Dünya tekdüze değil, beyaz bir rafting yarışına kapılmış bir halde. Yolcuların bir kısmı saldan düşecekler. Diğerleri ise bütün güçleriyle kürek çekecekler.
Çoğu gözlerini kapayacak ve el yordamıyla tutunacak bir şeyler arayacak. Tarih uzun ve yavaş akan bir nehirdir. Fakat bazen ani düşüşler ortaya çıkabilir. On beş yıl önce bir girdaba düşmüştük. Dünya birdenbire evlerimize doluştu ve global bir köye dönüştü. İnsanlar filozofların ve ilim adamlarının uzun zamandır arzuladıkları bir rüyayı gerçekleştirmeye, sınırsız bir dünyaya davet edildiler. Fakat insanlık kendisini daha çok zamanın akışında salınarak yüzen bir kazazede gibi hissediyor.
Gerçekten de yolu gösteren işaretler aniden gözden kayboldular. Eski gerçeklerin pek çoğunun yerini yeni belirsizlikler aldı. Daha önce hiç bu kadar bilgi bu kadar büyük sayıda insanın erişebileceği hale gelmemişti. Fakat bu bilginin miktarı bizim değerlendirme kapasitemizi fazlasıyla aşıyor. İnsanlar görüyorlar, fakat artık anlamıyorlar. Ve insan aklının yaşadığımız dünyayı okumakta başarısız olduğu zamanlarda insan tabiatının karanlık yüzü ortaya çıkıyor.
İnsanoğlu tarihten yeterince ders almıyor. Dünya hâlâ anlaşılabilir ve kazazedeler hâlâ kozmopolit olabilirler.
On beş yıl önce mutluluk neredeyse evrenseldi. En azından barış içindeki bir dünyada refah herkes için ulaşılabilir durumdaydı. Duvarla birlikte dünyanın iyi ile kötü arasındaki bölünmüşlüğü de yıkıldı. Sahilde bir "Yeni Dünya Düzeni" görülüyordu. Afganistan"daki gibi savaşlar bir sona gelmişti. Güney Afrika ve Ortadoğu"daki dondurulmuş çatışmaların buzları çözülüyordu. Avrupa kış uykusundan uyanıyor ve Afrika"da bir demokratikleşme dalgası yayılıyordu.
1991"in Noel Günü"nde Sovyetler Birliği çöktü. Artık o andan itibaren evrensel insan hakları ile serbest piyasa ekonomisi dünya genelinde yaygın normlar olmalıydı. Birleşik Devletler sonu gelmeyen bir ekonomik canlanma yaşadı. Dünya borsaları yıldızlara kadar yükseldi. Geçmişin iniş çıkışlarını geride bırakan bir Yeni Ekonomi doğdu. Amerikan büyüme modeli yeni bir sürekli ekonomik büyüme dönemi için yeni bir mucize reçetesi olarak görüldü. Çok şükür ki, globalleşmenin sınırı göklerdi.
Fakat daha sonra büyü bozuldu. Şimdilerde, bu sefer İbrahim"in evlatlarını birbirinden ayıran yeni bir duvar inşa ediliyor. Yeni çatışmalar patlak verdi. Ulusalcılık ve dinî fanatizm devletlerde şiddetli iç patlamalara, etnik temizlik ve soykırımlara yol açtı. Barış gücü birlikleri acınacak bir şekilde başarısız kaldılar. Belli başlı devletlerin siyasi tercihi olarak çok kutupluluk yerini tek kutupluluğa bıraktı. Fransa ve Hollanda"daki "hayır" oyları Avrupa projesinin de sona erdiğini gösteriyor.
11 Eylül sembolik bir dönüm noktasıydı. "Terörle Global Savaş" adına Afganistan ve Irak"ta halen devam eden iki savaş başlatıldı. Amerika sadece kendi gözünde vazgeçilmez bir devlet olarak kaldı. Soğuk Savaş"ın sona ermesiyle gerçekleşmesi beklenenin tam tersine, askerî güç ile ulusal güvenlik uluslararası politikanın kalbine yerleşti.
