SON DAKİKA: Bu yazı, konuyla ilgili haberin çıktığı gün yazıldı. Dün gelen bir haberde, “Cumhurbaşkanlığı kaynakları, basın organlarında yer alan ‘Cumhurbaşkanlığı Spor Kulübü kuruldu’ başlıklı haberlerin gerçeği yansıtmadığını bildirdi” denildi. Ben aynı yazıyı aynı şekilde yayınlıyorum. Bu konuyla ilgili son bir not: Teşekkürler Cumhurbaşkanım!
Politikacılar, “reel politik” bir yol izleyebilirler. Bu işte bilmediğim bir başka “maslahat”tan söz edebilirler. Demokrasi var memlekette; bu işe rağbet de var. Ufukta seçim de var. O zaman!.. Bu onların hesabı. Herkes “Çanakkale geçilmez” diyor, ben “geçildi” diyorum. Ben kendi fikrimi yazıyorum.
İnşallah bu haber doğru değildir: Cumhurbaşkanlığı Spor Kulübü kuruyormuş, hedef Süper Ligmiş. “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.” Bu iş, moda tabiri ile “Yerli ve milli“ değildir. Bu işi başımıza önce İngilizler, işgal yıllarında bela ettiler. İttihat Terakki ile başladı, sonra da devam etti.
Bizde İdman vardı. Şimdi adını “Cultur physics” koydular. “Cultur” da aslında “Aydın” gibi bize yabancı bir kavram. Kültür; ekin, tarım ve hayvancılık için kullanılır. Bitki ve hayvanda “üstün bir ırk” elde etmek için yapılan araştırma ve çalışmalara verilen ad’dır. Kafatası ölçümleri bu üstün ırkı tesbit etmek için gerekli idi. Hitler, sakat doğanları onun için öldürüyordu. O üstün ırk, kültür ırkı olarak fiziki yöntemlerle bedenen güçlendirilecekti. Çünkü “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur”du. Spor fizik yönünden kültür de sizi zihinsel faaliyetler açısından daha donanımlı hale getirecekti. Bunun için bir “Norm” oluşturmak gerekiyordu. Normalizasyon, toplumları belli bir skalaya göre dönüştürmeyi hedefler. “A-normal” iseniz dışlanırsınız. Bu dünya size göre değil.
Batı bunu “aydınlanma” kafası ile yaptı. Bunun aracı da “bilim” olacaktı. Bu seküler dünyada “Ahlak” yok, “Din” yok. “Din” yerine “Religio” var. “Ahlak” yerine, Seküler anlamda “vicdan”la ilişkilendirilmiş bir “Moral” ve mesleki “stand-art”larla ilişkilendirilmiş bir “etik-deotoloji” kavramı üretildi. Bunun “Mod’ları, “Motto”ları, “Mode”leri, “Rol modelleri”, “Moda”ları üretildi. Bunlar “art” ile ilişkilendirildi. “Art-İst”ler (Sanatçılar) tarafından dönüştürülmek istendiler. Fizik, entelektüel ve estetik açıdan fenomen hale getirilen insanlar, kültürel bir “idol: Put”a dönüştürüldüler.
CHP laikçi bir kafa ile bizim bedenimize dokundu. AK Parti içindeki AKP’liler, sekülerleştirme konusunda beynimize dokunuyorlar.
Ben geçen gün “Eğitim’e karşıyım” demiştim. Bizde eskiden “Maarif” vardı. Ne oldu ise ambalajına “Milli” etiketi yapıştırıp, “Fulbright” kafası ile nesilleri dönüştürmek için “eğitim” işine soyunduk. “İrfan” ve “yaratılış gayesi” olan “Tearüf”i ıskaladık. “Talebe” gitti, “öğrenci” geldi. Mektep-Medrese gitti “L’ecole” geldi. Nesil, “eğitim”, “spor”, “kültür” yoluyla ifsad edildi.
