Aşk, öfke ve ihtiras. Gözünüzü bunlar bürümüşse gözünüz görmez, kulağınız duymaz, eliniz tutmak, diliniz söylemez, ayağınız yürümez olur. Yani aklınız işlemez olur kısaca. Bunlar aklı zail eder. “Mecnun” olursunuz. Sevdanız, sizi deli-divane eder.
Neyi çok fazla istiyorsanız, o sizin imtihanınız olacaktır.
Hani size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilirdi, sabredenlerden olacaktık. Dua ile istenen bela olabilir o ihtirasla istediğiniz şey her ne ise.. İktidar, servet, makam, şöhret, eş, iş, o her şey olabilir..
Siz kendiniz için istediğinizi başkası için istemiyor, onun ona ulaşmaması için yanlış şeyler yapıyor, söylüyorsanız, bu kıskançlık, iftira, yalan, dedikodu ve gıybet de olabilir.
Bu özel hayatımıza dair bir şey de olabilir, aile ya da komşu ilişkilerimizle ilgili bir konuda. Ya da uluslararası ilişkiler, toplumlar arası ilişkilerde de aynı durum sözkonusu olabilir..
Kendimiz için istediğimiz bir şeyi başkaları için de istemedikçe o “kamil insan” seviyesine yükselemeyecek, “Belhum adal” çukurunda debeleneceğiz.
“Yani, bana” göre, “bize göre” değil, “Hakk’a-hakikate göre” davranmalıyız.
Orada da dönüp dolaşıp geliyoruz “Hakk ve hakikat ne, hangisi?”. Herkes kendini hakikatin merkezinde görüyor.
İşte bu noktada, bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir “din günü”nün var olduğunu hatırlamak gerek.. Ve bugün bizi burada gören, duyan, bilen, hüküm sahibi ve hesap soracak bir Allah var!
İşte o gün, bugün dinlerini çıkarlarına göre yorumlayanların ve insanları yönlendirenlerin vay haline!
O “ıslah edici” görünen “bozguncular” nasıl bir ceza ile cezalandırılacaklarını gördüklerinde gözleri yuvasından fırlayacak!
Aslında bugün kim ne yapıyorsa, yarını için yapıyor. Yapıp ettikleri ile insanlar ya kendi cennetlerine sırtlarında tuğla, ya da kendi cehennemlerine sırtlarında odun taşıyorlar.
Siyaset, menfaat, makam, kavmi refleksler ya da cemaat reflekslerinin insanı nasıl çarptığını ve çarpıttığını çevremizde her gün yaşıyor ve görüyoruz. Hele bunlardan bir kaçı bir araya gelince, insanların nasıl canavarlaştıklarını görüyoruz. Sabır ve merhametin yerini öfke ve gazap alıyor. Bazen bu nefsi hezeyan, bir cinnet haline dönüşerek kitleleri peşine takıp, nefislerini tutuşturup kollektif bir katliama dönüştürüyor.
Nefsini, heva ve heveslerinin, ihtiraslarının esiri yapanların, aklını kiraya verenlerin varacağı yer burasıdır. Buyurun Suriye’ye bakın, Irak’a bakın, Esed’e, Barzani’ye bakın, dönüp kendimize bakalım. Şeytan sadece İsrail’de, ABD’de ikamet etmiyor. Nefislerimizde taht kurmuş oturuyor. Şeytan fazla mesai yapıyor bu dönemde..
Irak Kürdistanı’nda Kürt mollası, tarikat ehli kişilerin bazıları referanduma katıldı, bazıları katılmadı. Hepsi de çevresinde manevi yönü kuvvetli isimler. Ama işe siyaset karışınca işin ruhaniyeti de bir kenara bırakıldı. Şeyh Şamil, Ömer el Muhtar olamadı hiçbiri. Selahaddin şehrinde Selahaddin’in torunları değil, ellerinde Amerikan, İsrail bayrağı dolanan kim oldukları belirsiz birileri vardı. Şeyh Said’in vasiyeti-nasihati değil Zalmay Halilzad’ın “stratejik işbirliği bilgi notu” dolaşıyordu.
Sahi bizim hoca efendilerin bölgedeki mollalarla maddi-manevi kanalları yok mu idi sürece müdahale etmek noktasında.. Yoksa her şeyi Mehdi’ye mi havale ediyoruz. Peki ABD bir “Amerikano Mehdi” gönderecek olursa, ne olacak, hiç düşündünüz mü? Kadrolarında şeyhler olduğu gibi bir Mehdi de icad etmek bunlar için hiç de zor olmasa gerek.. “Kâbe imamından ABD propagandisti” üreten akıl bunu da yapar! Sudeysi şöyle diyordu değil mi: “Arabistan ve ABD dünyayı birlikte yönetiyor”. Eksik bırakmış İsrail’i Vatikan’ı, Kraliçeyi filan da eklemesi gerekirdi! Sudeysi sıradan biri değil, makbul, meşhur ve mağrur biri. Rejim tarafından makbul olmasa zaten orada olmazdı da, Amerikan hayranlığı ve “dünyayı ABD ile birlikte yönettikleri” zannını bu şekilde ifade etmiş olması ilginç ve önemli.. Sahi, Trump bir Mehdi gönderse Suudiler bu işe ne der. İran da kendi mehdisini ilan ederse, Suudiler Amerika’nın Mehdi’sine sahip çıkar mı? “Amerikano Mehdi”, Arap asıllı bir Türk olursa buna bizim Türkler ne der, Kürtler ne der! Olan bizim “Amerikano kâinat imamları”na olur, onların hayalleri, beklentileri suya düşer..
Dikkat edelim, sahte peygamberler, sahte Mesihler ve Mehdiler dün vardı, bugün de var, yarın da olacak. Sahte şeyhler de aynı şekilde. FETÖ’yü hatırlayın, Kalkancı’yı hatırlayın, aramızda dolaşan başkaları da var!. Aman dikkat, cehennemin yolları, iyi niyet taşları ile döşelidir. Allah cahillere, zalimlere, fasıklara ve inkarcılara yardım etmez!
Bakın şeytanın başına saracak sarığı, sikkesi, takkesi, fesi, hepsi var. Başına fes giyip, nargilesini alıp karşısına geçip oturur icabında, “Ottoman cafe”de. Ebru, minyatür, hat, vitray hepsi muhteşem. “Ah minel aşk” mı dersiniz, “Hiç” mi.. Ya da bakarsınız “Enel hak” yazmışlardır bir köşeye. Siz yarın gat, esrarda katar, aromatize nargilenizi fokurdatır, kam alırsınız dünyadan, zar atarsınız..
Sahi, doğduğunuz anne-babayı siz mi seçtiniz, doğduğunuz toprağı, doğduğunuz zamanı, derinizin rengini, cinsiyetinizi siz mi seçtiniz? Hani biz kardeş olacaktık. Haklıdan mazlumdan yana olacaktık. İşi ehline verecektik. Dökülüyoruz. Sonuçta başımıza gelen felaketlerin sebebi bizim günahlarımızdır. Şeytanın varlığı günah işlememizin gerekçesi ve bahanesi değildir ve olamaz.. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak. Tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak. Biz kendimizi değiştirmeden de Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
Ye, iç, eğlen.. Hayat bu değil. Hayat eğlence ve oyun değil. Bütün bunlar olacak ki, gerçekten iman edenlerle etmeyenler, cennete ve cehenneme gidecekler belli olsun. Selam ve dua ile..
yeniakit