Bu ormana koyu siyah derili Afrika asıllı Sudanlılar hâkimdir. Ama nadiren de olsa beyaz derili ya da Avrupa, Asya ve Afrika asıllı kişilere de rastlayabilirsiniz.
Orada birkaç gün kalabilirseniz Afrika modelinde saman ya da bir kat çimentodan odalar veya kafeslerden ibaret fakirane ve basit Afrika yapısını yansıtan otellerden başka bir şey bulamazsınız. Bunlardan bazısının Acacia eğlence merkezi gibi yüzme havuzları olan Caribbean sahillerindeki otellere benzediğini görebilirsiniz. Bunlardan en meşhuru Juba Grand Hotel olarak bilinen ve okul bahçesi gibi bir alanda birbirine bitişik odalar, tek katlı ve ortasında basit bir bahçeden oluşan otellerdir. Çin bayrağının dalgalandığı Pekin Oteli, tasarım bakımından diğerlerinden daha kaliteli gözüküyor. Juba Bosasso, Yeni Juba, Juba Star ya da Juba Nil otelleri gibi Nil sahillerinde bulunan iki katlı, otelden çok eve benzeyen ve içi iyi döşenmiş oteller de bir bir türemeye başladı.
Güney'deki alt yapının zayıf olması ve uluslararası yardım örgütleri, BM askerleri ve binlerce yetkilinin tercih etmesi sebebiyle bu mütevazı otellerde bir gece konaklamanın bedelinin bazen 800 dolara ulaşabildiğini öğrendiğinizde çok şaşırabilirsiniz. Bu kişiler, konaklamak için bu İsrail otellerinden başkasını bulamıyorlar. Binlerce BM gücü bu basit otelleri ayda milyonlarca dolara kiralıyor.
Bu otellerin %80 ile 90'ına Siyonistlerin hâkim olduğunu ve 2005 Barış Anlaşması'yla gelip orada büyük ekonomik faaliyetlerde bulunduklarını ve otelcilik alanında uzmanlaştıklarını öğrendiğinizde daha da çok şaşıracaksınız. Hartum'daki Uluslararası Afrika Üniversitesi'ndeki tanınmış Sudanlı uzman Dr. Hasan Mekki'nin bana söylediğine göre otelcilik Siyonistler için altın yumurtlayan tavuğa benziyor ama bu alan dolaylı bir şekilde işletiliyor. Zira bu oteller komşu Afrika ülkeleri Uganda, Kenya ve Etiyopya'daki otellerin şubeleri tarafından idare ediliyor. İsrailliler bu otelerin sahibi, ancak Güney'de ön plana çıkmıyorlar çünkü Güney halen Sudan devletinin bir parçası.
Güney'e ve yabancılara ait otel istatistiklerine göre Güney Sudan'ın her şehrinde yaklaşık 45 otel, 9 küçük ev ve 13 çadır bulunuyor. Bunları dolaylı olarak Güney Halk Hareketi liderleri kontrol ediyor ve -Hartum'daki yetkililere göre- koruyorlar. Ama onlar aslında bu otelleri Güney'deki Afrikalıların eliyle yönetilen Siyonist yatırımlar lehine koruyorlar.
Otelcilik alanında uzmanlaşma ve bunun Siyonistler tarafından tekele alınmasının onlara, Güney'e dünyanın her yerinden gelen gidenler hakkında büyük bir kaynak, bölge hakkında iyi bir etüt ve Güney'in siyasi ve ekonomik durumu hakkında fazlaca bilgi sağladığı bilinmektedir. Belki de bu alanı kâr getirdiği ve istihbarat kaynağı olduğu için seçmişlerdir. Çünkü otelcilik Güney'e gelen bütün yabancıların kimliklerini öğrenmeyi ve onlara hükmetmeyi sağlamaktadır.
İsrail'in Nil havzası ve Güney Sudan bölgesindeki varlığı bir tesadüf değildir. Siyonistlerin hissesine milyonlarca dolar düşmüş olsa da bu varlık onlara bölgede dönen bütün bilgileri ve cereyan eden bütün olayları gözetlemek için güçlü bir olanak sağlamaktadır. Diğer bir açıdan da Nil nehri yatağında önemli bir bölgeye hâkim olmakta, bölgedeki nüfuzlarını güçlendirmekte, Siyonist istihbaratının hüküm sürmesi ve perde arkasından gizlice çalışması için güçlü bir zemin oluşturmaktadır.
Komşu Afrika ülkelerinde şirketler kuran ve sonrasında gelip Güney'de çalışan İsrail'in bu çalışmaları onun gerçek yüzünü ortaya çıkarmıyor. Bu durum da, Güneylileri basın açıklamaları kanalıyla otelcilik alanında Siyonist hâkimiyetini yalanlamaya sevk ediyor. Örneğin Juba'da yönetilen oteller Siyonistler tarafından değil Sudan'la ilişkisi olan Eritre, Etiyopya, Uganda ve Kenya gibi Güney Sudan'da bulunan yabancı yatırımcılar tarafından yönetiliyor.
