Tarih hep tekerrür ediyor. Demek ki, ibret alınmıyor. Daha sonra yine şöyle yazacağız; “Demedik mi, uyarmadık mı?” Birileri de diyecek ki, “haklısınız, anlamadık” ya da, “niye daha ısrarla bizi uyarmadınız?” Birilerinin gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Görmek istemeyenden daha kör kim olabilir ki! Fildişi kulelerinde kurguladıkları dünyada yaşayan birileri, biraz da gerçeklerle yüzleşmekten korkularından, halkın güvenini istismar ederek, insanlardan kendi fantezilerine inanmalarını bekliyorlar.
Adalet konusunda siz ne derseniz deyin, mahkemeye yolu düşen birilerinin çevresine anlattıkları ya da adil bir avukatın, savcının, hakimin, emniyet müdürünün çevresine anlattıkları, politikacıların propagandasından çok daha etkilidir. Bırakın muhalefeti, kendi çevrenizdeki insanlardan söz ediyorum.. Ya da, her seviyede, mahalle pazarından alışveriş eden “Ayşe teyze”den, halden mal alan esnaftan, sanayide çalışan ustabaşından dinleyin ekonomiyi. Makro ekonomik hesaplardan ibaret değil ekonomi. Dolar değişince enerji fiyatlarının diğer mallara yansıması nasıl oluyor ona bakın. Dolar yükselince üreticinin ithal hammadde ile iç piyasadaki ürünün nihai fiyatına nasıl yansıdığına bakın. Adam ister istemez ihracata yöneliyor. Çünkü orası daha kârlı! Ve siz bunu ihracattaki artış olarak açıklarsanız, işin sadece bir yüzüne bakmış olursunuz. Bunun iç piyasadaki sonuçlarını göremezsiniz.
Enflasyon ile faiz arasında bir denge kuramazsanız ve ikisinden birden kurtulacak bir ekonomik dengeyi sağlayamazsanız, o zaman Riba’nın şeytani etkisinden yakanızı kurtaramazsınız!
Birilerinin vakıayı savunmak için anlattıkları, toplumun öfkesini artırmaktan başka işe yaramıyor.
Sizin ne dediğiniz kadar, toplumun onu nasıl anladığını da hesaba katmanız gerekir. Onun suali mukadderlerine cevap vermeden, yaşanan olumsuzlukları görmezden gelip, şecaat arz etmeye devam ederseniz, toplum nezdinde inandırıcılığınızı kaybedersiniz.
Sağır Sultan’ın duyduklarını siz duymuyorsanız, bir kulak doktoruna görünün.
Her şey ekonomi de değil.
Aile ne durumda, toplumsal ahlak ne durumda, gençlik nereye gidiyor.
“Meta” üzerinden yapılan işlerin maliyetini soranlara, “yaptık ya” diye cevap veremezsiniz.
Böyle dönemlerde dostlar acı gerçekleri söylemezlerse gerçek dost değillerdir.
Evet, doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar. Yine de biz doğru söyleyenlerden olalım, yaşasın 10. köy! Allah’ın rahmeti onlarla beraberdir.. “Hasbi”ler eleştirebilir. “Hesabi”ler olmayan kaftanınızın incilerine methiyeler dizebilir!
Çözülmenin sebebi olan yalaka tipler “tatlı hayaller” ile dost göründüklerini rehavete sevk ederler, hatta “Kum fe enzir” emrine uyanlara karşı kışkırtılar.
Aslında ilk ihanet edecek olanlar, o “kıral’dan fazla kıralcılar”dır. Brütüs’ler her zaman, her yerde vardır!
Bunlar sadece siyaset de ya da bürokraside değil, STK, iş dünyası, cemaat yapılarında, her zaman, her ülkede, her toplulukta vardırlar. Onların çoğu ya cahil, ya gafil ya da müfsit karakterli, insin şeytanlaşmış şeklidirler. Aslında bunlardan etrafınızda ne kadar çok kişi varsa, Allah’ın yardımı onlara o kadar zor ulaşır. Rahmet melekleri onlardan uzaklaşır, çevrelerini gazap melekleri sarar.
Haksızlıklar karşısında hani susmayacaktık! Birilerinin her sözünde ve işinde hikmet arayanlarla nereye kadar gidebiliriz ki!
Kılıçdaroğlu durup dururken konuşmuyor. Bizimkilerin FETÖ için 17/25 gibi bir milat koymasına benzer şekilde 18/10 diye bir milat koyuyor.
Bu lobinin ellerinde kasetler de var, telefon dinlemeleri, sosyal media dinlemeleri, Hack’lenen server’lerdeki bilgiler de var.
Bir defa da hacklemediler zaten, kimileri sürekli izleniyor. Bu artık teknik olarak mümkün. Zaten bu işi yapanların bir kısmı sureti haktan gözüken tipler. Nasıl Beştepe’deki yaverlerin hepsi FETÖ’cü çıktı ise, bilgi işlem konusundaki tedarikçilerinize, sistemin bakımını yapanlar, security’si ile ilgilenenlere bakın bakalım.
Zaten StarLink’lerden ve 5G networkundan sonra bunlardan kaçsanız da kurtulamazsınız. Peşinize ajan takmalarına da gerek yok, akıllı evler, akıllı şehirler, akıllı cihazlar, akıllı otomobiller, akıllı otonom sistemler bu kadar akılsız bir şekilde yönetilecek olursa, hepinizi evinizde, yatağınızda, arabanızda avlarlar.
The Economist’in “Broadbandits” yazan kapağını hatırlayın. “The surging cyberthreat from spies and crooks”. Wifi bir silahtır. Aynı derginin, maskeli köpeğini gezdiren maskeli adamın boynundaki tasmanın ucuna bağlı “bulut”dan gelen el’i konu alan kapağını hatırlayın: “Everything’s under control. Big government, liberty and the virüs”.
Ya da yine aynı derginin “Your contry needs me” başlıklı kapağını hatırlayın. (İngilizcelerin Türkçesini yazmadım, çünkü merak edenlerin Google’da aratıp bu kapakları görmesini istiyorum).
Ha! Bir de aynı derginin “Cyber War / The Threat from the internet” kapağına bakın.
Adamlar davul çala çala geliyorlar ya hu!
İktidar sahiplerine sesleniyorum, sizi muhalefetle oyalıyorlar. Siz onlarla oyalanırken, başka yerden saldırıya uğrayacaksınız.
Birileri içeriden dışarıdan, bu kış kartopları atacaklar, o kartopları yuvarlanıp bir çığa dönüştürülmek istendiğinde, işte o zaman yaşatılmak istenilenleri düşünün.
Süreç başladı!.
Övünmeyi, dövünmeyi bırakalım da, önce gerçeklerle yüzleşelim, sonra da yapmamız gereken, geç kalmış işlerimizi toplamaya çalışalım ki, bu işin ekonomik, siyasi, sosyal maliyeti çok daha büyümesin.
Ne kadar geç kalırsa bu işin her anlamda maliyeti o kadar büyük olur.
Bu gidiş gidiş değil, kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyoruz. Benden söylemesi. Dost acı söyler. Ben Hakk’a ve halka dost olanların dostuyum. Bazı gerçekleri söylemeseydim, Hakk’a ve halka verdiğim sözü tutmamış olurdum.
Aradığımız Ömer diyordu ki, “Ben hata yaparsam ve yanında duran biri benim yanlışımı bana söylemezse, benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. Eğer o söyler ve ben o söze itibar etmezsem; yine o kişi benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur.” Selâm ve dua ile.