“Gollük pas”ın akıbeti

Ahmet Taşgetiren

“Maç 90 dakika” denir ya…

“Siyasette de 24 saat çok uzundur” denir.

“Gollük pas” diye nitelemişti Kılıçdaroğlu’nun “Gelin başörtüsü özgürlüğünü yasal güvenceye bağlayalım” çağrısını.

“Futbolu ben bilirim” demişti, çalımı, şutu, doksandan golü, hepsini Tayyip Bey bilirdi.

İşte ayağına vermişti topu ana muhalefet lideri, seçime doğru gidiliyordu ve başörtüsü gibi bir konuda Tayyip Bey’le yarışılmazdı. Bu golü muhalefetin kalesine atacaktı, hem de doksandan.

El yükseltti.

Yasa olmaz, anayasa değişikliği yapalım. O da yetmez referanduma gidelim.

Gol çok çok şık olsun, muhalefet dilini yutsun diye olmalı, bu işe bir de “Aile”yi katalım… Katalım ki, muhalefet oyuncuları darmadağın olsun, birbirine girsin…

Sonra?

Aaaa bir de bakıldı ki, anayasa değişikliği yapmak için Meclis’te yeterli sayı lazım, o da iktidar blokunda yok, Meclis’teki partiler arasında iş birliği yapmadan olmaz anayasa değişikliği.

O zaman?

Muhalefete gitmek lazım.

Muhalefetin içinde HDP de var.

Hani şu meydan meydan “PKK’nın siyasi uzantısı” diye ilan edilen grup. Meclis’te üçüncü grup.

Hani şu CHP’li Gürsel Tekin “Onlardan da bakan olabilir” gibi bir söz söylediğinde yerin dibine geçirilmesine yol açan grup. Hani şu, her tv tartışma programında ipe çekilen ama kendisini savunacak bir tek temsilciye yer verilmeyen grup. Hani şu, terörle iltisakları gerekçe gösterilerek seçimle gelmiş tüm belediye başkanları alaşağı edilen grup. Hani şu, eş başkanlardı cezaevine konan, ceza evine konmakla yetinilmeyip en yukardan ve en hafifi “terörist” olan kelimelerle suçlanan grup.

Hani şu, Meclis’te üçüncü büyük grup, dolayısıyla MHP’nin de önünde temsil edilen grup, bu büyüklükte oldukları için zaman zaman Meclis’i yöneten, onlar yönettiğinde herkesin “Sayın Başkan” diye hitabına mazhar olan, bütün Meclis Komisyonlarında temsil edilen, ama meşruiyeti hep tartışılan grup.

Kapatılması için Anayasa Mahkemesine Meclis kürsülerinden baskı yapılan grup.

Halkın yüzde 10 küsurunun oyunu alan grup.

Muhalefetin ilişki kurması en büyük günah sayılan grup. 6’lı Masa’nın altında saklı olmasından bütün iktidar cenahının kuşkulandığı ve halkın da kuşkulanması için elinden geleni yaptığı grup.

Aaaa! Dedik ya. Şaşılacak şeyler oldu. Adalet bakanı Bekir Bozdağ’ın da içinde yer aldığı Ak Parti heyeti HDP’nin kapısını çaldı. HDP Grup yönetimine “Gelin şu anayasa değişikliğini konuşalım” dediler.

Hani “gollük pas” gelmişti ayağına ya, top çeviriyordu ya Tayyip bey, aaa, birden topu aldı partisinden birileri kendi kalelerine doğru koşmaya başladılar… Tayyip bey ses çıkarmadı, “Ne yapıyorsunuz siz?” demedi.

Bu acayip heyeti Bahçeli durduracak mıydı acaba? Teröristlerle işbirliği yapıyorsunuz heyyy” diye seslenecek miydi? ”Ben yokum bu oyunda” diyecek miydi?

Yooo, o da yapmadı bunu, üstelik “Aferin, iyi yapıyorsunuz” anlamına gelecek şeyler söyledi: “Ak Parti’nin yaptığı iyi ve doğru”ydu ona göre de.

Top böyle iktidarın ayağında çevrilirken yeniden Tayyip Beye geldi. Hani “Referanduma gidelim başörtüsü için” demişti ya. Medya, hani şu, sesi bir hayli kısılan tarafın medyası, “Siz 2009’da ‘temel haklar referanduma götürülemez’ dememiş miydiniz?” gibi bir ikazda bulundu. Ayrıca Saadet lideri Temel Bey de ilan etti kürsüden: “Temel haklar referanduma götürülemez.”

Bu arada acaba birileri “Halkın bize öfkesi büyük, kamuoyu yoklamaları hiç iyi görünmüyor, referandumda bize yönelik tepki başörtüsünü de riske atabilir, o zaman tarihi vebal boynumuzda kalır” gibi uyarmış olabilir mi, yoksa 2009 sözlerini unutmak savunulamaz bir davranış gibi mi gözüktü bilinmez, çıktı bir akşam, kabine toplantısından sonra “Temel haklar referanduma götürülmez” deyiverdi. Aaaa, meydan meydan ilan edilen referandumdan vaz geçmişti işte. Üstelik, Meclis’te anayasa değişikliği için iktidar blokunun sayısının yetmediğini de görmüştü. O zaman “Elimizden ne gelirse onu yaparız”a gelinmişti. Yani ya Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi sırf başörtüsü için bir yasa çıkarmak ya da muhalefetin de katkısı ile çok daha köklü bir anayasa değişikliği yapmak… Onu da seçime gitmekte olan bir Meclis yapamazdı.

Gelinen noktada bir kalede gol görünmekteydi. Acaba o kale kimin kalesiydi? Böyle bir garip oyunda Cumhurbaşkanı sıfatıyla rol üstlenmek doğru olmuş muydu?

Bundan sonra HDP ile ilişki nasıl olacaktı?

HDP’yi iktidar blokunun istediği role büründürmek için “İmralı’dakinin Edoirne’dekinden ya da Ankara’dakilerden hesap sorması”na ihtiyaç duyulacak, mektup teatisi gerçekleşecek miydi? Yoksa HDP’nin de Ak Parti kadar, CHP kadar, İyi Parti ve MHP kadar legal bir parti olduğu anlamına gelen “temas hadisesi” herkesin ayaklarının yere basmasına imkân hazırlayacak mıydı? Yoksa insanların ve partilerin meşruiyeti iktidarın işine gelip gelmemesine mi bağlı olacaktı?