Tel Aviv'e Bağlı Ekonomi
Mesele sadece İsraillilerin Güney Sudan'da otelcilik alanını kontrol altına almaları meselesi değildir. Bu aslında Güney'in ekonomisinin İsrail devletine bağlı hale gelmesi meselesidir. İsrail-Batı hedefi, genel olarak Sudan'ın parçalanması ve Mısır'ın güneyden çevrelenmesidir. İsrail Nifaşa Barış Anlaşması'ndan bu yana Güney'in ekonomisine müdahale etmekte, Güney'in ayrılması fikrini gündeme getirmekte ve Güneylileri Siyonist ekonomik çıkarları için bunu korumaya teşvik etmektedir.
Zira sene başında yapılacak referandumun sonucu ayrılma yönünde olacak olursa Güney'i Kuzey'den ayırmayı ve onu İsrail-Batı ekonomisine bağımlı kılmayı hedefleyen Siyonist-Batı planının anahatları çizilmiş olacak. Bu da Güneylileri, Batı medyasına sızan raporların işaret ettiğine göre İsrail'e bağımlı bir ekonomi kurmaya sevk ederek yapılmaktadır.
İngiliz yatırımcıların İsrail ile ilişki içinde oldukları, aralarında değerli madenler ve Kenya'yla olan sınır bölgesinde bulunan petrol gibi farklı alanların olduğu Güney Sudan devletindeki yatırımlar için onlarla görüştükleri gelen bilgiler arasındadır. Diğer bir güncel bilgi de İsrail'in otelcilikle yetinmeyip özellikle silahlandırmayla alakalı diğer alanlara da el atmasıdır. Pek çok rapor, Güney Sudan'a silah akışının ve İsrail istihbarat teşkilatının Güney'e silah kaçırma anlaşmalarına adı karışmış pek çok ülkenin istihbarat teşkilatının başında yer aldığını doğruluyor.
Mayıs 2010'da çıkan raporlar, aralarında Tel Aviv'in de bulunduğu çok sayıda yabancı kaynağın Güney'e silah akışında çalıştığı ve Amerika-İsrail koordinasyonunun, İsrail konsolosluğunun üstlendiği silah operasyonlarını finanse etme kanalıyla güçlü bir şekilde sürdüğünü ortaya çıkardı.
Siyonistler gözlerini, 2009 yılı itibarıyla günlük yaklaşık 600 bin varil çıkarılan ve bunların çoğunun da Güney Sudan'dan çıkarıldığı ve Nuer kabilesinin topraklarında bulunan Güney'in petrol hazinesine dikmiş durumdalar. Amerikan şirketleri, Mossad'ın Nil havzası ülkelerindeki çalışmasından esinlenerek gelecekte kurulacak ilişkilerin ön hazırlığı için İsrail'e güveniyor.
Burada Siyonistlerin en büyük hedefinin -pek çok Siyonist araştırmasına göre- Güney'in ayrılması olduğunu unutmuyoruz. Sudan Mısır'ın güneyi olduğu için cezalandırılıyor. Güney'in ayrılması Mısır'ı cezalandırma çalışmasıdır zira Güney, Mısır'ın su güvenliğinin beklenen ya da gelecekteki su genişlemesi anlamına gelmektedir. Çünkü Jonglei ve diğer kanallar gibi Nil suyunu artırıcı bütün kanallar Güney Sudan'da olacaklar. Onlar Güney'i ayırıp, sürekli olarak Mısır'ı, Uganda ve Etiyopya'nın da su dosyasını açmaya başladığı şu zamanda, Nil sularına doğru bakmakla meşgul ederek Sudan'ın birliğini parçalamak istiyorlar.
Güney Sudan'da ikinci bir İsrail yaratma isteği olduğunu unutmuyoruz. Bunun çeşitli nedenleri var ve bunlardan bazısı Arapların ve Sudanlıların yakınında onları Kuzey'den (İsrail) uzak tutacak yeni bir baş belası ekmeyle alakalıdır. Bir kısmı da Afrikalıları yatırım, çalışma ve Siyonist deneyimine çekmek için Afrika'nın kalkınmasında Siyonist modelin gündeme getirilmesi isteğiyle alakalıdır. Güney Sudan'ın ayrılması ve yeni İsrail'e dönüştürülmesi tecrübesi, Nil'in yukarı kesimlerindeki Siyonist kalkınma modelini gündeme getirme isteğinin bedava reklamı ve denek taşı olacak.
Güney Sudan Hükümeti Washington Heyeti başkanı Ezekiel Lol Jatkot'a İsrail'le ilişki kurulup kurulmayacağı sorulduğunda çok açık bir şekilde "Evet, İsrail'le ilişki kurabiliriz. Pek çok Arap ülkesinin de onunla diplomatik ilişkisi var. Biz de kraldan daha kral olmayacağız" demesi yeterlidir.
Güney'i yöneten Sudan'ın Halk Kurtuluş Hareketi lideri Salva Kiir de Londra al-Hayat Gazetesi'ne 28 Ekim 2010'da yaptığı açıklamada, Güneyliler ayrılmadan yana oy kullandıklarında İsrail'le ilişki kurmayı ve başkent Juba'da İsrail konsolosluğu açmayı uzak görmediğini söyleyerek bunu vurgulamış ve Siyonist devletin Güneylilerin değil sadece Filistinlilerin düşmanı olduğunu ifade etmişti.
Mısırlı gazeteci Muhammed Cemal Arafe'nin Filistin gazetesinde yayınlanan
bu analiz,Gülşen Topçu tarafından israhaber için tercüme edildi.