istekli değil, ortaklık yapma konusunda isteksiz. Herkes başına buyruk olacak, risk almayacak.
Bu sistem, “çok bilmiş” “Ebu Cehiller”, bilgisini “ifsat” için kullanan, “ıslah edicileriz” diye ortaya çıkıp, “bozgunculuk” yapan “Belam”lar, “biyonik robotlar”, “sistematik geri zekalılar”, “kitap yüklü eşekler” üretiyor. “Gerçeği kendi çıkarına göre tanımlayan” “Hakikat yoksu”nu bir nesil toplum için “umut değil tehdit”tir. Bunlar bizim çocuklarımız! Devlete emanet edilen masum çocuklar sistem içinde öğütülerek adeta yeniden imal ediliyor. Okul, eğitim denilen mekanizma bu anlamda insanların dönüştürüldüğü bir yapıya dönüşüyor.
Eğitim siyasi iktidarların elinde “toplum mühendisliği”ne dönüşüyor. Sürekli değişen, hiçbir sabitesi olmayan, resmi ideoloji, resmi din, resmi ahlak misyonerliğinin yapıldığı, tutarsız bir eğitim modelinin kobaylarına dönüştürülüyor gençler.. Adı “Milli” olan bu eğitim, “Milli” olan ne varsa onlara kapısını kapatmış durumda.
Bir an evvel çözüm bulunmazsa, halimiz yaman! 2025 Dijital devriminde Avatar’ların, Humanoid’lerin, Siborg’ların, Genomik’lerin dünyasında milyonlarca işsiz genç adamla orta yerde kalabiliriz. Ondan sonrasını da kimse tahmin edemez. Selâm ve dua ile.