Sadece ülkemiz değil, bölgemiz de şu son aylarda, dünya siyaset sahnesini değiştirebilecek önemli seçimlerden geçti- geçmekte.. Her ne kadar, seçimler genelde, onu yaptıran sistemlerin temel iradelerine ve hedeflerine aykırı sonuçlar vermiyecek şekilde dizayn edilse de, kitlelerin desteğine daha fazla sahib ve de kaptanlık maharetini sergileyebilen yeni yönetici kadrolar, bazen, önceden hesab edilmemiş gelişmeler karşısında, o sistemlerin temel çerçevesini bile değiştirebilen inisiyatifler geliştirebilirler.
Bu açıdan, bölgemizdeki bu son zamanların seçimlerine kısaca bakmak, faydalı labilir..
*
Türkiye"de 29 Mart"ta yapılacak olan mahallî seçimlerin de bu açıdan ayrı bir önemi vardır.. Çünkü, bu seçimlerin sonucunun sadece içerde değil, dışarda da, nasıl okunması gerektiği üzerinde derinlemesine tahliller yapılacaktır, mutlaka.. Yani, hem genel iç siyaseti ve hem de bölgeyi etkileyebilecek yeni gelişmelerin başlangıcı olabilir, bu seçimler...
Nitekim, seçim dönemine girilmesiyle birlikte, kemalist /laik resmî ideolojinin en temel politik kurumu olan parti bile, açılım adını verdikleri ve kendi yandaşları açısından bile şaşırtıcı olan bir takım "değişim" işaretleri vermekten meded ummaya başladı.. Bu, halk kitlelerinin -hangi yolla olursa olsun- gönlünü kazanmak gerektiğinin, son yüzyıldır kitleleri bir "sürü" gibi görmeye alışmış ve kendilerini de sırf yönetemek içini yaratılmış gören kemalist kadroların beyinlerinde bile bir etki yaptığını göstermesi açısından ilginçtir..
Müslüman halkımızın, kendisini böylesine atraksiyonlarla kandırılacak sananlara gereken cevabı vermesi umulur.. Son üç-dört genel ve mahallî seçimde kitlelerin 20 kadar parti arasından büyük çapta birisine teveccüh etmeleri, laik rejimin anaç partisinin liderlerinin zannettiği gibi, sadece bir takım açılımlarla izah edilemiyecek kadar derin sosyolojik tahlilleri gerektirmektedir..
Elbette ki, bu konuya da, temelinden bozuk olan bu sistemlerden kendi ideallerimize gidilemiyeceğini unutmadan ve amma, "ideali taleb et, gerçekleri de unutma.." dikkatiyle bakmakta fayda var..
Tekrar edelim, bu mahallî seçimlerin sonuçları, bir genel seçim kadar etkili olabilir..
Çünkü, iktidardaki partinin oylarında büyük çaplı bir düşüş olursa, bu, bir genel seçimi zorlayacak bir psikolojik savaşı getirir ve bir iktidar değişikliğinin, sadece Türkiye iç dengeleri açısından değil, Ortadoğu dengeleri açısından da önemli sonuçları olabilir..
Ki, bu konuda, 6 yıldır Türkiye"yi -bu ülkenin geçmişindeki güç odakları açısından bakıldığında, kısmen de olsa- yöneten kadronun getirdiği anlayışlar sâyesinde, Türkiye"deki 100 yıllık kemikleşmiş -gelenekleşmiş İttihad- Terakkî"ci (günümüzdeki isimlendirmeyle Ergenekoncu) kadroların etkisini kırmaya yönelik adımları atmaya başlanmış olmasını hatırlamak bile yetişir.. Henüz iki yıl önce bugünlerde, C. Başkanlığı seçimleri öncesinde, "e-muhtıra" denilen ve geçmişteki örnekleri nice hükûmetleri devirmiş olan yeni askerî müdahale günlerinde, Washington"dan yapılar resmî açıklamaların, "Türkiye"nin iç hukukuna uygun olarak ortaya çıkan her hükûmetle çalışabilecekleri" şeklinde oluşu unutulmamalıdır.. Türkiye"de başarılmış bütün askerî darbelerin de iç hukuka uygunluğu bir mütearife/ önkabul/ bir postulat olarak kabul edilmelidir.. Çünkü TSK İçhizmet Kanunu"nun 35. maddesi gereğince, askerler, rejimi tehlikede görürlerse, rejimi kurtarmak için kimseden emir almadan , re"sen/ kendiliklerinden harekete geçerler ve bunun kendilerine kanunla verilmiş bir vazife olduğuna inanırlar.. Çünkü, bugün tâbi ve mahkûmu olduğumuz iç hukuk da, uluslararası hukuk da, "hukuk"un üstünlüğü (de jure) anlayışına değil, güce göre şekillenen (de facto) hukuk anlayışına dayanır.
