Geçtiğimiz Ramazan Ayı münasebetiyle bazı konular, bazı meseleler hayli dikkatimi çekti. Tüm insanları hassaten Müslüman kardeşlerimizi yakinen ilgilendiren meselelerden birkaç tanesini bu haftaki mesajımızda sizlerle paylaşmak istedim. Umarım hayırlara vesile olur.
Kulluk Kitabımız Kur’an’da ve Zilzal Suresinin 7 ve 8. ayetlerinde Türkçe mealen şöyle buyurulur:
“Her ki zerre kadar iyilik yapmışsa, onun mükâfatını görecek ve her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa, onun cezasını görecektir.”
Elimizi kilim veya halıya sertçe vurduğumuz zaman, havaya uçuşan toz taneciklerinin her birine zerre denir. Büyük âlimlerden İmam Heytemi, Zevacir isimli eserinde şöyle demektedir: “Sevabın küçüğüne, büyüğüne bakma, önemli olan bu ameli kim için yapıyorsun, buna dikkat et. Günahın da küçüğü veya büyüğüne değil, bu günahı kime karşı yapıyorsun buna dikkat et.”
İşte bu ölçülerden hareket ederek, dikkatimizden kaçmış bazı konuları bir daha gözden ve gönülden geçirmemizin iyi olacağını hatırlatıyorum.
Lütfen cep telefonları ile mesaj çektiğinizde, mesajın sonuna adınızı ve soyadınızı yazınız. Resmi veya gayr-i resmi yazılarda, mektuplarda adımızı ve soyadımızı yazmayı ihmal etmiyoruz. Günlük hayatımızda önemli bir yeri olan cep telefonunun kullanma kültürünü öğrenirken diğer taraftan, mesajların alt kısmına isim ve soyadını yazmayı ihmal etmeyelim.
İkinci meselemiz, belli bir yerde ve belli bir saatte buluşmak üzere sözleşmeye Fransızca’da randevu denir. Peygamberimizin büyük önem verdiği bu konu, ne yazık ki ihlal edilmektedir. İhlalin neticesi ise kul hakkını çiğnemek olur. İki insan bir yerde ve bir saatte buluşmak üzere anlaşıyorlar, gel gör ki anlaşma tek taraflı ihlal veya ihmal ediliyor, unutuluyor. Konunun bir başka yönü ise, haber verilmeden, zaman ve mekân boyutu hesaba katılmadan hareket ediliyor. Her iki tavrın da İslam’ın edep terazisinde tartılması söz konusu olduğunda kul hakkını ihlal neticesi çıkar. Bir beldeden diğer bir beldeye bir iş için giden insan, “gitmişken falan zatı da ziyaret ederim,” düşüncesiyle hareket ediyor ve netice alamayınca ya küsüyor veya aleyhte konuşuyor. Her türlü iletişim aletlerinin tavan yaptığı bir dünyada bu gibi söz ve tavırların ele alınacak bir yönü yoktur. Lütfen bu konuya da dikkat edelim.
Üçüncü meselemiz yürekler acısı. Modanın, tesettürü esir aldığı günümüzde, kılık kıyafet konusu yürekler acısı bir hale gelmiştir. Müslüman hanımlar, tesettürle imtihan edildiklerini galiba unutmuşlar. İnancın gereğinden ziyade, modanın tesirinden kurtulamayan nice hanım ve kız kardeşlerimiz, kesin farzlardan biri olan kılık kıyafet dosyasını ihlal etmekte, yaşamış olduğu devrin şartlarını öne sürmektedir. Hatice Babacan, Şule Yüksel Şenler, Emine Şenlikoğulları ve birçok fedakâr hanım kardeşlerimizin tesettür mücadelesi, yeni neslimiz tarafından itibar görmemektedir. Caiz, caiz fetvaları, tesettürün içini boşalttı. Caizlere sığınan nice insan, kadın veya erkek, takvayı, Allah’ı görürcesine yaşanacak hayat tarzını nerede ise gündemlerinden çıkarttılar.
Dördüncüsü yürek burkan meselemiz, ezana saygı her geçen gün azalmaktadır. Bunun birinci sebebi, kürsülerde vaaz eden vaizlerimiz desem, inşallah hata yapmış olmayız. Özellikle Cuma günleri, Cuma namazından önce yapılan vaazları takdirle karşılıyoruz. Ancak, edebiyatımızda bu konunun giriş, gelişme ve sonuç bölümü olduğu bir gerçektir. Namaz vaktine bir saat veya 50 dakika zamanın olduğunu bilen vaizimiz, konusunu, mesajını ona göre ayarlar ve halkımıza sunar. Fıkıhta öğrendiğimiz kaide bellidir: Ezan okunduğunda, Kur’an okuyan okumasını keser, vaiz vaazına, konuşan, konuşmasına nokta kor… Vaizimiz şimdi ne yapıyor? Ezan okunmaya başlayınca “ezan okunuyor bir iki cümle kaldı, diyerek devam ediyor. Böyle bir fıkhi yetkinin olduğunu bilmiyorum. Vaiz efendinin, ezan okunurken konuşması caiz ise, evdeki bir annenin kızına ezan okunurken nasihat etmesi de caizdir. İki Müslüman insanın dedikodu, gıybet yapmadığı halde birbirleri ile ezan okunurken konuşmaları da caizdir… Bu çorap söküntüsü gibi geçer gider.
Ezan okunmaya başlayınca, vaizlerimiz ezan bitinceye kadar susar ve ezana icabet eder, hatta nasıl icabet edileceğini örnek olarak gösterir, ezan bitince duasını yapar ve çok zaruri ise birkaç cümle ile konusunu bitirir. Bu ve benzeri konuları, basit meseleler gibi ele alacak olursak, Üstat Said Nursi’nin bir sözünü hatırlatır ve kararın size ait olduğunu bildirir, selam ve saygılarımı sunar, dualarınızı beklerim:
“Ey Kastamonulu kardeşlerim. Ramazan ayı boyunca dualar ettiniz, teravihler kıldınız, zikir, evrad yaptınız. Ancak ferec (zafer) gelmedi. Niçin? Çünkü ibadetlerinize bid’at karıştırdınız…”
yeniakit