Bir televizyon kanalında gözüme ilişen bir manzara bugünkü yazımı yazmaya itti beni. O kanal da, hadi adını vermeyeyim, Başbakan ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ahlak dersi vermeye, yolsuzluk ithamıyla suçlamaya ahdetmiş bir kanal. Anneleri yarıştırıyor program. Bir tür realite tv programı yani. Anneler birbirlerine gidiyor, birbirlerinin annelik becerilerini ölçüyor, sanırım sonunda da biri yarışmayı kazanıyor, olmalı. Sonunu görecek kadar seyretmedim, onun için tam nasıl bitiyor bilemiyorum, ancak ana temanın ne olduğunu anlayacak kadar seyrettim.
Kadınlar oturmuş birbirlerini kötülüyorlar. Benzer yemek programları da var malum, aynı fabrikadan çıkmış programlar. Bütün bu yayınların kaynağı Hollywood. Siyonistlerin elinde olan bir endüstri bu alan. Dikkatinizi çekerim, yahudilerin demiyorum, siyonistlerin diyorum. Zira siyonistler musevi veya musevi olmayan olabilir ama mutlak surette İsrail’in şartsız, şeksiz yanında bulunan, ona maddi ve manevi destek veren, Filistinlileri ezmekte bir beis görmeyen, bilakis bunun Allah katından kendilerine bahsedilmiş bir hak olduğuna iman eden zihin yapısıdır. Bundan söz ediyorum. Yahudilerin aleyhine yapılan yayınları da ya hemen bastırırlar, ya da faillerine cezasını ödetirler. Amerikalı aktör ve yapımcı Mel Gibson’a yaptıkları gibi. Gibson iyi bir sanatçı. Aktörlükten sonra yapımcılığa başlamış, ürettiği filimlerden biri de “Passion” adında bir filimdi. Burada Hz. İsa’nın hayatını işlemişti Gibson. Onun yahudilerce öldürülmesini konu alan filim Amerika’da gösterime girdiğinde tabiri caizse infiale sebep oldu. Gibson’ın ne kadar kötü bir insan olduğundan, ailevi ve kişisel problemlerine kadar hepsi ortaya serildi. Sonunda da içkili olarak polis tarafından durdurulduğunda çekilen fotoğrafları defalarca ekranlara yansıtıldı. Gibson’ın prodüksiyon şirketi ondan sonra zor günler geçirmeye başladı. Bedel ödetilmişti…
Şimdi dönelim bugün ülkemizde ekranlara yansıtılan bu “kötüleme” programlarına. Amerika’da her birinin ingilizcesi yayınlanan bu programlar maşallah, hiç vakit kaybetmeksizin ülkemizde de yerlerini almış. Kötüyü taklit etmekte pek maharetliyizdir malumunuz. Cumhuriyetin ilk yıllarından kalan bir alışkanlığımız. Batılılaşmanın en temel öğesi olarak, batıda ne kötülük var, al getir siyaseti yapılmıştır bu topraklarda. İyi hoş da biz bugün, cumhuriyet rejiminin o ilk dönemlerini eleştirme olgunluğuna gelebilmişken, dönüp bakıp kritik yapabiliyorken, şimdi neden batının bizim ne örfümüze, ne adabımıza, ne dinimize, ne de kültürümüze uyan bu programları hemen alıp içselleştiriveriyoruz, işte ben bunu anlayamıyorum. Programların esası gıybet. Dünyanın neresine giderseniz gidiniz, hangi din, kültür, değer yargısı derseniz deyiniz hiç birinin hoş karşılamadığı, müsaade etmediği, teşvik etmediği “GIY-BET”.
Herkes birbirinin arkasından konuşuyor, diğerini yerden yere vuruyor, ne kadar kötü bir anne olduğunu, ötekinin çocuğunun ne denli problemli olduğunu televizyonlarda ifşa ediyor. Oh ne ala!
yeniakit