“Hadi, Cumhurbaşkanı Başdanışmanına da “İrancı” Deyin "

‘Cübbeli Ahmet gizli Şii mi’ demekten ne farkı var?

Yazının tamamı şu şekilde:

Daha evvel bu köşecikte 3 çeşit Fetullahçılık vardır, demiş, bunları da bir bir saymıştım: 1) İtikatta Fetullahçılık 2) Amelde Fetullahçılık 3) Siyasi Fetullahçılık...

Eksik söylemişim.

Bunlara bir 4'üncüsünü de ilave etmeliymişim: “Ahlaken Fetullahçılık”

Nasıl ki, Hasan Cemal'den Sezgin Tanrıkulu'na, Cumhuriyet gazetesinden CHP sözcüsü Selin Sayek Böke'ye kadar “Erdoğan düşmanlığıyla malul” olanların alayı, Siyasi Fetullahçıdırlar, önüne çıkana iftira atan, çemkiren, küfreden malum troll sürüsü de arkalarındaki abileri de “Ahlaken Fetullahçıdırlar.”

Son günlerde başımız bunlarla belada. Bu ahlaksızlarla…

Gözlerine kestirdiklerine dalıyorlar.

Had hudut bilmiyorlar. İzanları, insafları yok. Felaketin bile ikaz değeri var, bunların yok.

Geçen hafta Çarşamba günü tvnet'te (özetle) “Terörün dini de mezhebi de olmaz” dediğim için yakası açılmaz küfürlere varıncaya kadar saldırıya geçtiler.

Sonra ne mi oldu?

Ne olacak; üç beş gün sonra bütün medya ve hükümet çevreleri dile getirmeye çalıştığım tehlikeye dikkat çekerek, benimle aynı şeyleri söylemeye başlayınca, sustular!

Benim günahım “erken uyarı”dan ibaret oldu. Maruz kaldığım onca iftira, yediğim onca küfür de yanlarına “kâr” kaldı.

Sadece bana değil, benden bir gün sonra da Akif Emre, Mahmut Erol Kılıç ve Kemal Öztrürk'e kafayı taktılar. (Sezai Karakoç üstadımızı da zaten “Suriye tuzaktır” dediği 2012'den beri silmişlerdi.)

İsmet Özel bile küfürlerinden nasibini aldı. Beni linç ettikleri o gün bir şebek, “İrancı, Şii p(…) İsmet Özel. İran'a defol” diye tweet attı.

Bu kafalar hangi seralarda yetiştirildi, bilemiyorum.

Benim bildiğim şudur: İsmet Özel'e “İrancı – Şii” demenin, Cübbeli Ahmet Hocamıza “gizli Şii” demekten farkı yoktur.

İsmet Özel daha bu sene, “Sünnilik Türk Gücüdür” başlıklı konferanslar düzenledi.

Ayrıca, tee 80'li yıllarda, İran İslam Devrimi'nin “İslamcı mahallenin” gözlerini kamaştırdığı yıllarda, “Tahran Müslümanların Moskova'sı mı” diyerek “devrim nakliyecilerine” ayar vermeye çalışmıştı.

Malum troll sürüsünü harekete geçirenlerin ortak özelliği, Erdoğan'ın liderliğinden bir türlü hazzetmemeleri.

Malum odaklarla ilişkileri de “fırıldaklıkları” da herkesin malumu…

Tuhaf olan şu ki, bunların bir kısmı “eski İrancı.”

Bir kısmı da öyle hamakat erbabı ki, Rusya'nın 2 uçağını FETÖ düşürdüğünde, nerdeyse Moskova'ya savaş açacaklardı.

Bugünlerde sosyolojiyi İran'la savaşa hazırlar gibi bir halleri var.

“İttihadı İslam” veya “ümmet” diye diye İran'a karşı İsrail'i tercih edecek “kıvama” geldiler.

Biraz daha kaptırsalar, FETÖ'cü işadamı Süleyman Hamit Müftigilgibi, “güneydeki sevdiğim ülke” diyecekleri kuvvetle muhtemel.

Hele hele içlerinde öyleleri var ki…

Sanki dersin, Todey's Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Bülent Keneş veya 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanımızın öldürülmediğini öğrenince şapşallaşan Zaman gazetesinin dış politika yazarı Kerim Balcı'dan görevi devralmışlar.

Bunlar…

Bu Bülent Keneş'ler, bu Kerim Balcı'lar sosyolojiyi İran'la savaşa hazırlamaya çalıştıkları dönemde, bu köşecikte, 11 Ağustos 2012'de, şöyle demiştim: “İran sorumsuz, İran mezhepçi, İran şu İran bu / Ne yapalım peki? /İran'la savaşalım mı, derdiniz nedir?”

Dikkat isterim, tarih, 11 Ağustos 2012; henüz AK Parti ile FETÖ kapışmamıştı.

Diyeceksiniz ki, o tarihte Halep'te de katliam yoktu, şimdi ne diyorsun?

Valla, ben söylersem, yine troll akını başlar. İyisi mi gelin hep birlikte Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu'ya kulak verelim: “Benim kişisel tespitim; DAEŞ'in İngiliz casus Lawrance'in gayrimeşru çocuğu olduğudur ve bu örgüt emperyalist küresel güçler hesabına çalışır. DAEŞ'in varlığının ve ürettiği etkinin temel nedeni, mezhep savaşı çıkartmaktır. Bunu Irak'ta başarmıştır. Suriye'de başarmıştır. Yemen'de başarmıştır. Şimdi Türkiye ile İran mezhep savaşına tutuşsun istenmektedir…”

Biliyorsunuz, üç aşağı beş yukarı hep bunları söyledim.

İsterseniz Yalçın Topçu'yu dinlemeye devam edelim: “DAEŞ bir tuzaktır. Halep'te olanlar bir tuzaktır. Özellikle Türkiye'de mezhebi kırılma ve çatışma körüklenmektedir. Halep üzerinden ortaya çıkan insanlık dramı bilinçli ya da bilinçsiz mezhebi düşmanlık ve kışkırtma üretmektedir (…) İran ile Türkiye arasındaki bir çatışma bütün coğrafyanın en büyük kıyameti olur. Kazananı olmaz…”

Hadi, Cumhurbaşkanı Başdanışmanına da “İrancı” deyin bakalım.

Gerçi ona da dersiniz, sizden her şey beklenir.

Lakin şuncağızı bilin: Yalçın Topçu içinizdeki birileri gibi “eski İrancı” falan değil.

Ülkücü gelenekten geliyor. Kurucuları arasında yer aldığı BBP'nin de eski genel başkanı. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun da en yakın arkadaşlarından biri.

Birçoğunuz tasavvuf düşmanı (dünün köksüzlükle malul radikalleri) olduğunuz için savrulmanız gayet normal.

Yalçın Topçu'ya bakın da vatan, millet, ümmet derdinin gerçekte ne olduğunu fehmedin.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Pizza sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Siyonistler suçüstü oldu!
Abdurrahman Dilipak: Kurbağa haşlaması sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine