Karar Gazetesi Yazarı Hakan Albayrak, Suriye'de 'devrim' ihtimalinin giderek zayıfladığını ve şartların elvermemesi durumunda direkt İran'la veya İran üzerinden Baas rejimiyle anlaşılması gerektiğini yazdı.
Albayrak'ın "Savaşsa savaş barışsa barış" başlıklı yazısı şöyle:
Yolun başında, Suriye’yi zulümden kurtarmaktı hedefimiz.
Geldiğimiz noktada ise Suriye’den Türkiye’ye yönelen tehditleri savmaktan başka bir şey düşünemiyoruz.
Fırat Kalkanı Harekâtı, Suriye’yi kurtarmaya değil, Türkiye’yi Bağdadi Grubu ve PYD’nin melanetinden korumaya dönük bir harekât.
Halep’ten Türkiye’ye roket atılmadığı için orası harekât alanına dahil değil.
Rusya ile düzelen ilişkilerimizin tekrar bozulmaması -Suriye’den Türkiye’ye yönelen tehditlere bir de Rus tehdidinin eklenmemesi- için Halep cephesiyle alakasızlığımızın bilinip takdir edilmesini çok önemsiyor olmalıyız ki, Genelkurmay Başkanımız Hulusi Akar, Halep’te bir tek mermi bile atmadığımızı üstüne basa basa söyleme gereğini duydu geçenlerde.
Halep’in Rusya tarafından acımasızca bombalanması içimizi parçalıyor, ama parçalanan içimizi Putin’e dökerek “Bari muhalefetin kontrolündeki bölgelere insani yardım ulaştırılsın” demekten öteye geçemiyoruz.
Türkiye için duyduğumuz endişeler Suriye için beslediğimiz umutları öyle bastırdı ki, o umutlar artık yerlerde sürünüyor.
Adem Özköse’nin dediği gibi, “Suriye’de cananı bırakıp can derdine düştük.”
Eleştiri değil, durum tespiti bu.
***
Suriye’de fırsatları kaçıra kaçıra Bağdadi Grubu’nun, İran’ın, Rusya’nın sahayı kaplamasına yardımcı olduk.
Stratejik yardımları vakitlice yapmaktan geri dura dura devrimin yıpranmasına çanak tuttuk.
Mevcut felaket tablosunun teşekkülünde bizim de mesuliyetimiz var.
Suriye’nin kurtuluşu davasından affımızı isteyip kendi işimize bakamayız.
O mesuliyetimiz olmasaydı da böyle yapamazdık.
Halep’te sivilleri katliamdan geçiren ve yaralılar zinhar şifa bulmasın diye rejimin kontrolü dışındaki son hastaneyi de yerle bir eden cani Rusya’nın insafına (!) terk edemeyiz Suriyeli kardeşlerimizi.
Kendi can derdimiz ne kadar büyük olursa olsun, cananın derdine deva aramaya mecburuz.
Kaldı ki, Rusya’nın Suriye’ye yerleşmesi bugün değilse de yarın muhakkak Türkiye’nin de canını acıtacak bir felaket olur.
Rusya’nın Suriye’deki zafer yürüyüşünü durdurmak ve Ortadoğu denilen bu topraklara kök salmasını önlemek, sadece canan için değil can için de gerekli.
Burada ABD, İsrail ve İran’ın fitneleri yetmezmiş gibi bir de Rusya’nın fitneleriyle uğraşmak zorunda kalmayalım on yıllarca.
***
Canan (Suriye) için elimizden geleni yapmaya mecburuz dedik…
Her şeyden önce, tam olarak ne yapmak istediğimize karar vermemiz lazım.
Ya bütün riskleri göze alarak savaşın hakkını vermeye (mesela Halep’te Rus hava bombardımanı altında perişan olan devrimcileri Stinger füzeleriyle desteklemeye, hatta devrimcilerin kifayet etmediği yerde -Fırat Kalkanı Harekâtı’nda yaptığımız gibi- bizzat Türk Silahlı Kuvvetleri’ni devreye sokmaya) yöneleceğiz, veya baldıran zehri içmeyi göze alarak ‘Süratli müzakerelerle acilen barış’ diyeceğiz
Mevcut şartlar, kesin bir askerî zafer perspektifine el veriyor mu?
El veriyorsa, bunun esbabına tevessül gerek.
El vermiyorsa, şartların değişmesini beklemeye Suriye halkının mecali de kalmadıysa (ki kalmadı), her zamankinden daha uzlaşmacı ve -adını koyalım- tavizkâr bir tutum içinde İran’la yahut İran üzerinden Baas rejimiyle müzakere edip anlaşma yoluna gitmekten başka çare yok.
Geçmişteki müzakerelerde İran’ın burnu havalardaydı, çünkü üç beş çapulcu olarak gördüğü Suriyeli devrimcileri kolayca bertaraf edebileceğini sanıyordu; fakat devrimciler tarafından öyle fena hırpalandı ki, Suriye’de meydanı büyük ölçüde Rusya’ya bırakmak zorunda kaldı.
Herhalde, devrimcilerle baş edemeyeceğini anlayan ve inisiyatifini tamamen Rusya’ya kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan İran da artık uzlaşmaya azimli ve taviz vermeye mütemayil bir müzakereci olacaktır.
Konjonktür, karşılıklı olarak baldıran zehri içilerek bir orta yolun bulunmasına müsait gibi.
***
İran’ın resmi haber ajansı İRNA’nın bildirdiğine göre, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, evvelki gün, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nu kabulünde şöyle konuştu:
"Bugün bölgemizde kritik bir durum yaşanıyor. Sorunların çözümünde Tahran ve Ankara'nın işbirliği ve istişaresi fark oluşturabilir. Büyük bölgesel güçler birlikte hareket edebilirse, Irak ve Suriye'deki sorunlar da dış güçlere gerek kalmadan çözüme kavuşturulur.”
Buyursunlar, bu minval üzere konuşalım, tartışalım, uzlaşalım, anlaşalım.
Tabii, Suriye Devrimi’nin silahlı kuvvetleri veya hiç değilse onların önde gelenleri rıza göstermeden olabilecek bir şey değil bu.
Rıza göstermezlerse, halihazırdaki vaziyete ister istemez tahammül edeceğiz
Katından göndereceği meleklerle bu vaziyeti değiştirmesi için Rabbimize yakararak…
Ve bu vaziyet değiştiğinde hâlâ Halep diye bir şehrin olmasını dileyerek…