Bizde idman “bedenin gücünü korumak, geliştirmek, sağlıklı yaşamak, vb. için yapılan hareketlerin bütünü”nü ifade eder. Bizim sahih geleneğimizde bu anlamda yarış olmakla birlikte, bu kumara ya da profesyonel bir işe dönüştürülmez. İdman seyirlik değil, herkes için gerekli olan bir harekettir. At biniciliği, yüzme, ok, savunma ve iktisadi faaliyetler için de gerekli boyutudur işin. Dağcılık, kayak, koşmak, yüksek atlamak, bunlar hayatın o günkü ihtiyaç ve icapları ile ilgilidir.. Bugün spor denen şey batının “Gladyatör” geleneğinden gelen, onun devamı olan, insanın tanrısal güçlere ulaşmasının aracı olan, ahlak ve ilimle değil, “güç” itibarı ile erişilmez olan bir makama erişme aracıdır.
Roma İmparatoru Jul Sezar 21 asır önce Hatay üzerinden Tokat’ın Zile ilçesi civarında gerçekleşen savaşta Farnakes komutasındaki kuvvetleri yenilgiye uğratarak Anadolu’yu Roma’ya bağlamıştı. Sezar o meşhur “Veni Vidi Vici”, yâni “Geldim, Gördüm, Yendim” sözünü Anadolu’yu işgal ettiği gün söylemişti. O söz NTV’de bir spor programının adı. Spor diye, Anadolu’nun Batı Roma tarafından işgal edilişindeki o büyülü sözleri tekrarlıyoruz.
Bu spor denen şey başımızın belası. Siesta Fiesta Futbol gidiyoruz! Bunun başka ifade ediş biçimleri de var. Mesela Fiesta, Flamenko, Futbol, Siesta Fiesta, Festival, eğlence, müzik, dans. Dini, Milli, tarihi günleri vesile edip dans ediyorlar. Hayat onlar için ”oyun ve eğlence”. Flamenko en sevdikleri “Milli” dansları. İspanyollar “bir çingenenin hayata isyanı” olarak tanımlıyorlar. Şuh bir kadın güçlü bir erkek imajı var. İsyan var. Bohem bir hayat! Ve Futbol. Salazar’ın beşiği. Hayali başarı ve zaferlerin armağan edildiği bir arena. Siesta deyince İspanya’da resmi daireler 14.00-17.00 saatleri arasında kapalıdır. Endülüs’den kalan “kaylule” denilen öğle uykusudur. Ama içip eğlenenler için uyku dinlenme ve gerçek hayata dönmeden önce ihtiyaç duyulan sükûnet anlamına gelir.
Faşist ve diktatoryal rejimlerin halkı uyuşturmak adına kullandıkları 3 F; Fado, Fiesta, Futbol şeklinde de tanımlanır. Fado “Güzel”, Fiesta “Leziz, Nefis”, Futbol aşkı uğruna mücadeleyi anlatır kimine göre. Fado, Futbol, Fatima diye tanımlayanlar da vardır. Portekiz’in Fatima köyünde 13.7.1917 tarihinde 3 çoban çocuğa göründüğü iddia edilen Meryem Ana’nın verdiği 3 sırla ilgili bir inanış var. Fatıma ona gönderme. Bunlar halkın afyonu olarak görülür. Değişen başlıklar olsa da futbol her zaman yerini korur. Bakın bir spor zararlıdır. Boks insani, ahlaki değildir. İnsanın yüzüne vurulmaz. O hızla gelen topa kafa ile vuran da o işten zarar görür. Kafa ile kiremit kırılmaz. Bunlar “Haddi aşmak”tır. Fıtratı zorlamaktır. O spor dediğiniz şeylerin çoğu, kadınların doğurganlıklarını kaybetmelerine sebeb oluyor. Erkeklerde belli sporları aşırı yapınca bazı kaslar aşırı gelişiyor, bazıları zayıf kalınca denge kayboluyor. Bırakınca vücudları pörsüyor. Futbol Club’ları birer şirket. Bunlar zarar ettikleri