Hangi basın özgürlüğü... Eğer yüreğin yetiyorsa, İsrail’i eleştir!

Hasan Karakaya

“Gezi Kalkışması” esnasındaki CNN International Televizyonu’nun yayınlarını hatırlıyor musunuz?.. “15 gün önceden canlı yayın araçları kiralamışlar” ve “Taksim’den tam 9 saat canlı yayın” yapmışlardı... Tek kelimeyle; “Türkiye’de özgürlük olmadığına” dair bir “algı operasyonu”yürütmüşlerdi!..

Peki, “özgürlük” neydi?..

İstiyorlardı ki;

“Tayyip Erdoğan’a küfretsinler!”

Hatta, Tayyip Erdoğan’la da sınırlı kalmasınlar, “eşine, anasına, kızlarına, oğullarına”, daha doğrusu “yedi sülalesine” küfretsinler!..

Ama, mesela;

“Terör Devleti İsrail’e” hiç kimse laf etmesin, herhangi bir “eleştiri”yöneltmesin!..

Niye?..

Çünkü İsrail, “cıss” bir konu!..

Dokunan yanar!

Ne yani; adı İsrail olan “terör devleti”nin dışkısında “gök boncuk” mu vardır ki, bir türlü eleştirilemiyor?.. Terör Devleti İsrail, “bulunmaz Hint kumaşı” mıdır ki, “zulüm”leri dile getirilemiyor?..

DAVOS’UN İNTİKAMI

Bilmem hatırlar mısınız;

Şubat 2012’de, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone demişti ki;

“Bu ülkede entelektüeller ve gazeteciler nasıl parmaklıklar ardında olabilir, hâlâ anlamıyorum.”

“İsrail kökenli” Amerikalı yazarlardan Paul Auster de; “Yazar ve gazetecilerin tutuklu olmasından dolayı İsrail ve Çin’e gitmek istemiyorum” demişti...

Dikkat edin;

Yıl, Şubat 2012...

Yani, ortada, henüz “7 Şubat MİT krizi” yok... Yani, “Paralelci” savcılar, henüz MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik operasyon yapmamışlar, onu gözaltına alıp, onun üzerinden Tayyip Erdoğan’a ulaşma ve “bileklerine kelepçe takma” plânını henüz devreye sokmamışlar!..

Ve tabiî;

Henüz, Taksim’deki “Gezi kalkışması”nın düğmesine de basılmamış!..

Ama, belli ki;

Türkiye üzerinde bir “ameliyat” yapmayı, “Hükümeti yıpratmayı”kafalarına koymuşlar!..

Amaçları belli:

“Tayyip Erdoğan’ı devirecekler!”

Tayyip Erdoğan’ı devirecekler ki, “Davos’un intikamı” alınsın!..

Çünkü Tayyip Erdoğan; 29 Ocak 2009’da, Davos’ta; ünlü “One Minute”çıkışını yapmış, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in yüzüne karşı, “Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” diye haykırmıştı!..

İşte Tayyip Erdoğan, bu çıkışının “bedel”ini ödemeli ve iktidardan düşürülmeliydi!..

Bunun için de, bir “algı operasyonu” yürütülmeli ve Hükümet, “tutuklu gazeteciler” üzerinden vurulmalıydı!..

İSRAİL’E DOKUNAN YANDI!

Ne var ki;

Baltayı taşa vurmuşlardı!..

Öyle ya;

“Türkiye’de basın özgürlüğü yok” diye maval okurlarken, kendi ülkelerinde, “kendi gazetecilerine” baskı üzerine baskı uyguluyorlar, özellikle “İsrail aleyhine” konuşanları anında kapının önüne koyuyorlar, onları “linç” ediyorlar, neredeyse “ağızlarına beton döküyorlar”dı!..

İşte bunlara bir örnek:

l “Terör Devleti İsrail”in uyguladığı politikaları eleştiren “Beyaz Saray’ın en kıdemli muhabiri 89 yaşındaki Helen Thomas” sırf “Yahudiler Filistin’i bir an önce terk etsin” dediği ve “Yahudiler, Filistin’den defolup Cehennem’e gitsin” sözünü yüksek sesle dile getirdiği için “Beyaz Saray’dan kovulmuştu!”

Evet, evet, resmen kovulmuştu...

