Halk’a emanetçilikte küçümsenmemesi gereken bir örnek..

Selâhaddin Çakırgil

Bugün 14 Ağustos 2001, yakın tarihimiz açısından önemli bir gün..

Çünkü, 16 yıl önce bugün,‘Adalet ve Kalkınma Partisi’  ismiyle yeni bir siyasî hareket yola koyuluyordu ve bu hareket, sonuncusu 15 Temmuz 2016 tarihinde sahnelenen yeni bir ‘askerî darbe’ hıyaneti olmak üzere, bir çok büyük badireleri atlatarak ülkeyi girdiği her seçimde halkın desteğini alarak 15 senedir yönetiyor.

Bu yönetim, herhalde ve en azından 2023’e kadar sürecek gibi. Eğer bu ihtimal gerçekleşir de, Cumhûriyet adını taşıyan, ancak, ilk 27 yılı tam bir diktatörlükle, geriye kalan kısmı da askerî darbeler, sıkıyönetimler, askerî vesayet ve Meclis oyunları içinde geçen 100 yıllık sistemin ömrünün yaklaşık dörtte biri AK Parti yönetiminde geçmiş olacaktır.

***

Üzerinde durulması gerekli bir diğer nokta da, bu kadar uzun süreli bir iktidara rağmen, ilk kez bu partide bir bölünme meydana gelmemiş olmasıdır.

Hatırlayalım, İttihad-Terakki’nin uzantısı durumundaki 1923 rejiminin ilk partisi CHP, bir anaç parti manzarası sergilemiş, onun içinden Serbest Fırka ve Demokrat Parti  örnekleri başta olmak üzere nice partiler doğmuştur. Keza, 1950’de büyük ekseriyetle iktidara gelen Demokrat Parti de daha iktidarının 4. yılında bölünmüş, bünyesinden Hürriyet Partisiçıkmıştı.

27 Mayıs 1960 İhtilali’nden sonra kurulan ve 1965’detek başına iktidara gelen Adalet Partisi de başarılı sayıldığı bir sırada, 1970’lerde bölünmeye uğramış ve bünyesinden Demokratik Parti doğmuştu.

12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi’nden sonra bütün partiler kapatılmış, liderler yasaklanmıştı, ama, yasaklı liderler yakın çalışma arkadaşlarına yeni partiler kurduruyorlardı. İşte o zaman, CHP’nin Gen. Başkanlığı’nı da yapmış olan B. Ecevit, CHP’nin tarihî mirasını reddederek, DSP’yi kurmuştu.

*

Demirel’in siyasetten yasaklı iken kurdurduğu Büyük Türkiye Partisi de, General Kenan Evren tarafından kapatılmıştı. Turgut Özal, ANAP’ı kurmuş ve bu parti iktidara gelmişti. Ama, 6 yıllık iktidardan sonra, Özal partinin başından ayrılıp Cumhurbaşkanı olunca, partisini kendisi de tanımaz hale gelmişti ve sonunda eridi-gitti.

Demirel’in 1982’lerde kurdurduğu DYP ise, 1991’de koalisyon hükûmeti kurmak noktasına gelmiş ve amma,  Özal’ın vefatı üzerine, Demirel Cumhurbaşkanlığı’na getirilince, o da partisinin tanınmaz hale geldiğini görmüştü.

***

Bu arada İslamî eğilimli kesimlerin desteğini alan Erbakan tarafından 1970-2000 arasında kurulan Millî Nizam, Millî Selamet, Refah, Fazîlet isimli partilerin herbiriside Anayasa Mahkemesi tarafından arka arkaya kapatılmıştı. Kendi kesin doğrularına göre bir dünya oluşturmak idealinde olduğu kabul edilen bu çizgideki kadrolar, bütün çabalarının laik çevrelerce etkisiz hale getirileceğinin endişesindeydi ve yeni bir uslûb arayışı da kendisini hissettiriyordu.

***

Ülke yönetilemiyordu, siyasî hayat, partiler ve koalisyonlar çöplüğüne dönüşmüş, ekonomi dibe vurmuştu. Siyaset ve ekonomi, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın temsilcilerinin,  AB ve NATO’nun ve içerde de onların işaretine bağlı Derin Devlet güçlerinin dayatmalarına  göre yönetiliyor, Kemal Derviş misali bazı Bakan’lar bile Amerika’lardan gönderiliyordu.

***

İşte öyle bir dönemde, Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde kurulan AK Parti’ye, halk kitleleri büyük ümid bağladı ve destek verdi, 15 senedir. Bu kadar uzun süreli bir halk iktidarı son 100 yıllık siyasî tarihimizde bir istisna.

Kanun yoluyla zuhûr etmek ve yıkmadan yapmak uslûbunu koruyarak halkın iradesine kararlı bir emanetçilik yapan AK Parti denemesi ve Tayyib Erdoğan’ın yönetim başarısı, bütün Müslüman coğrafyaları için de örnek alınacak derecede önemlidir.

Sistemin özünden gelen temel yamukluklar törpülendikçe, ve de iktidar nimetlerinin felaketlerinden korunabildikçe ve ismindeki ‘adâlet ve kalkınma’  hedeflerinin her ikisinden de vazgeçmeyen bir dikkat korundukça;  mevcud olumsuzlukların azaltılması daha kolaylaşır ve bu yolculuğun devam edeceği temennisi gerçekleşebilir.

stargazete