“Metal yorgunluğu” ifadesini Ak Parti Genel Başkanı sıfatıyla Tayyip Erdoğan kullanmıştı.
Ak Parti’deki “Düşüş”ü herkes görüyor, kaldı ki kamuoyu araştırmalarına da yansıyordu. Toplum önünde araştırma şirketlerine veryansın edilse de sonuçlar sandıktan çıktıktan sonra söz biterdi.
O zaman çare olarak “metal yorgunluğu yaşadığına inanılan bazı belediye başkanlarının istifa ettirilmesi” görüldü.
İstanbul gibi, Ankara gibi marka şehirlerin deyim yerinde ise marka başkanları istifa ettirildi. Tabii herkes “marka” mı “kıdemli” mi demek gerekir’i tartışabilir.
Yerlerine aynı ilde ilçe belediye başkanlığı yapan isimler getirildi. Onlar isabetli miydi, onlar kendi ilçelerinde tutuluyor muydu, daha önemlisi onlar, gelmekte olan yerel seçimlerde istifa ettirilenlerin yerine aday olarak gösterilecek miydi?
31 Mart seçimlerine “İkame” başkanlarla gidildi. Ancak ilginçtir, ikame başkanlar, aday gösterilmedi.
Seçim öncesinde “Düşüş”ün durmadığı görülüyordu. Kamuoyu araştırmaları uçuk rakamlar ortaya koyuyor, Ak Parti liderliği meydanlarda kamuoyu araştırmalarının ortaya koyduğu sonuca bakılmamasını söylüyordu.
31 Mart geldi çattı. Sandıklardan Ankara, İzmir, Antalya gibi büyük şehirlerdeki açık yenilgi yanında İstanbul’da da 29 bin kayıplı sonuç çıktı.
İtiraz edilebilir bir rakamdı, itiraz edildi, fark 13 bine indi, Ak Parti bunu da itiraz edilebilir buldu, sonunda Yüksek Seçim Kurulu kararıyla İstanbul’da seçimlerin yenilenmesine karar verildi.
Ak Parti, müthiş bir seferberlik ilan etti. Nerede ise bütün Anadolu İstanbul seçimi için seferber oldu. Bu seferberliğe en azından Osmaniye’nin “Mitili atma”söyleyişini siyasete sokan Devlet Bahçeli başta olmak üzere MHP de katıldı.
Uzatmayalım, seçim oldu ve 13 binlik fark 800 bine, yüzde olarak da 9 puana dönüştü.
Demek, şayet istifa ettirilenlerin yerine aday gösterilenler de peşinen “metal yorgunluğu” içine düşmüş insanlardan seçilmemişlerse, ortada, iş başındaki insanlarda tespit edilen “metal yorgunluğu”ndan başka bir şey vardı.
Sonuçta oyu vatandaş vermekte idi. Parti liderlikleri, vatandaşın önüne beğenilecek adaylar sunacaklardı. Görevdekilerin zamanla yıpranması tabii idi. İstanbul – Ankara gibi illerdeki Ak Partili başkanlar bilmem kaç dönemdir görevde idiler. “Metal yorgunluğu” da tabii idi.
Peki ne oldu da, vatandaş, “Yeni” adaylara da oy vermedi?
Seçimlerden bu yana Ak Parti kendine bakıyor. Problemi görmeye çalışıyor.
Bir önceki yazımda “yazacağım” dediğim şeyi, bu yazının başlığına koydum: Gönül yorgunluğu…
Bu ifade bir süredir paylaştığım bir dost ikliminde, bütün bu olan bitenler değerlendirilirken dile getirildi: “Vatandaşta gönül yorgunluğu var.”
Belli ki siyaset, her şey parti – vatandaş ilişkisi şeklinde ete kemiğe bürünüyor.
“Metal yorgunluğu” partinin milletin önüne koyduğu kişi veya kadronun zaafı ile ilgili. Bazen kişi “Ben yoruldum” der, bazen “Ben tükendim” der hatta, görevden affını ister, bazen Liderlik “Sen yoruldun” der nazikçe kenara alır…
Ama tamamı vatandaşın değerlendirmesi ile anlam kazanır. Vatandaş liderliğin tavrına bakar, kenara çekilenin tavrına bakar, yerine ikame edilene bakar, bir de genel iş tutma tarzına bakar…
Seçim sonuçları neyi ortaya koydu?
Vatandaşa göre genel iş tutma tarzında bir sorun var.
İşte onu bu işlere kafa yoran, aslında bütün hayatında belli bir misyon duygusu içinde olan ve bu manada Ak Parti’nin misyonunu da önemseyen bir kişi – toplumda böyle kişiler o kadar çoktur ki- “Vatandaşta gönül yorgunluğu var” diye tanımladı.
Peki nedir “gönül yorgunluğu” denen şey, nasıl oluşur, nasıl giderilir?
Aslında kolay bir şey değil bunu tanımlamak?
Bir kişideki “Metal ya da gönül yorgunluğu”nu anlayabilirsiniz. Ama “Vatandaş”dediğiniz ve bir kişiyi ifade etmeyen çok geniş bir alanın “Gönül yorgunluğu” içine düşmüş olması, çok daha derinlikli bir yıpranmaya işaret eder.
Bir şeyler olmuştur, vatandaş bir - iki beklemiştir, tedavi olur diye ümit etmiştir, şu – bu kişilerin müdahale edeceğini ummuştur, ama geçen zaman içinde beklentileri karşılıksız kalmıştır, içi yanmıştır, üzülmüştür, sonra….
Sonrası, beklemekten yorulmuştur. “Olmuyor” demeye başlamıştır.
Vatandaşın bu halini görmek… İşte liderliklerin asıl mahareti bu olmalıdır.
Tayyip Erdoğan için “Halkın nabzını en iyi tutan lider” denir çoklukla. Parti liderliğini olağanüstü önemsediği biliniyor. Yeni sistem vatandaşla ilişkiyi nerede ise hayat – memat meselesine dönüştürmüş durumda. Ak Parti zeminine yeni çağrıların yöneldiği bir zamanda Tayyip bey’in liderliğinin ciddi bir sınama ile karşı karşıya olduğu bir gerçek.