“Cumhurbaşkanlığı seçimi” için, “ilk defa” bir uygulamaya gidildi ve “yurt dışında yaşayan vatandaşlara, bulundukları ülke ve şehirlerde oy kullanabilme” imkânı getirildi... Gurbetçiler, dünden itibaren oy kullanmaya başladılar... Ne var ki; “kasıt”tan mıdır, “ihmal”den midir, yoksa “acemilik”ten midir, “randevu sistemi”nde bazı “aksaklıklar” yaşandığı haberleri geliyor...
Açıkçası; yaşadığımız “tarihî bir olay”ı bile elimize-yüzümüze bulaştırdık.
Dediğim gibi;
Gurbetçiler için “eziyet” ve hatta “zulme” dönüşen oy kullanma işleminde bir “acemilik” mi vardır, yoksa bir “kasıt” mı?..
“Acemilik” varsa, elbette “telâfi” edilir ama bir “kasıt” varsa, bunun “sorulması” ve “sorgulanması” gerekir.
HATA KİMDE?
Ramazan Bayramı tatilini memleketi Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde geçiren Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven, dün Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada özetle demiş ki;
“Yurt dışında yaşayıp da, oy kullanma hakkı bulunan seçmen sayısı 2 milyon 798 bin 709 kişidir... Ne var ki; şu ana kadar oy kullanmak için randevu alan seçmen sayısı 42 bin 208’de kalmıştır... Bu rakam çok düşüktür... Vatandaşlarımızın seçime daha fazla itibar edip, sandığa gitmelerini istiyorum.”
YSK Başkanı Sadi Güven, son derece “iyiniyetli” görünüyor ama; kabahat “randevu almayan gurbetçi”de mi, yoksa “bilgisayar yazılımı”nda mı?..
O “bilgisayar yazılımı”nı kim hazırladı ve oy kullanma işlemini kim “eziyet ve zulme” dönüştürdü?..
fiimdi; “Bu işte de bir Paralel parmağı var mı?” diye soracağım ama, çok iyi biliyorum ki, yine “yalan” diyecekler, “iftira” diyecekler ve beni “komplo teorisi” üretmekle suçlayacaklar.
Ama, durum ortada...
l Bir: Seçmen kütüklerinde 2 milyon 798 bin 709 gurbetçinin adı varken, bunların niye 42 bin 208’i randevu almıştır?.. Gurbetçi mi duyarsızdır, yoksa bu işin altında bir çapanoğlu mu vardır?
l iki: Randevu sistemini düzenleyen bilgisayar yazılımında bir orostopolluk mu vardır?..
RANDEVU SİSTEMİ KALDIRILMALI
Ben bunları düşünürken, saat 15.41’de; AK Parti Dış ilişkiler Başkan Yardımcısı ve istanbul Milletvekili Metin Külünk’ün bir açıklaması geçti AA’dan...
Külünk, Berlin Olimpiyat Stadı’nın önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, Avrupa’daki Türk vatandaşlarının 50 yılı aşan göç tarihinde seçme hakkını bugüne kadar sadece “sınır kapısı” ve “havalimanları”nda kullanabildiğini hatırlattıktan sonra; AK Parti iktidarı döneminde yurt dışındaki Türklerin yaşadıkları yerde oy kullanma hakkı elde ettiğine işaret etmiş ve bugün yurt dışındaki vatandaşlar için son derece önemli bir ana şahitlik ettiklerini söylemiş...
Seçimde uygulanan “randevu sistemi”nden dolayı “büyük sorunların yaşandığı”nı ifade eden Külünk; “Randevu sistemi diye bir kavramla teknik olarak oy kullanmanın bu derece zorlaştırıcı hale getirilmesinden dolayı açıkçası Avrupalı Türkler öfkeli’’ diye konuşmuş ve eklemiş:
“Bazı vatandaşlara oturdukları kentten yüzlerce kilometre uzaktaki seçim merkezinde randevu verilmiş... Berlin’de oturana Frankfurt’ta, Mannheim’da yaşayana Berlin’de randevu verilmiş...”
