Vatanın tanımını tarih derslerinde öğrencilerime sorardım. Genellikle “doğup büyüdüğümüz topraklar” olarak tarif ederlerdi. Ancak, sürgüne gönderilen Osmanlı ailesinin çocukları Fransa’da İtalya’da ya da Yunanistan’da doğup büyüdülerse şimdi onlarını vatanı Fransa, İtalya ya da Yunanistan mıdır? Mesela Fransa ile Türkiye savaşırlarsa vatansever Osmanlı torunları hangi safta savaşırlarsa vatansever ya da vatan haini olurlar dediğimde bocaladıklarına tanık olurdum.
Bazıları, vatan doğduğumuz değil de doyduğumuz yer deyince; Avrupa, Amerika, Rusya’dan Çine kadar birçok ülkede karnını doyuran insanlarımız için vatan Türkiye mi? Doydukları yerler mi? Diye sorar yine doğru dürüst cevap alamazdım.
Ulusalcılığın ortaya çıktığı zamanlarda vatan “ulusun” ayrılmaz parçası haline getirildi ve ulusun üzerinde yaşadığı siyasi sınırlarla sınırlandırıldı.
Bu akıma karşı vatanı, yeryüzünün tamamı kabul edenler de zuhur etti. Tevfik Fikret’in “vatanım ruy-i zemin milletim nev’i beşer” sözü meşhurdur. Bu sözünden dolayı Fikret’i “vatan haini” olarak nitelemişlerdi.
Bütün bunlar göstermektedir ki vatanın herkes tarafından kabul edilen kesin bir tanımı yoktur. Her inancın dünya görüşünün vatan tanımı farklı olabiliyor.
Mesela müminlerin geçici ve ebedi olmak üzere iki vatanları vardır. Onların “vatanı aslisi cennettir”. Bu tanıma göre vatanseverler geçici vatanlarını asli vatanlarına ulaşmak için vasıta kılanlardır.
Tamamı Allah’ın cc mülkü olan yeryüzünde bizim için en değerli toprak parçası doğduğumuz doyduğumuz topraklar değil asli vatanımız cennete gidişimize zemin olan topraklardır. Toprakları mukaddes kılan ona kutsiyet veren değerlerimizdir. Mesela ezanların okunduğu, ilahi ahkâmın uygulandığı topraklar bizim için kutsal topraklardır. Üzerinde ezanların susmaması için kutsallarımızın çiğnenmemesi için verdiğimiz/vereceğimiz mücadele ibadettir.
Esasen “toprak” üzerinde yaşanan değerlerle değerlenir ve değersizleşir. Asıl kavga değerler kavgasıdır. Mesela Anadolu toprakları Putperest Roma’lılara Ateşperest Sasani’lere vs. vatan olmuş daha sonra da Müslümanların vatanı olmuştur. Toprak aynı toprak ancak üzerinde yaşatılan değerler farklıdır.
Akidemizde uğruna ölünen şey salt toprak parçası değil Allah’ın rızasıdır. Cihad, fisebilillah olup fi sebili’l arz veya emlak değildir.
Vatan gibi “ devlet” kavramı da değerini kutsallarımızdan alır. Bize hükmeden devlet zalim de olabilir adil de. Bizim ona itaatimiz mutlak değil mukayyettir. Her ne kadar devlete kayıtsız şartsız itaati savunanlar adil olmasının zorunlu olmadığını, fasık ve facir de olsa itaati vacip görenler varsa da Hz. Hüseyin’in imametini kabul edenler için bu merduttur.
Şimdi müminin feraset ve basiretinden mahrum saray uleması devlet ve vatan asabiyeti ile bu iki kavramı mutlak olarak kutsamakta, devlet zalim de olsa, vatan müminler için baştanbaşa zindanlardan ibaret olsa da kutsiyetinden bir şey kaybetmeyeceğini savunuyorlar. Melun Yezid’in yaklaşımı ile zulme rıza göstermeyenleri tuğyan ile itham edip kendilerini de vatansever olarak niteleyebiliyorlar.
Şimdi sormak lazım! Ekser saray ulemasının kutsadığı zihniyetin, sahilden topa tuttuğu Rize vatan mıydı, değil miydi? Havadan kimyasal gazlar ve sair bombalarla bombalanan dersim vatan mıydı, değil miydi? Vatanımızın birer parçası olan Rize ve dersimi bombalayan zihniyet, vatansever mi vatan haini mi? 15 Temmuz darbesi maazallah başarılsaydı meclisi bombalayanlar da bu ağalara göre vatansever sayılmayacaklar mıydı?
Aynı ırktan ve mezhepten olmaları ve vatandaşlık bağı ile bağlı olmaları hasebiyle, Camilerimizi ahıra çeviren, kilit vuran ve yakıp yıkanlarla işbirliği yapanları anlıyoruz. Onları, dara çektikleri âlimlerimiz için zalim yöneticilere verdikleri fetvalardan tanıyoruz. İslam davetçilerini zindanlarda çürüten ayyaşların yanında duruşlarını Şam’ın Yeşil sarayından beri biliyoruz. Onlarla ne ilk karşılaşmamız ne de son karşılaşmamızdır bu!
Bizim mücadelemiz sadece ümmetin bir parçasını değil tamamını necis, habis, melun domuz neslinden arındırmak ve korumaktır. Lafı eğip bükmeye gerek yok. Siyonist İsrail’in işbirlikçilerinin adı, sanı, kanı, kavmi, mezhebi umurumuzda değil. O, Allah’ın cc ifadesi ile “Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun..,” Buyurduğu Yahudilerle işbirliği ettiği sürece ona düşmanlığımız da şiddetli olacaktır. Vesselam.