Şimdi, "Ergenekoncu" denilen kadroların ve yandaşlarının mahallî seçimlerin sonucundan cesaret almaları halinde, nelere ve nereleri nasıl etkilemeye çalışabilecekleri unutulmamalıdır.. Hakezâ, iki sene öncelerde gibi, bir takım em. orgenerallerin düğmeye basmalarıyla, ülkenin çeşitli yerlerinde yüzbinleri yürütmeleri ve dev mitingler tertib ettirmeleri de..
Bu mahallî seçim yarışında, işte o derin hesablaşmanın ateşi yüzündendir ki, lider arasındaki ağız dalaşında, "Başbakan olabilirsin, ama, adam olamazsın..." seviyesizliğine kadar düşen saldırıların arkasında işte bu derin hesablaşmanın ayak sesleri gelmektedir.
Türkiye"nin 1960 İhtilali"nden bu yana geçirdiği 50 yıla yakın sürenin birazcık istikrarlı ve halkın rahat nefes aldığı ve özüne dönmek düşüncesine doğru yönelme fırsatları elde ettiği dönemlere bakılırsa, bu dönemlerin, toplam olarak 20 seneyi bile bulmayan biraz istikrarlı bir gelişim çizgisinin olduğu dönemler olduğu görülür.. 1965-70 arası, 1983-89 arası ve şimdi de, 2003"den bu zamana kadar uzanan dönem..
Millet bütün bu yüz yıl boyunca hep iki korkuyla, "ülkenin bölüneceği" veya "irtica" korkusuyla sindirildi.. Bir rejim düşünelim ki, kendi halkının içinden, asırlarca yabancısı olduğu şekilde , bir kavmiyetçi- ırkçı anlayışla, bir kavmin adına bir üstünlük teorisini geliştirdi ve o teoriyle, kendi vatandaşlarının büyük bölümünü bir asırdır bu açıdan da ezmekteydi..
Henüz birkaç yıl önce bile, insanların anadilleriyle konuşulmasına karşı çıkılmasının mantığını anlıyamadığımı dile getirdiğim yazılar, bazılarının tepkileri üzerine yayınlanmamışken şimdi, devletin radyosu, bir kanaldan, kürdçe yayın yapıyor.. Ve hiç de bir kıyamet kopmadı, kopmuyor.. Korku duyanların, ancak, fıtrî hallerin engellenmesinden kendi ideolojileri için bir şeyler umanlar olduğu ortaya daha bir çıktı..
Halbuki, bir sosyal bünyenin sağlıklı olması, o toplumdaki birlikte yaşama arzusunu engelleyen etkenler bertaraf edilmelidir..
***
İİC."nde de seçimler yaklaşırken..
Bu arada, İran"da da, 12 Haziran"da cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak.. Adaylar birçok ise de, şimdilik 3-4 aday göze batıyor..
Şimdiki C. Başkanı Mahmûd Ahmedînejad..
Eski cumhurbaşkanı (huccet-ul"islam unvanlı) Muhammed Khatemî..
Eski Meclis Başkanı (yine huccet-ul"islam unvanlı) Mehdî Kerrubî..
Tahran Belediye Başkanı Muhammed Rıza Qalifab..
Ancak, Khâtemî"nin adaylığının Şûrâ"y-ı Nigehban (Gözetleme Şûrâsı) tarafından reddedilebileceği ihtimali bile sözkonusu ediliyor..
Bu arada eski başbakanlardan Mîr Huseyn Musevî"nin de adaylığı sözkonusu ediliyor..
