Ramazan ayındayız. Muhtemel Kadir gecelerini idrak ediyoruz. Kadir gecesi Kur’an gecesidir. Ve bu Kur’an gecesinde Kur’an-ı natık (Konuşan Kur’an) İmam Ali (as) suikast ile şehid edildi. Ne kadar ilginçtir ki İmam Ali’yi şehid edenler, bu menfur eylemlerini Kur’an’a dayandırıyor, Kur’an adına Ali’yi, yani canlı Kur’an’ı vuruyorlardı. Bunlara Harici deniliyordu ve sloganları da Yusuf Suresi’nin 40. Ayetinde yer alan şu ilahi buyruktu: “Hüküm Allah’ındır”…
İmam Ali, bu güruhu Kuduz mikrobuna benzetiyor ve onlar hakkında şöyle buyuruyordu:
“Fitnenin gözünü çıkardım, karanlığın ortalığı sardığı ve kuduzluğu şiddetlendirdiği bir zamanda benden başkası buna cesaret edemezdi.”
Kur’an’ın boğazlarından aşağıya geçip kalplerine inmediği bu güruh, bütün eylemlerini, Kuran’ın bir tek ayetine dayandırıyor, her şeyi zahirine göre değerlendiriyor, kendileri gibi düşünmeyen herkesi de tekfir ediyorlardı.
İbadetlerinde zahirine çok önem veriyorlardı. Öyle ki, secde etmekten alınları, elleri ve dizleri nasır tutmuştu. Gündüzleri oruçluydular, geceleri ise ibadetle geçiriyorlardı, ama Kur’an ve aziz İslam’ın özünden habersizdiler… Bu yüzden “Natık-ı Kur’an” İmam Ali, bunları “ortalığı saran karanlık” olarak niteliyor, kendilerini saran ve başkalarına da bulaşma eğilimi gösteren hastalıklarını da “kuduz” hastalığına benzetiyordu.
Ve şimdi bu azgın ve cahil güruhun günümüzdeki izdüşümü olan tekfirciler, selefleri nasıl o gün İmam Ali’ye “din” adına saldırıyorlardıysa, bu gün de yine “din” adına Ali Şialarına saldırıyor, camileri, okulları bombalıyor, çoluk çocuk demeden katlediyorlar…
Daha birkaç gün önce Afganistan’da mazlum Hazara halkından bir çocuk topluluğunu, hem de okullarını bombalayarak öldürdüler. O çocuklar, hiçbir şeyden habersiz sınıflarında ders okuyorlardı. Suçları Hazara olmaktı. Çünkü Hazaralar Şii mezhebindendir. Afganistan’ın onlarca yıldır çektiği acıların en fazlasını yüklenen, Afganistan içinde “parya” sınıfı olarak görülen ve her türlü aşağılamaya, hakarete, cinayete maruz kalan bir topluluktur Hazaralar... Bütün bunlara rağmen çocuklarını okutmak, hayattan kopmamak, kendilerine sunulan kısıtlı eğitim ve diğer toplumsal alanlardaki imkânlardan faydalanarak var olmak için gayret gösteren bir halk…
Afgan asıllı yazar Halid Hüseyni’nin Türkçeye de kazandırılan “Uçurtma Avcısı” adlı kitabı, Hazara olmanın Afganistan’da ne anlama geldiğini ortaya seren satırlarla dolu… Roman’da Hasan’ın ve oğlu Sohrab’ın şahsında resmedilen fotoğraf, yüreklerin derinine işleyen bir bıçak gibi kanatıyor vicdanları…
Sadece Afganistan ve Hazaralar’a mı yöneliyor bu tekfirci vahşeti? Hayır Pakistan’da, Suudi Arabistan’da, Bahreyn’de, Irak’ta, Suriye’de ve daha nice coğrafyada “Cennet” hayali ile, “din” adına işleniyor bu cinayetler… Bu cinayetleri işleyenler, Cennette hurilerle beraber olmanın hayaliyle intihar bombacısı olup, kendileriyle birlikte masum canları da patlatıyorlar. Kimi zaman camileri hedef alıyorlar, kimi zaman türbeleri, türbe ziyaretçilerini, kimi zaman Pazar yerlerini, imi zaman okulları, hatta çocukların servis araçlarını… Boğazlarından aşağıya inmeyen, kalplerine yerleşmeyen gerçek dinin yerine, kendi cehaletlerinin eseri olan uydurma ve karanlık inançlarını koyarak işliyorlar bu cinayetleri. Ve gerçekten de bir kuduz mikrobu gibiler…
Muhammedî öz İslam’ın o aydınlık ve hayat veren çehresi ayan beyan ortaya konulmadığı müddetçe, bu Karanlık Müslümanları da, insanlığı da tehdit etmektedir. Bu tehdide son vermek de önce Müslümanların boynunun borcudur. (Ali Kıran / Yazılımedya)