Vatandaşa, ısrarla “Randevu alacaksınız” denmesini anlayamadıklarını dile getiren Külünk, şöyle devam emiş:
“SEÇSiS sistemi Avrupalı Türklerin oy kullanmasını kolaylaştırmamıştır. SEÇSiS sistemi Avrupalı Türklerin oy kullanmasını zorlaştırmıştır. Vatandaşımızın oy kullanma konforu düşünülerek bu yapıldı. fiimdi konforun ötesinde vatandaşımıza bir randevu sisteminin teknik boyutu nedeniyle eziyet ediyoruz. ikincisi oy kullanma bölgelerinin uzaklığından eziyet ediyoruz. Oysa randevu sistemi bu şekilde olmamalıydı. Yani vatandaşımız oy kullanma bölgelerine gelmeli, sırasına girmeliydi. Gerekirse kapılarda, masalarda kendilerine sıra verilmeliydi.”
Demek oluyor ki;
Ortada bir “ihmal” vardır, ihmalden kaynaklanan bir “sıkıntı” ve hatta “eziyet” vardır, “zulüm” vardır.
O halde ne yapılmalı?..
Metin Külünk diyor ki;
“Randevu sistemi kaldırılmalıdır!.. Önümüzde cumartesi, pazar var... Randevu sistemi kaldırılmalı... Vatandaş cumartesi-pazar gelip, rahatlıkla oyunu kullanmalıdır. YSK vatandaşın anayasal hakkını randevu sisteminin teknik özelliklerine kurban etmemelidir. YSK, bu büyük yanlıştan, bu büyük eksiklikten dönmelidir.”
Bu teklif, elbette bir “çözüm”dür...
Ama, “şimdilik!”
YSK, eğer “randevu sistemi”nde ısrarlı ise; bir an önce şu “SEÇSiS sisteminin bilgisayar yazılımı”na el atmalı ve bu yazılımı “kim”e veya “kimler”e yaptırdıysa; “Berlin’de oturana Frankfurt’ta, Mannheim’de oturana Berlin’de nasıl randevu verildiğini” sormalı, soruşturmalıdır!.. Tabii, işin içinde “Paralel”ciler var mıdır, yok mudur onu da araştırmalıdır..
Aksi halde;
YSK’ya da “şaibe” bulaşır!..
4 AĞUSTOS’TAKi iHALE!
YSK’ya bu “çağrı”yı yaptıktan sonra, şimdi de gelelim; Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ile TÜBiTAK’ı çok yakından ilgilendiren bir başka “Bilgisayar Yazılımı” meselesine...
Efendim, 4 Ağustos 2014 günü, “millî çıkar ve güvenliğimizi çok yakından ilgilendiren bir ihale” yapılacak...
Evet, “Dijital Kimlik Kartları” ile ilgili projenin ihalesi 4 Ağustos günü yapılacak...
Yalnız; bana “telefon” eden ya da “mail” gönderen okurlarım, bu işin altında bir “çapanoğlu” olduğunu iddia edip, diyorlar ki;
“Nüfus ve Vatandaşlık işleri Genel Müdürlüğü tarafından 4 Ağustos’ta yeni kimlik kartları için yapılacak ihalenin şartnamesi büyük tuzaklarla dolu...
3 yıl içinde tamamen hayatımıza girecek olan parmak ve damar izi verileri dahil tüm kişisel bilgilerimizi barındıran akıllı kimlik kartlarıyla ilgili ihale şartnamesi vatandaşların en özel verilerinin hem Paralel Yapı’nın hem de ABD’li şirketin eline geçmesine imkân tanıyor... 77 milyon vatandaşın en özel bilgileri, ABD merkezli “M2SYS” firmasının kurduğu sistemde korunacak... Öte yandan, ihaledeki bazı şartlar sayesinde de Paralel Yapı’nın büyük bir vurgun yapmayı hedeflediği her yerde konuşuluyor.”
ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ!
