Göklerden gelmişti bize, hepimizin başı yukarıda, gözlerimiz ufuklarda heyecanla onun hilalini gözetleyip durmuştuk. Yine aynı şekilde göklere uğurluyoruz onu.
Ramazan göklerden gelen misafirimizdi. Beraberinde bize getirdiği her şey de göklere aitti, Vahye aitti, Cebrail'e aitti.
Bizden hatıra olarak alıp götüreceği her şeyi de aynı şekilde göklere götürecek.
Göklerden gelen öğretmenimizdi o, neler öğretmedi ki bize.
Her şeyden önce haddimizi bildirdi. Aciz birer beşer olduğumuzu, yemeye içmeye muhtaç zavallılar olduğumuzu, yemediğimiz, içmediğimiz zaman öleceğimizi gösterdi.
Açlıkla boynumuzu büktü, gözlerimizi çukurlara gömdü, sesimizi kesti. Ve anladık ki bizler beşeriz.
Ve yine anladık ki, yedirip içiren, fakat kendisi yemekten içmekten, doyurulmaktan münezzeh olan bir tek Allah'tır. Belki de Allah ile beşer arasındaki en büyük fark buydu.
Onun için Allah Teala Hz. İsa ve Hz. Meryem'i ilahlaştıran koca bir Hıristiyan dünyasına seslenirken; “Kânâ Ye'kulânittaâm – O ikisi de yemek yerlerdi” buyurur.
Ve yine öğrendik ki, insan tok olunca azıp tuğyan eder, kendisini müstağni görünce tağutlaşır, ilahlığa yeltenir.
Üzerimizde öyle ameliyatlar, öyle anjiyolar gerçekleştirdi ki, ölme noktasına gelen kalbimizi yeniden çalıştırdı, tıkanan cömertlik damarlarımızı bir bir açıverdi, paslanan vicdanlarımızı parlatıverdi.
Uzakları, hatta yakınları bile görmeyen gözlerimizi açıverdi, daha önce görmediğimiz nice yerleri, nice insanları görür olduk.
Öksüzleri gösterdi bize, yetimleri gösterdi, açları, açıkları, yoksulları gösterdi, kimsesizleri gösterdi bize.
Ve şu hakikati bize gösterdi ve kabul ettirdi ki “Bir kişinin yiyeceği iki kişiye yeter”, dolayısıyla milyonların, milyarların yiyeceği aynı anda iki misline yeter.
Göklerden gelen bu kutlu öğretmenimiz, bizi göklerden gelen Kur'an ile öylesine yoğunlaştırdı ki, hiçbir zaman bu kadar birlikte olamamıştık Kur'an'la.
Durmadan Rabbimizin kelamını okuduk, mütalaa ettik, dinledik, anlamaya çalıştık. Ve Rabbimiz de bizi dinledi, ne mutlu bizlere.
Göklerden gelen öğretmenimiz bizleri sahura kaldırdığında, aynı zamanda teheccüde kalkmış olduk, teheccüd kıldık.
İnşaallah kazandığımız bütün bu güzellikleri Ramazandan sonra da sürdürürüz, özellikle şu teheccüdümüzü.
Allah'ın dinini bu coğrafyaya hâkim kılma iddiasındaki Müslümanlar olarak zaten bizim mutlaka gece hayatımız olmalı değil midir?
Peygamberî deyişle, “Bir süt sağımı kadar da olsa” gece uyanık olup, Allah Teala'nın huzurunda bulunmamız gerekmez mi?
Diğer insanlardan farklı olarak, uykumuzu bölüp huzura varmalı değil miyiz?.
Bilmeliyiz ki, gecesi olmayanın gündüzü yoktur. Gece sabaha kadar yatağa boylu boyuna uzanan birisinin gündüze vereceği hiç bir şeyi yoktur. Gece bizlerin feyizle dolduğumuz, gündüz ise boşaldığımız, tükendiğimiz vakit değil midir?
Ne güzeldir gece! Yıldızların parlayıp kendisini gösterdiği, nurların tecelli ettiği zamandır ve mekândır gece.
Kazandığımız güzellikleri bundan sonra da sürdürmemiz gerektiği gibi, terk ettiğimiz birçok kötülüklere de bir daha asla dönmemeliyiz.
İstiyoruz ki, bu Kutlu Öğretmenden kalan hatıralarımız olmalı artık. Bir daha bırakmayacağımız güzel hatıralarımız olmalı.
İşte bütün bunlardan dolayı da bayram ediyoruz, bütün bu erdemleri ve ayrıcalıkları kazandığımız için bayram ediyoruz.
Güle güle göklerden gelen Kutlu Öğretmen. Biliyoruz yerler ve gökler durduğu müddetçe sen her sene geleceksin. Fakat birçoğumuzu bulamayacaksın, belki nicelerimiz seni bir daha göremeyecek.
Bütün bir İslam âlemi için kutlu olsun, mübârek olsun.
doğruhaber