Kime göre güvenlik diye de sorabiliriz soruyu aslında. Hangi güvenlik diye de ekleyebiliriz ikinci bir soruyu. Kimin güvenliği ise bir başka sorunun başlangıcı olabilir. Güvenlik kavramı 21. yüzyıl dünyamızda en etkin siyasi enstrümanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Konseptin içinin de farklı şekillerde doldurulduğunu görmekteyiz. Kavramın içinin, dikkate getirmeye çalıştığım yönü itibariyle çok farklı yerlere çekilecek şekilde doldurulması, güvenlik konusu üzerinden nemalananların istedikleri gibi kullanabilmesi anlamına da geliyor. Bir madde düşünün ki içinde bulunduğu kabin şeklini ve rengini alıyor. Öyle ki onunla adeta özdeşleşiyor, bir anda bir kisveye bürünüyor adı insan hakları oluyor, bir anda başka bir kabin içinde renk değiştiriyor ve adı dini fundamentalizm oluyor. Kimin, nerede, neyi savunduğuna bağlı olarak değişiveriyor ve güvenlik konusunun merkezinde yerini alıyor. Kâh demokratikleşme kabına giriyor bu kavram “herkesin demokrasiye ihtiyacı var!” kampanyasının bayrağı arkasına saklanıyor, kâh «İslam kadınları ikinci sınıf görüyor» düşmanlığının içinde zuhur ediyor. Güvenlik deyince akan sular duruyor ve gerekirse tabiri caiz ise ters yönde akıtılıyor.
ABD’nin FETÖ’yu bir güvenlik sorunu olarak görmediği aşikâr. Başından beri binbir dereden getirilen su da bunun habercisiydi. Kendi güvenliği söz konusu olsa ve hatta olmasa bir bahane ile ürettiği güvenlik meselesine kendi yolları ile eğilir ve kimseden ne izin, ne yardım bekler gereğini yapardı. Yapardı değil yaptı, tarih bunun onlarca örneği ile dolu malumunuz. Oysa şimdi kendisine uyguladığı hassas güvenlik ölçüsünü başkası söz konusu olunca umarsızca başka yönlere bakıyor, anlamazlıktan geliyor.
Darbe gecesi Akıncılar Üssü’nde tutulan Genelkurmay Başkanı Hulisi Akar’ın FETÖ lideri ile telefonda konuşturulma baskısının, sizi o ikna eder denişinin ve bu teklifin Akar tarafından reddedilişinin hiç bir kıymet-i harbiyesi olmuyor. Çünkü konu Türkiye, çünkü konuşan Türkiye’den biri, çünkü konuşulan, darbeye gönül bağı olanların duymak istemeyeceği şeyler.
ABD’ye kutularca evrak yollanmış, deliller tespit edilmiş, uluslararası hukukun gereği iki ülke arasındaki antlaşmalar gözetilmiş, gerekli yol takip edilmiş, bu hiçbir şey ifade etmiyor. Sizin sözünüz bir Amerikalı sözü kadar ağırlık taşımıyor, evrakınız ciddiye alınmıyor. Yanılıyor olabilir ama şimdiye kadarki tutum, bundan sonraki tutumun habercisi gibi kabul edilirse, korkarım haklı çıkacağım da.
Hiç şüphesiz bunun altında, Doğu Batı ikileminin temelini teşkil eden oryantalist değerler sistemi var. Bu bugünün hikâyesi değil, dünün, geçen yüzyılın, modern zamanların başlangıcı aydınlanmanın da hikâyesi.
Siz itirafları ortaya koyun, kamera kayıtlarını tesbit edin, FETÖ ve darbenin organik bağını gözler önüne serin, farketmiyor, çünkü zihin aynı zihin, bakış aynı bakış, ancak ben dersem olur diyor. Senin teröristin, sadece sana terörist bana değil…
yeniakit