Helen Thomas; işine son verilip Beyaz Saray’ı terk etmek zorunda kaldığında, takvim yaprakları “2012 yılının Temmuz ayı”nı gösteriyordu!..

lCNN sunucusu Rick Sanchez de, “Medyayı Yahudilerin yönettiğini”söyleyince işinden kovulmuştu...

MODA VE SİNEMADA LİNÇ!

Sadece Helen Thomas mı?..

l Vincent Browne isimli ünlü İrlandalı gazeteci ve TV sunucusu da; TV3kanalında yaptığı haber programında İsrail’in dış politikasını “kanser”olarak nitelendirdiği için yasal takibata uğradı... Bunun üzerine derhal harekete geçen İsrailli diplomatlar, İrlanda Yüksek Yayın Kurulu’na başvurarak, Browne’ın sözlerinin nefret söylemi içerdiğini iddia ettiler. 

Nihai kararını açıklayan İrlanda yayın otoritesi, TV3 kanalına gönderdiği tezkerede, Browne’ın yapımcısı olduğu programa yayın yasağı getirmekle kalmadı, kanalın derhal bir özür metni yayınlamasını şart koştu.

l “Moda dünyası”nın önemli isimlerinden birisi olan John Galliano da,Paris’in Musevi semtindeki bar sahiplerine “anti-semitist” ithamlarda bulunmaktan suçlu bulundu. Aldığı 6 aylık hapis cezası ertelenen Galliano, 6 bin euro para cezasını ise ödedi. 

Firması Cristian Dior da, ünlü modacıyı işten kovdu.

l Yine nefret suçları söylemiyle sadece İsrail ve Siyonizm’e yönelik eleştirileri derhal “antisemitizm” kılıfına sokan çevrelerin estirdiği terörden dünyaca ünlü sinema oyuncuları Marlon Brando ve Mel Gibsongibi isimler bile etkilendi. 

Marlon Brando, bir röportajında “Yahudiler herkesi sömürüyor” sözlerini sarf etmesinin ardından Amerikan sinema endüstrisinin şimşeklerini üzerine çekti. 

“Baba” filminin efsanevi oyuncusu ile daha önce varılan pek çok anlaşma yapımcılar tarafından iptal edildi. 

Mel Gibson’ın Siyonizm eleştirisi de nefret suçları kapsamında Yahudi karşıtlığına çevrildi ve başarılı aktör bu sözlerinden sonra iş alamaz hale geldi. 

Gibson’ın birçok projesi de yarım kaldı.

Peki, Mel Gibson’ın suçu neydi?..

Tek suçu;

“Dünyadaki bütün savaşların sebebi Yahudilerdir” demekten ibaretti!..

Marlon Brando da;

“Hollywood’un sahipleri Yahudiler... Hollywood’ta yükselebilmek için mutlaka Yahudi olmanız gerekiyor!” dediği için adeta “linç” edilmiş, iş yapamaz hâle gelmişti!..

Dahası da var...

l “ABD kitap yayıncılığı”nın önde gelen isimlerinden olan Judith Regan da;CNN’deki bir programda, “Amerikan medyası, Yahudiler tarafından kontrol ediliyor” demesi üzerine yayınevindeki işinden olmuş, işten kovulmuştu.

l Prof. Stephen Walt da, London Rewiev of Boks adlı dergide yayınlanan yazısında, “Amerika’yı Yahudiler yönetiyor” dediği için “yoğun baskılara”maruz kalmış ve işinden ayrılmak zorunda kalmıştı...

Liste uzun...

Ama, Vakit’i unutmayalım...

Malûm;

l Gazetemiz Vakit de, 2005 yılında, “antisemitist” yayınları gerekçe gösterilerek, Alman Hükümeti tarafından kapatılmıştı!..

Dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ve İçişleri Bakanı Otto Schily, hem de ellerinde “mahkeme kararı olmadan” kapatmışlardıVakit’i!..

SON KURBAN JIM CLANCY

Bütün bu “isim”leri verdim ki; “Terör Devleti İsrail”in ne mal olduğunu görün!.. Sadece “Filistinliler” üzerinde değil, “Filistin’e sempati duyan insanlar” üzerinde de nasıl bir “terör” estirdiklerini, İsrail dışındaki ülkelerde de, “siyaset, medya ve bürokrasi”ye nasıl hakim olduklarını, onları bir “piyon, maşa ve tetikçi” olarak kullandıklarını görün!..