Aynı şekilde "herkes için refah" da gerçekleşmedi. Tayland"daki yerel bir kriz Asya, Latin Amerika ve Rusya"ya kadar mali ve ekonomik bir kasırgaya yol açtı. Nasdaq"daki olağandışı bir düşüşün neticesinde 2000 baharında teknoloji balonu patladı. New York ekonomisinin bir illüzyondan başka bir şey olmadığı görüldü. Ve eski bir gerçek yeniden keşfedildi: Serbest piyasalar kaçınılmaz bir şekilde spekülasyon ve kriz devrelerini yaşamaya daha meyillidir, ekonomik öngörüler kuraldan ziyade istisnadır. Globalleşme parlaklığını yitirdi. Bill Clinton"ın da ortaya koyduğu gibi onun da karanlık bir yönü vardı: Terör, uyuşturucu, suç, para aklama, kitle imha silahlarının artması ve AIDS. Fransa"da, José Bové, "la mal bouffe" ile globalleşme karşıtı bir hareket başlattı.
Bütün kıtalardaki insanları bir araya getiren tek bir şey varsa o da, hem kendi ülkelerinde hem de dünyanın geri kalanında işlerin gidişatı hakkında paylaşılan huzursuzluklarıdır. 2002"de yapılan uluslararası bir anketin sonuçlarına göre, anket yapılan 38.000"den fazla kişi ülkelerinde işlerin gidişatından hiç tatminkar değillerdi. Neredeyse anket yapılan her ülkedeki çoğunluk uluslarının durumundan mutsuz olduklarını ifade etmişlerdi. Dünyanın durumu hakkındaki değerlendirmeleri ise çok daha olumsuzdur.
Küresel korkular giderek artıyor...
İki yıl sonra Hollanda"da yapılan bir araştırmada, Hollanda vatandaşları ile dünya genelinde pek çok kişi yaşadıkları ve aşina oldukları çevrenin hızlı bir şekilde kaybolduğu duygusunu paylaşmaktaydı. Ve toplum hızla değiştiğinde güvensizlik duygusu yerleşir. Güçlü olan, bir kozaya veya kapalı bir topluma çekilen dış dünyanın tehlikelerinden fizikî olarak uzaklaşmıştır. Zayıf olanın ise korunağı yoktur ve düşer. Ve pek çoğu, aynen kazazedeler gibi el yordamıyla din, milliyetçilik, mezhepler, yeni çağ, maneviyat gibi tutunacak yeni kesinlikler arıyorlar.
Bazen bu yeni rehber prensipler, Roman Katoliklerdeki Gençlik Günü ve Türkiye"deki Fethullah Gülen hareketi gibi olumlu bir bakış açısı sağlayabilirler. Fakat daha sık rastlanan şey, yeni belirsizliklerin, farklı nüanslara veya hoşgörüye yer bırakmaksızın dünyanın dümenini korumacı bir "biz" ve tehdit eden "onlar" şeklinde bir ayrıma yol açan zihni bir duvara doğru çevirerek tehlikeli can simitlerinin su yüzüne çıkmasına yol açmasıdır.
Dinî uyanış daha 1970"lerde başlamıştı, fakat sonraki yıllarda büyük bir ivme kazandı. 2004"te hem UNDP hem de CIA"in belirttiğine göre dinî kimliklerin önümüzdeki yıllarda insanların kendilerini tanımlamalarında giderek daha da önem kazanan bir faktör haline gelmesi beklenmektedir. Her iki raporda da siyasi kimliklerin yükselişinden bahsedilmektedir. UNDP"ye göre "Oldukça farklı bağlamlarda ve farklı yollarla (") insanlar etnik, dinî, ırkî ve kültürel çizgileri boyunca eski problemleri etrafında yeniden mobilize oluyorlar". CIA"in belirttiğine göre, bütün dinler içinde mevcut olan radikalleşme istikametindeki aynı eğilim benzer karakteristiklere sahip yeni bir eylemci nesil ortaya çıkarmaktadır: "Toplumun değişimini savunan bir dünya görüşü, iyi ile kötü arasında Manicheist tarzda kesin bir ayrım yapmaya yönelik bir temayül ve yerel çatışmaları daha geniş bir mücadele ile ilişkilendiren bir dini inanç sistemi."
İslam dünyasında, Sudan"dan Endonezya"ya kadar bu anlayış, dinî metinlerin literal bir şekilde anlaşılmasına dayanan ve görünüşte Hz. Peygamber"in sade dünyasına dönüş şeklinde bir hedefi benimseyen Selefî uyanış olarak ortaya çıkmaktadır. 1979"da Ayetullah Humeyni tarafından gerçekleştirilen Şii devrimden ve Kızılordu"nun Afganistan"da mağlup edilmesinden sonra (genellikle siyasi İslâm olarak adlandırılan) İslamcılık uluslararası sahneye açık bir giriş yaptı.
