Arap dünyasının tanınmış gazetecilerinden Rey’ul Yevm Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan, Kasım Süleymani’nin şehadeti sonrası muhtemel senaryoları irdeledi.
Suikastın ardından ilk saldırı kimden gelecek?
Amerika’nın Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi El-Mühendisi suikastından sonra ilk karşılık Irak parlamentosundan geldi. Irak Parlamentosu oy çokluğuyla tüm yabancı güçlerin, özellikle de Amerikan askerlerinin ülkeden derhal kovulmasına, ABD ile yapılmış olan güvenlik sözleşmesinin lağvedilmesine, ABD’nin Irak hava sahasını kullanmasının engellenmesine karar verdi. İkinci karşılık ise İran’dan geldi. İran, Ortadoğu’da Tel Aviv’in yanı sıra Amerika için hayati önem taşıyan 35 ayrı bölgeyi saldırı için işaretledi.
Askeri operasyon öncesi İran, Körfezli arabulucuların tamamını reddetti ve Amerika’dan gelen mühürlü mesajların tamamını geri göndererek “Böyle bir saldırının ardından diplomasiye lüzum yok” mesajı verdi.
Amerika’nın ders çıkarması gereken iki ayır tavırla karşılaştık:
Birincisi; Irak Parlamentosunda “Sairun” Koalisyonunun lideri olan Mukteda Es-Sadr, ABD güçlerinin Irak’tan kovulması yönündeki kararın, Amerika’nın Irak’ın bağımsızlığına yönelik ihlali göz önünde bulundurulduğunda yetersiz bir karşılık olduğunu, bu kararın ülkeyi “rezil” bir halde terk etmeleri halinde amacına ulaşabileceğini ifade etti. Silahlı grupları yalnızca Irak içerisinde değil, Irak dışında da Amerika’ya yönelik saldırılar planlamaya çağıran Sadr, ABD büyükelçiliğini kapatma ve ABD ile kurulabilecek her türlü bağlantıyı kınama çağrısı yaptı.
İkinci tavır ise Seyyid Hasan Nasrallah’a ait… Kasım Süleymani için düzenlenen törende konuşan Hizbullah lideri, Amerika’nın ödeyeceği bedelin büyük olduğunu, Amerikan askerlerinin ve komutanlarının ülkelerine tabutlarda veya siyah plastik poşetlerde döneceklerini söyledi. Bu ifadeler çok önemli, çünkü Kasım Süleymani’ye düzenlenen suikasta verilecek olan karşılığın yalnızca İran’ın değil, müttefiklerinin de sorumluluğunda olduğunu ortaya koyuyor.
*
Parlamentonun ABD kararı Irak’taki 6 trilyon dolara ulaşan ABD’ye ait yatırımları geçersiz kılıyor ve Irak’taki durumun işgalden önceki hale geri döneceğini vaat ediyor.
Bölgede Amerika’ya ait hedefleri belirleyen Nasrallah, “savaş kalelerini, asker üsleri, asker ve komutanlarını, özellikle de Trump’ı hedef almamız gerekiyor. Büyük bir bedel ödemeliler! Hem Ortadoğu’da hem de gelecek seçimlerde büyük yenilgiyi tatmalılar” ifadelerini kullandı.
Nasrallah’ın ve Sadr’ın tehditlerine bakılırsa ABD’nin hem içeriden hem de dışardan hedefe oturtulacağı bir süreç olacak. İçeride yani Irak, Suriye ve Körfez bölgelerindeki Amerikan güçlerinin hedef alınması şeklinde, dışarıda ise İsrail de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki büyükelçiliklerin ve askeri üslerin hedef alınması şeklinde ilerleyecek. Amerika’daki bir TV’ye röportaj veren ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da “İran’ın Amerikan askerlerini hedef alma ihtimaliyle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
Seyyid Hasan Nasrallah, “Süleymani suikastına yanıt verme sorumluluğu yalnızca İran’a değil, bölgedeki müttefiklerine de aittir” ifadelerini kullanarak; Amerika, İsrail ve Arap müttefiklerine yönelik muhtemel savaşın bir değil birden fazla cephede, İran’da “Devrim Muhafızları”, Lübnan’da “Hizbullah”, Yemen’de “Ensarullah”, Irak’ta “Haşdi Şabi”, Gazze’de “İslami Cihad” ve “Hamas” gibi birçok grubun katılımıyla ve dünyanın farklı farklı yerlerinde halihazırda uyumakta olan ve aktifleştirilecek olan “uyuyan hücreler”in harekete geçmesiyle girilmiş bir savaş olacağını ifade etti.
Mukteda Es-Sadr’ın Haşd Şabi’ye katılması, bu olayda aldığı rol, ABD güçlerinin yalnızca kovulmalarını değil ülkeyi “rezil” bir halde terk etmelerini talep etmesi, yani büyük bir kısmının öldürülmesini istemesi, tehlikeli bir dönüşümün yaşandığını, belki de Irak’ın direniş ekseninin bir uzvu olma ve ABD ve müttefiklerine yönelik mücadelede “başlangıç üssü” görevi göreceğini gösteriyor. Özel olarak Irak’ta ve genelde bölgedeki güç dengelerinde ve denklemlerde büyük bir dönüşüm söz konusu… Özellikle suikastın ardından Irak’ta direniş açısından kritik olan grupların kendi aralarında tarihi bir barış sağlamış olmaları dönüşümün ne denli büyük olduğunu yansıtıyor.
*
Amerika ve İran’ın Irak üzerindeki nüfuz mücadelesinin parlamentodan çıkan son karara ve Sadr’ın tavır değişikliğine bakılırsa İran lehine sonuçlandığı aşikar… Bu saatten sonra Amerika’nın siyasi ya da askeri herhangi bir müdahalesi, Amerikan kuklalarını ve müttefiklerini yakıp kavuracak sonu gelmeyen bir savaşın fitilinin ateşleyecektir.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in de dediği gibi Süleymani suikastı ne Ortadoğu’ya ne de Amerika’nın çıkarlarına yarayacak bir sonuç doğurmadığı gibi tehlikenin boyutunu artırdı ve bölgede belki de son denilebilecek bir savaşın fitini ateşledi. Bölgedeki onurlu söylemlere bakılırsa Amerikan zulmünün sonu gelmiş gözüküyor.