Ve seçim yaklaştıkça, gerilimli bir tablo oluşuyor..
Ahmedînejad"ın dış dünyaya yansıyan radikal söz ve tavırlarının seçimi kazanmaya yetmiyebileceği, çünkü ekonominin çok sıkıntılı olduğu bildirilse de; bütçe imkanlarını taşradaki yerleşim birimlerine çok büyük çapta aktarması hasebiyle, taşradan gelecek oylarla yüzde 50"yi aşıp ilk merhalede tekrar seçilmesi ihtimalinden de sözedilebiliyor.. Ancaak, ilk merhalede yüzde 50 aşılamazsa, iki hafta sonra tekrarlanacak olan seçimlerde, en çok oy alan iki aday arasından birisinin seçilmesi sözkonusu olacağından, geçen seçimdeki gibi, yine bir sürpriz beklenebilir..
Hatırlanacağı üzere, 4 sene önceki seçimde, ikinci merhaleye Refsencanî ve Ahmedînejad kalmış ve seçimin ikinci merhalesinde, o, yüzde 63 gibi bir yüksek oy ile, bazıları açısından sürpriz olan bir netice almıştı..
Şimdi, kıyasıya bir mücadele sürüyor.. Elbette ki, rejimin temel çerçevesine orada da dokunulamaz.. (Bunu, dokunulsun diye değil, hiç bir rejimin, kendi temel çerçevesinin dinamitlenmesine gözyummayacağını hatırlatmak için belirtiyorum.. AK Parti, yüzde 47 oy almasına rağmen, kılpayı dönmedi mi, Anayasa Mahkemesi"nden..)
Bu arada, oradaki medya da, ahlâkî sınırları zorluyor, yazık ki.. Nitekim, 24 Şubat günü, Cumhurî-i İslamî gazetesinde yayınlanan şu örnek bu durumu anlatmaya yetiyor: Ahmedînejad hükûmetinin sözcüsü ve Adliye Bakanı Recebî"nin eşi Fâtime Recebî"nin şahsî internet sitesinde, "Refsencanî ve Muhammed Khatemî", "Amerikan tarafından İran"ın başına yerleştirilmiş kuklalar" olarak nitelenmiş ve aslında bunların "mehdur-ud"dem" kanlarının heder edilmesinin, dökülmesinin caiz oldukları, ama, kanlarının dökülmeye değmiyecek kadar değersiz olduklarını belirtilmiş.. Ve bu ifadeler sonra, sansüre uğramış,...
Ve ertesi gün, Cumhûrî-i İslamî gazetesindeki başyazıda, "Feth sûresi", 29. âyetten, (Müminler kafirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı merhametlidirler..) mealindeki ölçü hatırlatılıyordu..
Buna rağmen, seçim mücadelesi, adeta bir sosyo-psikolojik savaş halinde ilerlemekte.. Nitekim, 8 Mart tarihli Kayhan gazetesi, Khâtemî"yi Batı"lıların desteklediğine dair acaib iddiaları yeniden yoğun şekilde sözkonusu etmekte.. Yeniden diyorum, çünkü aynı gazete, Khâtemî"nin cumhurbaşkanı seçildiği 1997 yılında da, Khâtemî"yi İslam İnkılabı"nı yoketmek için Amerikan emperyalizminin desteklediğini çok zehirli iddialar halinde sözkonusu etmiş, ama, Khâtemî, iki devre (hem de ilkinde halkın yüzde 70 ve ikincisinde de yüzde 80 desteğiyle seçilerek) cumhurbaşkanlığı yaptığı halde, İslam İnkılabı, hiç de Amerika"ya satılmamıştı!.
Şimdi de, güya AB ülkelerinin bazı parlamenterleri, Khâtemî"yi desteklemek için, turlara başlıyacaklarmış.. Bu gibi iddiaları ise, ilginçtir; siyonist İsrail gazetelerinde yazılan ve özel üretim işi olduğu anlaşılan haber veya dedikodulardan aktarılmakta..
***
Sancılı bir müslüman coğrafyası, Afganistan"dan..