Bunun en son örneği, yine “Yahudi yönetimindeki CNN”dir!..

Önceki gün;

Başta “Gezi Kalkışması” ve “ifade özgürlüğü” konusunda, Türkiye’ye karşı“çirkin ve karalayıcı bir kampanya” yürüten, bunlara cevap vermek maksadıyla CNN’e bağlanıp, “yalan”larını yüzlerine vurduğu için İbrahim Kalın’ın sözlerini yarıda kesen bu “Yahudi kanalı”nın, “İsrail aleyhtarı”sözlere nasıl “tahammülsüz” olduğu, önceki gün bir defa daha “tescil”edildi...

Bugüne kadar;

l “Ruanda Soykırımı!.. Körfez Savaşı” ve “Berlin Duvarı’nın yıkılması” gibi birçok uluslararası olayı sunan Jim Clancy adlı sunucu, CNN’deki “The Brief” adlı programından “istifa”(!) etmek zorunda kaldı.

“İstifa” dediğime bakmayın;

“CNN’den resmen kovuldu!”

Evet, evet;

Paris’teki küstah mizah dergisi Charlie Hebdo’nun ofisine düzenlenen saldırıyla ilgili İsrail karşıtı tweet atan ve saldırılardan İsrail’i sorumlu tutan ünlü CNN sunucusu Jim Clancy de, 34 yıldır çalıştığı televizyon kanalından baskılara dayanamayarak istifa etmek zorunda kaldı...

Bütün bunlar ne demektir?..

Şu demektir:

“Kimse İsrail aleyhinde yazamaz, çizemez ve konuşamaz!”

Eğer “İsrail” aleyhinde yazar, çizer veya konuşursan, “iş bağlantıların iptal” edilir, bir yerde çalışıyorsan “işinden kovulur”, daha da ısrar edersen“linç” edilirsin!..

Bütün bunları;

Helen Thomas yaşadı,

Vincent Browne yaşadı,

John Galliano yaşadı,

Marlon Brando yaşadı,

Mel Gibson yaşadı,

Judith Regan yaşadı,

Prof. Stephen Walt yaşadı,

Vakit yaşadı, Akit yaşıyor.

Son olarak da,

Jim Clancy yaşadı...

Bunların kimi “gazeteci”ydi, kimi “aktör” ve kimi de “modacı!”

“Terör Devleti Siyonist İsrail” aleyhinde konuştukları için, hayatları karardı, “işlerinden” oldular... Bazıları, “yiyecek ekmeğe bile muhtaç” hâle getirildi!..

Çünkü, “dünya medyasının yüzde 80’i Yahudilerin elinde”dir!..

Çünkü, “Hollywood başta olmak üzere, sinema dünyası Yahudilerin elinde”dir!..

Çünkü; Christion Dior başta olmak üzere, “moda” sektörü Yahudilerin elindedir!..

Anlayacağınız;

“Gazetelere... Televizyonlara... Sinema sektörüne!.. Moda dünyasına...” ve en önemlisi de “dünya siyaseti”ne onlar hükmediyor!..

Bu durumda;

“Sıkıysa İsrail’i eleştir!

Sıkıysa, İsrail’i suçla!”

CHARLIE HEBDO ÖZGÜR MÜ?

Bu dünyada herkese “suçlama” yapabilir, herkese “çamur” atabilir, herkese “hakaret” edebilir, herkese “ana-avrat küfredebilir”sin!..

İsrail’e gelince, orada dur!..

Malûm, gündemde Charlie Hebdo adlı dergi var... 

Bu dergide, “Peygamber Efendimiz ve Müslümanlara hakaret” serbest!..

Bu dergide, “Hazreti İsa ve Hıristiyanlara hakaret” de serbest!..

Ama, iş “Yahudi”ye gelince, hemen “nefret suçu”na giriyor!..