Parmak izi, parmak damar izi ve el ayası damar izi gibi bilgileri içinde barındıracak olan yeni kimlik kartları; bir süre öncesine kadar Paralel Yapı’nın etkinliğini sürdürdüğü TÜBiTAK’ın daha önceden hazırladığı şartname ile ihaleye çıktı. Milli gizliliğe sahip olması gereken bilgilerin nerede ve nasıl saklanacağına önceden karar veren TÜBiTAK, şartnamede ABD merkezli “M2SYS” isimli firmayla çalışır hale getirdikleri sisteme uyumlu bir şartname hazırladı.
77 milyon vatandaştan toplanacak olan biyometrik verilerin ve tüm nüfus bilgilerinin saklanacağı veritabanını kendisi belirleyen TÜBiTAK; bu bilgilerin tamamının ABD istihbaratının en sağlam bilgi kaynaklarından biri olarak bilinen “Oracle” firmasına ait biyometrik veritabanında saklanacağını şartnameye yazdı.
Bu sistemlerin tamamı, ihale öncesinde TÜBiTAK BiLGEM Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) tarafından belirlendi... O dönem TÜBiTAK BiLGEM UEKAE’nin başkanlığını yapan isim kurumdaki Paralel Yapılanma’nın baş sorumlusu olarak gösterilen Hasan Palaz’dı.
Palaz, 17 Aralık operasyonu sonrasında Başbakan Erdoğan’ın da dahil olduğu birçok kriptolu telefonun dinlendiğinin ortaya çıkmasıyla görevden alınmıştı.
iHALE iPTAL EDiLMELi!
Bu bilgileri bana aktaran okurlarım; bu yöndeki bazı haberlerin “gazetelerde” de yer aldığını ifade ettiler...
“TÜBiTAK’ın yeni yönetimi”nde bir problem olmadığını ama “Hasan Palaz döneminde hazırlanan şartname”nin, bir an önce “Yeni Bakan ve yeni yönetim” tarafından gözden geçirilmesini isteyen okurlarım, dediler ki;
“Durum çok vahim... Bu ihale yapılır ve ABD’nin Oracle firmasına verilirse; bütün verilerimiz yabancıların eline geçecek ve Paralel Yapı da bu ihaleden büyük rant elde edecek... Bu ihale iptal edilmelidir.”
fiu “tevafuk”a bakın ki;
Gurbetçilerin oy kullanmasını bir eziyet ve zulme dönüştüren “bilgisayar yazılımı” ile ilgili “şikâyetler” ile, “Hasan Palaz’ın hazırladığı ihale şartnamesi” ile ilgili şikâyetler aynı güne denk geldi...
Öyle umuyorum ki;
Bu şikâyetler, gerek YSK tarafından, gerek TÜBiTAK ve sayın Fikri Işık tarafından dikkate alınacak ve “gereği yapılacak”tır!..
Ben, sadece “elçi”yim!..
************************************************************
MEĞER, AMMA DA ÇOKLARMIŞ!
Galiba Neyzen Tevfik’ti... Bir defasında, “kalabalık bir meydan”da bağırmış:
“Ulan pezevenkleeer!”
Bir çok insan kendisine dönüp bakınca da, demiş ki;
“Amma da çokmuşsunuz!”
Dünkü yazımda; “İsrail’in, Gazze’de hastane, okul ve Pazar yerlerini bile hedef alan kanlı saldırısı”nı ele almış, “füzeler ve bombalarla yüzlerce yaşlı, kadın ve çocuğu katleden, Gazze sahillerinde oynaşan çocuklara bile füze atıp öldüren, o sahilleri bir ceset tarlasına dönüştüren İsrail askerleri ve bu kanlı saldırıyı başlatan İsrail yönetimi”ne olan tepkimi; “Ulan orospu çocukları!.. Ulan kahpenin dölleri” ifadeleriyle dile getirmiştim...
Dikkat ettiyseniz; sadece “İsrail yönetimi” ve “İsrail askerleri”ni hedef almıştım... Ama, dün gelen “mail”lerde gördüm ki; “küfür ve hakaret” gırla... Öyle “domuz”lar var ki; “anama, avradıma, yedi sülaleme, dinime, imanıma” küfretmiş!..
Dediğim gibi; ben sadece “İsrail yönetimi ve İsrail askerleri” için “orospu çocukları” demiştim!..
Meğer, “amma da çoklar”mış!..
yeniakit