Afganistan"da da Amerikan kuklası olarak işbaşına getirilen Hâmid Karzaî"nin 5 yıllık C. Başkanlığı süresi Mayıs-09 başında doluyor.. Amerika, son zamanlarda, Afganistan"da, Karzaî"yi değiştirmek, yeni bir kukla bulmak ve bu arada, Tâlibân"la -başlangıcında olduğu gibi- yeniden irtibat kurmak için yeni entrikalar peşinde ve bu durumdan Karzaî de rahatsız..
Bunun için de, yeni seçimlerin kendisi C. Başkanlığı makamındayken yenilenmesini istiyor.. Halbuki, seçimlerin normalda Temmuz ayında yapılması gerekiyor.. Bu da, Karzaî"nin süresi tamam olunca, yerine Meclis Başkanı"nın vekalet edeceği bir durumda seçim yapılması olacak ki, Karzaî bunu kendisi için uygun bir seçim olarak görmüyor.. Muhalifler, Afganistan"ın coğrafî ikliminde Nisan"da seçim yapılmasının doğru olmayacağını söylüyorlar..
Bu arada, Afganistan"a gönderilen ek Amerikan güçlerinin geçmesi için Rusya"nın geçen hafta ilk kez olarak izin vermiş olması da ilginç bir gelişme.. Bilindiği üzere, Obama, Irak"daki işgal güçlerini bir yıl içinde çekmeyi planlarken, Afganistan"a 17 bin asker daha göndermeye karar vermiş bulunuyor..
Keza, B. Amerika Başkanı Obama"nın , geçen hafta, Rusya Devlet Başkanı Medvedev"e, "İran"la nükleer işbirliğinden el çek, "füze kalkanı projesi"nden vazgeçelim.." mesajı verdiği anlaşılıyor..
Bölgeyle ilgili bir diğer gelişme ise, Afganistan"ın geleceğinin tartışılacağı bir toplantıya, Amerika"nın 30 yıldır diplomatik ilişkilerinin kesik olduğu İran İslam Cumhuriyeti"ni de "Afganistan"a komşu ülke olarak" davet etmiş bulunmasıdır..
Amerikan emperyalizmi, (20 sene öncelerde Sovyet Rusya"nın müttefikleri olan) Doğu Avrupa ülkelerinde kurmayı planladığı bu "füze kalkanı" sistemini, İran"ın nükleer tehdidine karşılık olarak düşünüldüğünü iddia ediyordu. Rusya ise, bu projeyi, öteden beri kendisine yönelik olarak görüyor ve "Doğu Avrupa"nın doğusunda İran değil, Rusya var.. diyordu..
*--
Irak"da yapılan mahallî seçimler de, bölgeyi etkiledi..
Amerikan işgali altındaki Irak"da, elbete işgalci gücün vize verdiği güçler arasında ve 18 eyaletten 14"ünde, eyalet valilerini ve eyalet meclislerinin üyelerini belirlemek için 31 Ocak 2009 günü yapılan seçimler, Nurî Mâlikî"nin cenahının daha da güçlenmesiyle sonuçlandı ve Muqtedâ es"Sadr ve hattâ ise, Irak İslam İnkılabı Yüksek Meclisi gibi etkili odaklar geniş çapta başarısız oldular. Ayrıca, Irak Kürdistanı dışında kalan ve arab sünnî kesimleri de pek fazla bir netice elde edemediler..
Kürd bölgesinde ise, Kürdistan Demokrat Partisi lideri ve Kuzey Irak"daki bölgesel Kürd Yönetimi"nin başkanı Mes"ûd Barzanî"nin durumunu daha da güçlendirdiği anlaşılıyor.. Bunda, Irak C. Başkanı Celal Talebânî"nin, kurucusu olduğu ve yıllarca liderliğini yaptığı "Kürdistan Yurtseverler Birliği" içindeki hizibleşmelerle ilgili olarak, kendi yakın çevresine, kendisinin ölümünden sonra, Barzanî"nin himayesine sığınmaları tavsiyesi yapan bir gizli mektubunun açığa çıkması da etkili oldu.. Çünkü, K.Yurtseverler Birliği"nin feshedileceği ihtimali de ciddî olarak tartışılıyor..
Barzanî"nin ayrıca, PKK"yı Kuzey Irak"da safdışı etmeye yönelik dikkatli adımları, onu, Türkiye ve İran tarafından da desteklenen bir güç odağı durumuna getiriyor..