Birleşik Devletler"de, İncil"in literal bir şekilde anlaşılması Hıristiyan fundamentalizminin ilham kaynağıydı ve bazı aşırılıkçı Hıristiyanlar kürtaj kliniklerini bombalayacak kadar ileri gittiler. Bu ülkedeki dinî uyanışa ulusun kimliği konusundaki gerçek bir rahatsızlık da eşlik etti. 90"ların başında, bazılarına göre ABD"deki yükselen çok kültürlülük cereyanı nedeniyle tehlikede olduğu iddia edilen Amerikan ulusunun mahiyeti hakkındaki ateşli bir tartışma başladı. 15 yıl sonra 2006"da, Senato İngilizcenin resmen Birleşik Devletler"in "ulusal dili" olarak kabulüne karar verdi.
Hindistan"da Hindu ulusalcılar ulusun mahiyetini Hindu dinî kimliği istikametinde yeniden tanımlamaya teşebbüs ettiler ve bunu yapmak için de belirsiz bir geçmişten Hint Anası, Rama ve Hanuman gibi kahramanlar icat ettiler. Aynı şey Sihler, İsrail"deki Gush Emunim gibi Yahudi fundamentalistler ve Latin Amerika"daki Hıristiyan Evanjelistler için de geçerlidir. Japonya"da Budizm"le bağlantılı olduğu iddia edilen Aum Shinrikyo kültü 1995"te Tokyo metrosunda yolcuları zehirledi.
Batı projesi ölmek üzere...
Batı Avrupa, İslâm ülkelerinden gelen göçmen topluluklar hariç tutulursa, gelişen bu global dindarlaşmadan ayrıymış gibi görünüyordu. Fakat burada da paralel bir kötülük patlak verdi: Aşırı sağ ile popülist sağ kanattaki partilerin kaçınılmaz görünen gelişmesi. Avrupa"daki bütün bu oluşumlar aşina oldukları çevrenin "göçmenler" tarafından "işgali" olarak adlandırdıkları hadise ile bağlantılıdır. 80"lerde kendisini gösteren aşırı sağ 90"lar boyunca daha da gelişti ve artık Avrupa"nın siyasi güç dengesi içinde kalıcı bir unsur haline geldi. Neticede ise, entegrasyon ve çok kültürlülük hakkındaki tartışma şiddetlenmektedir. Ve Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki ilişkiler gündem haline gelmiştir.
Global huzursuzluk Avrupa"daki sağın olduğu kadar dünyanın geri kalanındaki dinî uyanış ve radikalleşmenin ortak kaynağıdır. Bütün bunların hepsi aynı çözümü önermektedir: Geçmiş dönemlere özlem, basit kesinlikler, farklı günah keçileri ve basit çözümler. Hepsi de "bize" karşı "onlar" şeklinde aynı söylemi kullanır, kaotik bir dünyada görünür bir düzen önerir. Bunu kendi yararına kullanan siyasi güçler sayı yaparlar.
Ve şimdi temel meseleye gelelim: Dünya çapındaki bu huzursuzluğun sebebi nedir? Geçtiğimiz on beş yıl boyunca gerçekte neler oluyordu? Cevap şudur: Fertlerin kendi kimliklerini inşa etmelerine izin veren bütün yol işaretleri akıntıya kapıldı. İnsanlar kendi kimliklerini kendilerini çevreleyen belli yol işaretleriyle ilişki içinde oluştururlar; dünya, devlet, içinde yaşadıkları toplum ve son olarak kendi hayat hikayeleri. Kimliğini kaybeden kişi kesinliklerini ve özgüvenini kaybeder ve böylece dengesiz bir dünya görüşünün şarkılarının sirenlerine karşı savunmasız hale gelir.
Derin dönüşümler bütün bu yol işaretlerini er veya geç darmadağınık edecektir. Geçtiğimiz on beş yılda bütün bu dönüşümlerin etkisi bir araya gelerek halen içinde mücadele ettiğimiz girdabı oluşturdu.
GHENT ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ- BELÇİKA