'Güçle gasp edilen güçle geri alınır...'
Hakkın ve hukukun gücünün kaybolduğu ve orman kanununun hakim olduğu bir zamanda güce sahip olan hak sahibi haline geliyor. Güçlü olan hukuku yapıyor. Filistin toprağı üzerinde hakkın güçleri ile batılın güçleri, hukukun gücü ile gücün hukuku arasında yaşananlar buna en açık örnek.
Filistin, Arap-Siyonist çekişmesinin eksenini, hakkı destekleyenler ile batılı destekleyenler, hukuku dayatmak isteyenler, Araplara ve Filistin'e Siyonist-Amerikan barış şartlarına teslimiyeti dayatma girişimi içinde hukuku reddetmeye ve sorunu uluslararası meşruluğun dışına taşımaya çalışanlar arasındaki uluslararası bölünmenin eksenini oluşturdu. Uluslararası güç dengesi hakkın aleyhine bozulduğu zaman uluslararası adalet dengesi de bozuluyor ve batıl güç haline geliyor, despot güç, hukuk ve kanun oluyor. Her halükarda güç hukukun dışına çıkmanın temeli oluyor.
GÜÇLE GASP EDİLEN
DİRENİŞLE ALINIR
Hakkın ve hukukun gücünü kabul etmenin yokluğu gölgesinde 'güç yoluyla gasp edilenin, sahip olduğumuz güç silahlarından ödün vererek değil, güce başvurmak dışında geri alınması mümkün değil' yollu değişmez söz doğruluk kazanıyor. Güç mantığı gölgesinde mantığın gücü yoktur. Güçle dayatılanın direnişin silahlarının alınması girişimleriyle değil, direnişle değiştirilmesi mümkün ancak. İngiliz, Fransız ve İtalyan emperyalizminin ülkelerimizi güç kullanarak işgal ettikleri ve hoşnut edilerek değil, onlarca yıllık mücadele ve direnişle çıktıkları herkesin malumu. Siyonistler Filistin topraklarını güç terörüyle ve Britanya işgal gücünün desteğiyle gasp ettiler ve halkını ülkelerinin dışına attılar, Filistin'de bir Arap devletinin kurulmasını öngören uluslararası karara süper güçlerin işbirliğiyle muhalefet ederek devletlerini ilan ettiler. Filistin ve Arap topraklarında savaşlarla ve başta ABD olmak üzere Batılı güçlerle desteklenmiş Siyonist güç kullanarak yayıldılar.
Arap-Siyonistler çekişmesi 48 savaşından başlayarak 56, 67 ve 73'te birçok savaşla birbiri ardına farklı dönemler geçirdi, her dönemin yapısına önceki savaşın sonuçları damgasını vurdu. Yalnız işin ilginç tarafı askeri yenilginin gölgesindeki Arap tutumları askeri zaferler sonrası Arap tutumlarından daha güçlüydü.
Arapların 67 yenilgisi sonrası Hartum'da kabul etmedikleri üç 'hayır' vardı. Anlaşmaya, tanımaya ve Filistin halkının meşru haklarından ödün vermeye hayır. 73 zaferi sonrası içlerinden bazıları bu üç maddeyi -anlaşma, tanıma ve Filistin sorununun 67 sınırlarıyla ele alınması temelinde İsrail ile barış yapma- kabul etti. Yani Araplar Filistin'in beşte birini kabul etmeye hazırdı, İsrail'in Filistin'in beşte dördünü gasp etme hakkını kabul ediyorduk. Daha da alçaltıcı olan nokta, İsrail ve ABD'nin şu ana kadar bunu kabul etmemeleri ve daha fazla ödün istemeleri. Arap tutumunun ödünlerden vazgeçmesi ve güce karşı ekonomik, siyasi ve askeri güçle, siyasi, askeri ve medya direnişiyle mücadele etme gücüne sahip olmaya çalışmak yerine bazı Arap tutumları sadece İsrail ile barışa değil, Arapların en güçlü silahı olan Arap tutumlarının bütünlüğü silahından vazgeçerek gönüllü ödün vermesine dönüştü ve ulusal bölünmüşlüğün acı tablosuna gelindi.
DİRENİŞE KARŞI
SİYONİZM'LE İŞBİRLİĞİ
Daha da acı veren nokta bazı güçlerin Filistin, Lübnan ve Irak'taki direniş güçlerini ablukaya alıp ve vurmak için İsrail ve ABD ile işbirliği derecesine varacak kadar ulusal ilkeler ve haklardaki değişmezlerin aleyhine olacak şekilde İsrail'e, Siyonist-Amerikan projesine karşılıksız hizmetler sunmasıdır.
Birleşik Arap Emirlikleri'nde yayımlanan El Beyan gazetesi, 9 Mayıs 2008, Arapça'dan çeviri: Halil Çelik halil.celik1975@hotmail.com