Halep ağlıyor, Halep kanıyor, Halep ölüyor, Ha Halep, ha hep ölüyoruz. Onlar bir defa ölürken, ölümsüzleşirken, biz buralarda bir şeyler yapamamanın zilletiyle her gün ölüyoruz. Ölümden beter kahroluyoruz.
Onlara üzülürken, aslında onların bize üzüleceği ortamı yaşıyoruz. Onlar geç de olsa düşmanlarını tanıdılar ve onunla ölümüne savaşıyorlar. Biz buralarda düşmanlarımıza âşık olacak kadar kendimize ihanet içindeyiz. Onlar işgalin geç de olsa farkına vardılar ve ülkelerini zalim sultanların elinden kurtarmaya çalışıyorlar. Biz gönlümüzün, zihnimizin işgal edildiğinin farkında bile değiliz. Oralardaki işgallerden daha azı yaşanmıyor aslında buralarda da. Çocuklarımız, evlerimiz, hatta mescidlerimiz işgale uğramış; farkında bile değiliz. Okullar, çarşılar, mahkemeler, elektronik aygıtlarla, film, sanat, spor, banka, put heykeller, Batının emperyalist ülkeleri ve yerli uşakları ile; yani birleşik şirk güçleri tarafından işgal edilmiş vaziyette. Zihnimiz de işgale uğramış ki, işgallerin farkında bile değiliz.
Her gece yatmadan önce, Rabbimizle ahdimizi tazeliyor, Vitr namazında Kunut duâlarıyla O’na söz veriyoruz: “Ve nahleu ve netruku men yefcuruk” yani; “Yâ Rabbi! Sana karşı fücur işleyen günahkârları, zâlim ve fâcirleri hal’ edeceğiz (makamlarından al aşağı edip indireceğiz). Onları terk edeceğiz.” Mü’min, sözünde duran kimsedir; hele Allah’a verdiği sözden hiçbir şekilde caymaz. Eğer bu konuda gücü yoksa, küfre boyun eğip zillet içinde, ezilmiş ve müstaz’af olarak zâlimlerin emrinde ve zulmünde yaşamaktansa Allah’ın geniş arzında daha müslümanca/özgürce yaşayabileceği yere hicret etmelidir.
“Elden ne gelir, gücümüz ve imkânımız yok” Öyle mi diyorsunuz? "İmkânsız", ancak inançsızların sözlüğünde bulunabilecek bir kelimedir. İman imkândır, hem de en büyük imkân. "İmkânsız" kelimesini müslümanın diline tercüme ettiğimizde, sâlih amel ve kulluk bilincini kuşanarak Allah'a daha yaklaşıp O'nun yardımını kavlî ve fiilî olarak daha çok istemek anlamına gelecektir. Başkalarının imkânsız dediği şey; müslüman için, olsa olsa "biraz zaman alabilecek şey" anlamına gelir. Nefsini (hevâsını) dizginleyip Hakk'a ibâdet ve itaat gıdâlarıyla benliğini güçlendiren, takvânın sağladığı imkânlarla Allah'a yaklaşıp O'nun yardımına muhâtap olan kimse için İlâhî emir ve tavsiyelerin hiçbiri "zor" ve hele "imkânsız" gelmeyecektir.
İman cesârettir, takvâ sahibi olmak güçlü olmaktır. Mü'min inanır ki, Allah zoru kolaylaştırır, kolayı zorlaştırır; bütün bunlar İlâhî hikmet ve sünnetullah dâhilinde ortaya çıkar. Hayattaki zorlukların kolaylaştırılmasının adı İslâm'dır. Şeytan olumlu bir şeyi terkettirmek için onu zor gösterir. İnsan zordan kaçmaya meyillidir. Ama bu şeytanî/nefsî oyuna gelmeyen nice insan sebat ve ısrar ederek başarılı olmuş, bir zamanlar kendisinin veya başkalarının zor dediğinin hiç de zor olmadığını anlamış ve isbat etmiştir.
Bir musibet bin nasihatten evlâdır. Bu musibeti kısmen de olsa hayra çevirmeye çalışalım. Buradan Kur’an’ın tevhidi inanç esaslarına inanan yöneticilerine, cemaat önderlerine ve yazarlarımıza sesleniyorum; gelin zulme karşı ortak bir platform oluşturalım. Bu zulme ve her türlü zulme karşı neler yapabiliriz, onu konuşalım. Bir bir ayrı durmayalım, bir birlik oluşturmak için adım atalım. Sadece kavlî dua ile yetinmeyelim, fiilî dualar yapmak için oturup istişare edelim. Kararlar alalım, bir an önce hayata geçirelim. Yarın çok geç kalmış olabiliriz. Bugün buluşalım.