Kürt Sorunu'nun çözümüyle ilgili iyimser hava muhalefet partilerini de harekete geçirdi. Güneydoğu'ya nadiren giden CHP lideri Baykal bu hafta içerisinde Adıyaman, Mardin ve Şanlıurfa'ya gidecek. Kulislere göre buralarda yapacağı konuşmalarda partisinin Kürt açılımını yapacak.
Baykal son bir haftada verdiği demeçlerde Kürt sorununun çözümüyle ilgili projelerini anlatıyor. Fakat Hürriyet'in Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu'na söyledikleri sorun çözmekten çok yeni sorunlar çıkarmaya aday. En azından sorunlu bir bakış açısına sahip olduğunu ortaya koyuyor.
Malum son birkaç yıldır bazılarında bir 'cemaat takıntısı' var. İlgili ilgisiz her olayda, alfabeden harf beğenilip bazı insanlar 'günah keçisi' ilan ediliyor. Üstelik ortaya çıkan belgeler 'olağan şüphelilerin masum, katilin maktulün hemen yanındaki arkadaşı' olduğunu ortaya koysa da bazı çevrelerin 'cemaat takıntısı' değişmiyor.
Somut ve yakın örnek; Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ aleyhine yapılan kampanyanın failleri aynı karargahta çalıştığı silah arkadaşları çıktı. Oysa bu olaylarla ilgili okyanus ötesine uzanan ne senaryolar yazılmıştı.
Berberoğlu'na söylediklerine dönersek. Diyor ki Baykal " O bölgede çok yetenekli çocukları yakalayıp, yüksek kaliteli okullara taşımak lazım. Özel yüksek kaliteli okullar açmak lazım oraya. Kolej, Anadolu liseleri, bölge okulları. Oradaki çocukları alıp Türkiye'nin en iyi okullarında okuma imkanlarına, burslara falan kavuşturmak gerekli." Buraya kadar kimsenin itiraz edeceği bir nokta yok. Türkiye'de herkes 'yapılması gerekenler' konusunda hem fikirdir.
Yine Baykal ile devam edelim; " Buradaki çocuklar ya PKK'ya katılacak ya mafyaya ya da cemaate." Başka bir ifadeyle 'ha PKK ha cemaat' diyor Baykal. Öyle sorunlu bir bakış açısı ki neresinden tutsanız problem. Sivil toplum kimdir, terör örgütü nedir, illegal yapılanma nasıl olur uzun uzun anlatmak gerekir.
Baykal'ın bu 'cemaat' takıntısı nereden kaynaklanıyor ya da takıntısı vardı da son bir yıldır niye depreşti anlamak zor. Herhalde kendini düzgün ifade edememiştir. Yoksa 'ya PKK'ya gidiyor ya da cemaate katılıyor' demek en basit anlamda yasadışı oluşumlarla bir sivil toplum hareketini eş değer tutmaktır ki Baykal gibi tecrübeli bir siyasetçi böyle bir hatayı yapmaz. (!)
Yanıldığı noktalara gelirsek. Baykal'ın 'yapılmalı' dediği şeylerin hepsi aslında yıllardır sivil toplum tarafından yapılıyor. Kolejlerde kaliteli eğitim veriliyor. Buradaki zeki çocuklar burslu olarak okutuluyor. PKK'nın yıkmaya çalıştığı 'gönül köprüleri' derneklerin faaliyetleriyle yeniden tesis ediliyor. Batı ile Doğu insanı kaynaşıyor, yardımlaşıyor. Aynı sofrada yemek yiyor.
Herkesten sakladıkları gizli ajanları varsa bilemem. Ama gazeteci olarak bölgeye gittiğimde gördüğüm manzara bu. Üstelik gördüğüm başka şeyler de var. Mesela Yüksekova'da örgüte yakınlığını saklama ihtiyacı hissetmeyen bir esnafla konuştuğumda 'cemaate neden karşı olduğunu' şöyle anlatmıştı " Buraya gelip dershane açıyorlar. Çok da başarılılar. Çocuklar sınavları kazanıp büyükşehre gidiyor. Dağa çıkacak adam kalmayacak." Bu kadar net ifadeler kullanmasa da Hasan Cemal'e konuşan terör örgütünün mevcut 1 numarası Murat Karayılan da benzer şeyler söylemişti. Hizbullah'ın da pek iyi gözle bakmadığı aşikar.
Her seçim öncesinde 'açılım' yapan, dindarlarla barışmaya çalışan Baykal, seçim sonrasında yeni düşmanlar üreten bir dil kullanmaya başlıyor. Oysa bu söylemler ve yöntemler tedavülden kalktı. Üstelik Kürt sorunu gibi neredeyse kangren olmuş bir konuda bu tür açıklamalar çözüme katkı sağlamaz.
Son bir hatırlatma. Sivil toplumun rolü konusunda Baykal'ın kafasında soru işaretleri varsa önceki günkü Rus İzvestia gazetesi iyi bir referans olabilir.
ADEM YAVUZ ARSLAN-BUGÜN