Buyrun bir örnek:

Birisi Müslüman olmak üzere iki polis ile birlikte 12 çalışanı öldü diye bütün dünyanın Paris’e aktığı Charlie Hebdo Dergisi’nin; 2008 yılında en ünlü çizerlerinden biri olan Maurice Sinet’i, sırf Yahudilikle ilgili karikatürü yüzünden işinden kovduğunu biliyor muydunuz?.. Sinet,Sarkozy’nin oğlu Jean Sarkozy’nin Yahudi olacağına yönelik iddialarla ilgili olarak bir karikatür çizerek, ironik bir şekilde “Ufaklık, hayatta uzun bir yol yürüyecek” diye yazdığı için; Charlie Hebdo’nun şimşeklerini üzerine çekmişti...

Derginin Genel Yayın Yönetmeni Philippe Val; ünlü çizere; karikatürününanti-semitist olduğu ve Yahudiler’den özür dilemesi gerektiği yönünde uyarıda bulunmuştu... Özür dilemeyi sert bir dille reddeden karikatürist,15 Temmuz 2008’de Charlie Hebdo’dan kovulmuştu!..

MAÇAN SIKIYORSA!

Ama, bu dergide “Müslüman”lara veya “Hıristiyan”lara hakaret ve sövgü serbest!.. “Özgürce” sövebilirsin!.. 

Hatta, bu “hakaret ve sövgü” karikatürleri, Türkiye’de “Cumhuriyet” adlı“yerli Pravda”da yayınlanır, kıllarına dokunduğunda, “Özgür basına müdahale” diye çığlığı basarlar!..

Onun için diyorum ki;

Eğer maçan sıkıyorsa, eğer “özgür” isen, git bir “Yahudi”yi eleştir!.. 

Eğer “erkek” isen, “Terör Devleti İsrail”e dokun!.. 

Eğer, “höt-zöt” diyecek cesaretin varsa, git “İsrail katliamları”nı dile getir!..

Yoksa;

“Basın özgürlüğü” kavramının arkasına sığınıp da, “Peygamber Efendimiz’e hakaret”ten vazgeç!..

Terörist İsrail’e dokunamayacaksan, bana “özgür basın” mavalları okuma!..

Müslümana “hakaret”in özgürlük, İsrail’e eleştirinin “nefret” olduğu bir dünyada, bana hiç kimse “medya özgürlüğü”nden dem vurmasın!..

Çünkü biz;

“İsrail uşakları”nı iyi biliyoruz...

Onları “otorite” kabul edenleri de!..

 ************************************************************************

Paralel ihanet çetesi her yerde… Hırsız evin içinde!

Öncelikle söyleyeyim… Pazar günü yazdığım; “bir vatandaş, eşi ve 6 aylık kızı”nın, “saatlerce otobüs durağında bekletilip, adeta donacak hale getirilmesi” konusu üzerine, dün, İETT Genel Müdürü Mümin Çevik aradı ve “Olay maalesef doğru” dedi…

“Halkı; İETT’ye, Kadir Topbaş’a, Hükümet’e ve Tayyip Erdoğan’a karşı kışkırtmak” için, “vatandaşa zulmeden” Paralelci’lerin “derinlemesine”incelendiğini, “ifade”lerinin alındığını, “geniş açıklama”nın daha sonra bana bildirileceğini söyledi…

Mümin Çevik’e, bu “hassasiyet”inden dolayı teşekkür ediyorum… Ama,Paralel İhanet Çetesi’nin militanları, sadece İETT’de değil ki!..

Her yere sızmışlar, her yere çöreklenmişler, her yeri “kontrol”lerine almışlar!.. Hem de, “hırsızlık” ve “gasp”la!..

Bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi; sınavlara, “soruları çalarak”girmişler, “120’şer tam puan” alarak, “TSK’ya bile sızmışlar!..”

“Üniversite sınavları”na girerken soruları çalmışlar, “KPSS”ye girerken soruları çalmışlar!.. “İHL binaları”nı çalmışlar, gaspetmişler!.. “Okul yapacağız” diyerek aldıkları “arsa”lar üzerine “apartman”lar dikmişler!..

“Hırsızlık”larının, “gasp”larının haddi-hesabı yok!.. “Başçalan”ın şahı kendileri!.. “Hırsız, yolsuz ve rüşvetçinin feriştahı” kendileri!..

Bunlara karşı; sadece İETT değil, sadece TSK değil, sadece ÖSYM de değil;“devletin bütün kurumları” gereken çalışmayı yapmalı, “kurum”ları bunlardan temizlemelidir!.. Çünkü, hırsız evin içinde!..

yeniakit