Bu arada, Nurî Malikî"nin durumunu güçlendirmesi, hem İran, hem Türkiye, hem de Suriye, memnuniyetle karşılıyorlar. Amerikan emperyalizmi ise, daha radikal şiî grupların iktidara gelebileceği korkusuyla Malikî"ye râzı olmuş gözüküyor..
*
Evet, hattâ herkesin kendi kabulüne, kendi aslî değerlerine göre yapılmasa bile, seçim yaptıran iradelerin istediği şartlarda yapılan seçimler bile, seçimi yaptıran üstün iradelerin hesablarını bile alt-üst edebiliyor..
***
Siyonist İsrail rejimi liderlerinin kafası karmakarışık..
Ortadoğu"daki önemli gelişmelerden birisi de seçimden yeni çıkan -belki de çıkamayan- siyonist İsrail rejiminin seçimle karşılaştığı buhran..
Çünkü, 120 sandalyelik Knesset"te, en büyük iki parti arasında, sadece bir sandalye farkı var.. Ehud Olmert"in yerine, Dışişleri Bakanı (eski MOSSAD ajanı ve ben İsrail için insan öldürürüm demekten çekinmeyen) Livni"nin lideri olduğu Kadima Partisi 28 sandalye kazandı; Benyamin Netanyahu"nun lideri olduğu Likud Partisi ise, 27 sandalye... Ukraynalı ateşli bir siyonist yahudi olan Avigdor Liebermann"ın lideri olduğu "Yisrail Beitenu" (İsrail Evimiz..) partisi de 13 sandalye ile üçüncü parti olurken; Ehud Barack"ın lideri olduğu İşçi Partisi 11 sandalye ile dördüncü olabildi.. Diğer 40 sandalye de, 30 kadar küçük parti arasında dağıldı..
Halbuki, geçmişte iktidar mücadelesi genelde, Likud ile İşçi Partisi arasında geçerken ve İşçi Partisi ötekine göre daha ılımlı siyasetler izliyor izlenimi verirken; bu kez, seçimler en aşırı siyonistler arasında geçti..
Yani bu seçimler, Gazze"deki barbarlığın meyvesi oldu.. Esasen, Gazze"ye yapılan o barbarlık saldırısı da, seçimleri etkilemek içindi.. Nitekim, Olmert de, "Gazze, siyasî şartların zorlamasıyla oldu.." itirafında bulunmuştu..
Ne de olsa, siyonist İsrail rejimi yöneticileri her ne yaparlarsa yapsınlar, Amerikan emperyalizminin arkasında olacağını, son olarak Hillary Clinton"ın ağzından da duymuşlardır.. Hillary"nin, bu desteği açıklarken yaptığı izah ilginç.. "Çünkü, Amerika ile İsrail arasında bir çıkar ortaklığı değil, bir değerler ortaklığı söözkonusudur.." diyor, Hillary.. Gerçi, diplomaside, taraflar bu gibi sözleri sık sık söylerler, ama, bunun siyonist İsrail rejimi ile B. Amerika arasındaki münasebet açısından ele alındığında kesinlikle daha bir böyle olduğu 60 yıllık geçmişten de anlaşılabilir..
Bu arada, Hillary bağımsız bir "Filistin Devleti kurulmasının şart olduğunu" da ekleyerek, Filistin"lilerin ağzına bir parmak bal sürmeyi de ihmal etmedi.. Ama, bu bağımsızlığın nasıl bir bağımsızlık olacağı da ortadadır..
(Bir diğer ilginç gelişme ise, Şimon Peres"i, bütün dünyanın gözü önünde ve şaşkın bakışları arasında, "Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz.." diye en ağır şekilde itham edip, Davos Zirvesi"ni terkeden Tayyîb Erdoğan"ın, TC diplomasisine yön vermeye çalışan monşerler ve onların paralelindeki kesim tarafından, "Eyvah, Türkiye mahvoldu, bundan sonra, Türkiye"yi Amerika"da artık kimse muhatab kabul etmez.." diye eleştirmeleri sürerken; Clinton"un 7 Mart günü Filistin"den Ankara"ya gelmesi ve ayrıca, Amerikan Başkanı Obama"nın önümüzdeki 1 ay içinde Türkiye"yi resmen ziyaret edeceğini açıklaması, monşerler taifesini tam bir şaşkınlığa sürüklemiş olması.. Yani, dik durabilenler, karşı tarafa geri adım attırılabileceğinin bir örneğinin daha ortaya çıkmasına vesile oldular..)
