Haksal Suriye Pişmanlığını Yazdı

Milli Gazete yazarlarından Ali Haydar Haksal'ın bugün yayımlanan 'Felaketlerin Eşiğinde' başlıklı yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.


"Asıl sorunumuz ne Şia ne de Sünni mezheplerdir. Asıl sorun emperyalizmin neyi hangi amaçla kullandığı ve yönlendirdiğidir. Hazırlanan tuzağa ülkeler düzleminden baktığımızda hem Türkiye hem de İran Müslümanları düşmüş oluyor. Her iki tarafta da hamasetten göz gözü görmüyor, kulaklar sağır, duyular algısız."
 
Milli Gazete yazarlarından Ali Haydar Haksal'ın bugün yayımlanan 'Felaketlerin Eşiğinde' başlıklı yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.
 
Felaketlerin Eşiğinde
 
Bu köşede uzun süredir yazarak çırpınıyoruz. Bölgemizi kuşatan emperyalizmin oyunlarını görmeden, düşünmeden ve sağlıklı bir sonuca varmadan hamasî duygular ile var olmaya çalışılıyor. Aslında bu tutumla var olunmuyor. Millet bir kaosa sürükleniliyor.
 
Yaşanmakta olan olayların vahameti elbette ürkütücü ve insanı sarsıyor. Fakat olayların ve durumların künhüne varmadan, sonuçlarını hesaba katmadan atılan her adım milletimizi daha da büyük felâkete sürüklemiş oluyor.
 
Bölgemizdeki kapan giderek daralıyor ve üstümüze geliyor. Emperyalizmin amacı bölgeye demokrasi, özgürlük getireceği yok. Bunlar ham hayal. Bir türlü yaşanan sonuçlardan da ders alınamıyor. Kısır bir döngüde ve anlık yaşanıyor. Geçmişte yaşananlar hiç hesaba katılmıyor.
 
Suriye bataklığına girdiğimizden beri yaşanan büyük yıkım bölgedeki bütün Müslümanları ilgilendiriyor. Bunu kısır bir döngüye, Sünni ve Şia merkezine çekmek felaketleri büyütmekten başka bir işe yaramıyor.
 
Burada olanlar tek bakışlı olduğundan, herkes kendi bakış açısından görüyor ve kendini haklı buluyor. Müslüman entelektüellerin bile fark edemedikleri kısır bir döngüye dâhil olmaları.
 
Asıl sorunumuz ne Şia ne de Sünni mezheplerdir. Asıl sorun emperyalizmin neyi hangi amaçla kullandığı ve yönlendirdiğidir. Hazırlanan tuzağa ülkeler düzleminden baktığımızda hem Türkiye hem de İran Müslümanları düşmüş oluyor. Her iki tarafta da hamasetten göz gözü görmüyor, kulaklar sağır, duyular algısız.
 
Türkiye, Suriye bataklığının ve başına açtığı işlerin farkına geç de olsa vardı, ama çok geç. Türkiye, Rusya ve İran yakınlaşmasından rahatsız olundu. Emperyalizm yeni tuzaklara başvurdu ve bunda da başarılı oluyor. Türkiye, İran ve Rusya yakınlaşmasının ardından patlamalar oldu. Biz, bu konuya işaret ettik. Halep’te yaşanan büyük dram da bunun bir sonucu. Bizi, bu konulara karşı sessiz kalmak veya Şia yanlısı bir tutum takınmakla suçlayanlar bugünleri elbette göremezler. Göremediler de. Rusya Büyükelçisi’nin öldürülmesi basit bir olay ve durum olmasa gerek. Her şey bir kıvılcıma bağlı. Bu da onlardan biri. Rusya uçağının düşürülüşü de bu süreci hızlandıran bir tuzaktı.
 
Hamaset goygoycuları büyüyen yangını harlandırmaya ne büyük bir çaba gösteriyorlar. Halep sonrasında artık herkes öyle bir duygu yoğunluğuna sürüklendi ki İran ile savaşmaya ramak kaldı. Belki de bir ön hazırlık adımı bile oldu. Bunu fırsat bilen emperyal güçler tetikçilerini anında devreye soktu, sokmaya devam edecek. En can alıcı yerlerden de vuruyor. Beşiktaş, Kayseri patlamalarının ardından Büyükelçiye yapılan suikast aynı güç merkezinin eylemleri. Bunları düşünmemek ancak bir safdillik olur.
 
Sosyal medya üzerinden hamaset köpürtenler, kitlelerin psikolojilerini germekten başka ne işe yararlar Zaten yıllardır bu sloganik ve hamasi duyguların kölesi değil miyiz Geçici olarak tatmin olunuyor sonra o olaylar unutuluyor yenileri geliyor. Sonra Sonrası yok bunun. Kısır döngüde dönenip duruluyor o kadar.
 
İslâm milletine yazık oluyor. Müslümanların birbirini tüketmelerine, kinlenmelerine ve hasım kesilmelerine neden olunuyor. Kimi Yavuz Sultan Selim kesiliyor, kimi Şah İsmail. Yüzyılların öncesinin yaşanmışlıkları gündeme getiriliyor. Şah İsmail Türk ve Türkçe divanı var. Yavuz Sultan Selim Türk ve Farsça divanı var. Onların mücadelesi âdete bir iktidar mücadelesidir.
 
Müslümanların buluşma noktaları ayrışma noktalarının çok fazladır. Müslümanlar birbirlerini kâfir olarak nitelendiriyorsa söylenecek bir söz yoktur. Bu nitelendirmeyi kim yapıyorsa yapsın hiç fark etmiyor. Müslüman’ız, İslâm milletindeniz, Allah Elçisi’nin ümmetiyiz.
 
Not: Hafta sonu, Cumartesi ve Pazar günü uzun zamandır gidemediğim, okuduğum ve şekillendiğim Elâzığ’da idim. Yoğun bir program oldu. Bu önemli gelişmeden dolayı Elazığ gezimizi bir sonraki yazıya erteliyorum.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Pizza sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Siyonistler suçüstü oldu!
Abdurrahman Dilipak: Kurbağa haşlaması sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine