Geç oldu güç olmadı. Bağdat'ı nihayet ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Iraklı yöneticiler tarafından baş tacı edildi. Cumhurbaşkanı Kürt- Celal Talabani, Başbakan Şii Arap- Nuri Maliki, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sünni Arap- Tarık Haşimi ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Şii Arap- Adil Abdulmehdi, hülasa bütün 'fraksiyonları' ile Irak yönetimi öyle bir "ehlen ve sehlen" dedi ki, Erdoğan ve beraberindeki heyet tek kelimeyle mest oldu.
Bağdat'taki görüşmelere damgasını vuran üç şeyi şöyle sıralayabiliriz: Muhabbet, muhabbet, muhabbet.
Tanıklar anlatıyor: Başbakan Erdoğan'ı ağırlayan bütün Iraklı yöneticiler başta Cumhurbaşkanı Talabani- "Bugün bizim bayram günümüz" dediler" Talabani, Erdoğan'la konuşmaya doyamayınca, heyetler arası görüşmeleri iptal ettirdi; "gerek yok, görüşüyoruz işte" dedi" Erdoğan, Şii Abdulmehdi ve Sünni Haşimi'ye "Ben ne Şii'yim ne Sünni, ben Müslüman'ım" diyerek mezhepler savaşı rezaletine isyanını dile getirdi, onlar da 'vallahi haklısın' gibisinden mukabelelerle Erdoğan'a destek verdiler" Görüşmeler sanki iki devlet arasında değil de, bir ailenin fertleri arasında cereyan etti. Devletlerarası mesafe kapandı, diplomatik nezaket kifayetsiz kalıp kardeş muhabbetine dönüştü ve taraflar tek taraf oldu.
Lafta da kalmadı muhabbet: Kapı gibi bir "Yüksek düzeyli Türkiye-Irak Stratejik İşbirliği Konseyi" Anlaşması imzalandı. Irak'ın başka hiçbir ülkeyle imzalamadığı, Türkiye'nin de başka hiçbir ülkeyle imzalamadığı türden bir anlaşma. Muhabbeti 'kurumsallaştıran' bir anlaşma. Türkiye ve Irak Başbakanları bundan böyle her sene bir araya gelecekler. Bakanlar arası görüşmeler ise yılda üç kere yapılacak. Kapanan mesafenin açılmasına izin verilmeyecek. Saflar iyice sıklaştırılacak.
Irak Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani, Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın "imtiyazlı şirketler" listesine alınmasına kapasitesi yeterli olmayabilir endişesiyle- karşı çıkmaktaymış. Erdoğan'ın ziyaretinde bu pürüz de giderildi. Cumhurbaşkanı Talabani ile yardımcıları Abdulmehdi ve Haşimi'nin ortak talimatı üzerine, Şehristani, TPAO'ya 'kıyak' çekilmesini öngören anlaşmayı imzaladı.
Erdoğan şimdi "Kürt Bölgesi"ndeki doğalgazı NABUCCO'ya bağlayarak Türkmen, Azeri ve İran doğalgazıyla beraber Avrupa pazarına sokmanın planlarını yapıyor, bunun Türkiye'ye kazandıracağı ilave siyasi ve ekonomik gücün altını çiziyormuş. O da olacak inşaallah.
* * *
Cengiz Çandar, "Unutulmaz Bağdat Seferi'nin Ardından" başlıklı yazısında (Referans, 12 Temmuz 2008) diyor ki:
""Türkiye, "Irak petrol havzası"na imtiyazlı biçimde adım atmış oluyor. Ve, bu günlerdir Tayyip Erdoğan'ın ziyaretine büyük bir istek gösteren, Irak'ın tüm yöneticilerinin Türkiye'yle "stratejik beraberlik" için bir jesti olarak da anlaşılmalıdır. /"/ 18 yıl önce Saddam'ın saygısızlık yaptığı, tehditkar bir dille Başbakanı'na hitap ettiği Türkiye'nin Başbakanı, önceki gün Bağdat'ta çarpıcı bir konukseverlik ve sevecenlikle bağra basıldı / Hepimiz, tüm zorluğuna rağmen yakıcı sıcak ve güvenlik önlemleri- ülkemizin dışında gibi hissetmedik kendimizi. Sanki, bir Türkiye-Irak Konfederasyonu kurulmuş ve biz geniş ülkemizin bir bölümünde gibiydik..."
Demek ki neymiş?
Bundan 5 sene evvel '1 Mart tezkeresinin reddi emsalsiz bir felakettir, ABD'nin Irak konusundaki taleplerini yerine getirmeyen Türkiye tarihi bir fırsatı kaçırmıştır, savaştan sonra kurulacak yeni Irak'ta Türkiye'nin esamesi okunmayacaktır, Türkiye masada yer alamayacaktır, Irak pastasından Türkiye'ye zerre miktar pay düşmeyecektir' diyenler fena halde halt etmişler!