Bir ilginç nokta ise, hükûmeti kurma vazifesi kendisine verilen Netanyahu"nun bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına kesinlikle karşı olması.. Ne var ki, onun hükûmeti kuramıyacağı da anlaşıldı.. Bu arada Livni de, Netanyahu"ya, "Bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını proğramına al, ortak olayım.." diyor..
Netanyahu"nun sözcüsü ise, "dünyayı hayrete düşürecek müthiş bir barış planı" açıklayacaklarından sözediyor, ama, bu tam bir hokkabazlık.. Çünkü, Haziran -1967 Savaşı"ndan bu yana işgal altında bulunan ve Suriye"nin su ve buğday anbarı konumundaki Cûlan (Golan) Tepeleri ve Şeb"a Çiftlikleri ile ve Qacer"deki ahaliye, "hangi devletin tebaı olarak yaşamak istiyorsunuz?" diye sorulacak ve onların vereceği cevaba göre, o bölge o devlete verilecek.. Ama, buralara 42 yıl boyunca, dünyanın çeşitli yerlerinden getirilip yerleştirilen "yahudiler"le, yerli ahali dengesinin yerli halk aleyhine bozulmuş olabileceği düşünülüyor.. Cûlan"ın Suriye"ye iadesi halinde, Suriye ile barış andlaşması yapmayı umuyor İsrail rejimi..
Sadece Qaçer bölgesinin Lübnan"ı isteyebileceği düşünülüyor.. Çünkü, orada "yahudi yerleşimci"ler çok az.. Ve bu mıntıkanın 42 yıl önce de, Lübnan"a aid olduğu biliniyor..
Ancak, siyonist İsrail rejimi, şimdi bu bölgenin Suriye"ye aid olduğunu ve öyle bir referandum sonunda, ahali siyonist İsrail rejimini istemezse, o bölgenin Suriye"ye döndürüleceğini söylüyor.. Suriye ise, "Qacer bölgesinin Lübnan"a aid olduğunu" belirtiyor.. İsrail rejimi ise, "Suriye"ye aid.." diye ısrar ediyor..
Qacer"in Suriye"ye verilmesi halinde, siyonist İsrail rejimi, "Bu bölgede Hizbullah"la karşı karşıya kalmaktan kurtulacağını" ummakta..
Öte yandan, Olmert"in, 6 Mart günü yaptığı açıklamada, "Kudüs"ün bir bölümünün Filistin"lilere bırakılmaması halinde, kendimizi kandırmayalım, barışın imkansızdır.." demesi, ilginç.. Halbuki, siyonist liderler, "Kudüs"ü ihlak ettiklerini ve kendilerinin bölünemez ve ebedî başkenti olarak kalacağını" söylemekte birbirleriyle yarışıyorlardı, hep..
Hatırlayalım ki , 4 Kasım 1995"de de, siyonist İsrail rejimi başbakanı İzak Rabin, barış isteyenlerin tertib ettiği bir mitingde yaptığı bir konuşmada, "Ömrüm savaşlar içinde geçti. Ama, şunu gördüm ki, barış yapmaktan başka bir çaremiz yok.." demiş ve bu sözlerinden yarım saat sonra, Ygal Emir isimli bir siyonist fanatik yahudi tarafından, "siyonizm dâvasına ihanet ettiği" gerekçesiyle öldürülmüştü..
Şimdi ise, Olmert bile, Jerusalem / Beyt-ul"Muqaddes/ Kudüs üzerindeki o iddiaların gerçeklerle bağdaşmadığını getirebiliyor..
Anlaşılıyor ki, siyonist liderlerin kafaları bugün de oldukça karışık..
*
Ortadoğu"daki gelişmelerin İslam Milleti ve bütün insanlığın hayrına neticeler vermesi niyazıyla..
Haksöz