halde Borsadaki tahtaları açık. Asgari ücretliden vergi alıyorsunuz, bunlardan vergi alınması şöyle dursun, sanayiciye verilen destek için 40 dereden su getirmesi istenirken, devlet futbol takımlarının kefili, sponsoru. Bunlar merkezi hükümeti de, yerel yönetimleri de, halkı da işadamlarını da sömürüyorlar. Devlet ve belediye bunların arazisini veriyor, bunların stadyumlarını yapıyor, ama yine de zarar ediyorlar. Astronomik transfer paraları ödeniyor. Bu kadar destek var hâlâ futbolcu ithal ediyorlar. Burada para da aklanıyor, rüşvete de aracılık yapılıyor. Belediyeler iş verdikleri işadamlarından aldıkları rüşvetleri, vakıf, dernek, media reklam, birtakım faaliyet sponsorlukları yanında, büyük ölçüde futbol takımları üzerinden gerçekleştiriyorlar. Bütün bunlar suçtur. Gençlere sahip çıkıyorlarmış! Ne sağcı, ne solcu futbolcu bir gençlik. Bu mu istenen. Media desen, var gücü ile bu fitneyi destekliyor. Bu sağlıklı bir iş değil. Bu millete, bu gençlere harcanan bu paraya yazık, günah! İsraf. Okullarda “beden eğitimi” dersi veriliyormuş. Öyle beden eğitimi filan olmaz. O mekanlar da, o dersler de anlamsız. Saçma sapan şeyler. Birkaç ay önce bu konularda konuşmak için, Beyoğlu’nda bir toplantıda “görüşelim” demiştik ama görüşemedik. Bu konu ile ilgili olarak Milli Eğitim, Aile, Gençlik Spor, Kültür Bakanlıkları ile bir temasım yok.
Bu işin bir “Mikro Faşizm” yanı var. Aidiyet duygusu, rekabetin ahlaki sınırlarını zorluyor ve Holiganizme dönüşüyor. Hafazanallah Fanatik / Körü körüne taraf olma sonucu doğuruyor. Başkasının yenilgisi üzerine haz üreten, adrenalini yüksek bir davranıştan söz ediyoruz. Takımın içinde senkronize hareket etmesi ve tek bir hedefe dönük ortak hareket, güzel gibi gözükse de bu işin ekonomisisakat, sosyo psikolojisi, sosyo politik yanı felaket. Bu iş bağımlılık yapan bir hastalık. Beyni bloke eden bir yanı da var. Maç seyreden fanatik bir adamın evi yansa umurunda değil sanki.
Bu farklı bir sektör. ABD’deki Süper bowl’da bunu gördük. Bir antrenör bir fabrikatörden daha zengin olabiliyor. Bir antrenör maaş olarak 100 milletvekiline bedel! Spor kumarında dönen para dev bir kumar sektörünün doğmasına sebeb oluyor. Kumar yanı ayrıca başka bir para aklama vesilesi.
Spor yaptığını sanan insanların yedikleri içtikleri felaket. Enerji içecekleri, protein ve glikoz içeren gıdalar, haplar insan sağlığı için tehdit. Havuzda yüzenler sağlık kazanmıyorlar. Vücud çalışanlar ya da “fit olmak” için spor yapanlar fıtratlarını zorluyorlar. Yol kenarındaki yeşil saha denilen yerde top koşturanlar zehir soluyorlar. Hırsla koşarken menisküs’lerini yırtıyorlar. Yanlışın neresinden dönülürse kârdır. Allah rızası için bu yanlıştan dönün artık. Gidilen yol yol değil.. İyi niyetli birtakım girişimcilerin haline gelince, unutmayalım ki, aynı zamanda cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Bu konuda daha yazacak daha çok şey var. Yine yazacağım. Selâm ve dua ile.