Hasan Turabi: Tasavvuf düşmanlığı stratejik bir hata
1990'lı yıllarda Sudan yönetimindeki karizmatik konumu, İslami fikir hayatına yaptığı katkılar ve düzenlediği İttihad-ı İslam kongreleri ile dikkat çeken Sudanlı mütefekkir ve sabık devlet adamı Hasan Turabi, son yıllarda genellikle Ömer Beşir yönetimi ile arasındaki ihtilaflarla gündeme geldi.
Malum olduğu üzere; Sudan Cumhurbaşkanı Beşir, 2000 yılında, Turabi'nin başında bulunduğu parlamentoyu feshetmiş ve Turabi'yi tutuklatmıştı.
O gün bugündür Turabi denince akla Sudan yönetimindeki çatlak geliyor, başka da pek bir şey gelmiyor.
Reva mıdır?
Değildir.
Bilgeliği, zekası ve entelektüel birikimi ile temayüz etmiş olan Turabi, her şeyden evvel, İslam dünyasının mevcut meseleleri hakkındaki yorumları ile gündeme getirilmeli.
İnternet haber sitesi TIMETURK'ün editörü Turan Kışlakçı, sağolsun, öyle yaptı.
Geçtiğimiz haftalarda İHH İnsani Yardım Vakfı ekibi ile birlikte Sudan'ı ziyaret eden Kışlakçı'nın Hartum'da Turabi ile yaptığı mülakat tek kelimeyle nefis.
Mülakatın 'can alıcı' kısmını dikkatinize sunuyorum:
KIŞLAKÇI- Sudan'da yaşanan ayrılıkçı mücadelelerin nedeni nedir?
TURABİ- Sudan'da eskiden bütün halkları birbirine bağlayan bir tasavvuf ekolü vardı. Tasavvuf uzun yıllar birleştirici bir unsur olarak var oldu. Ancak zamanla İslam'ın diri ruhu yerini maddi âleme bıraktı. Bu yeni âlem zihin dünyamızdan tüm yaşantımıza sirayet etti. Maddeye verilen değer giderek arttıkça, farklı bölgelerde farklı kabileler arasındaki ilişkiler de sekteye uğramaya başladı. İdareye sahip olanların da maddeye verdikleri önemin artması, diğer kabilelerin, yönetimi ve ekonomiyi elinde bulunduran kesime olan isyanlarını körükledi. Şu anda Sudan'da yaşanan sorunların temel nedeni budur. Ayrıca Arap ülkelerine bir bakın; birçoğu aynı dili konuşmalarına, aynı etnik kökenden gelmelerine ve Müslüman olmalarına rağmen şu an tek bir güç değiller ve küçük devletçikler halindeler. Bunun nedeni de maddiyat değil midir? Müslümanların aralarına ayrılık tohumları ekmek için ortaya çıkarılan en tehlikeli fitneler, Müslümanların sahip oldukları faklı mezhepler üzerinden ortaya atılmaktadır. Bu oyunlar son zamanlarda Şii ve Sünni Müslümanların aralarını açmak için oynanmaktadır. Ben şahsen mezhepçiliği savunmuyorum. Çünkü Efendimiz (sav)'in de bir mezhebi yoktu. Ayrıca bugün Irak'ta Şii ve Sünni Müslümanlar arasında ortaya çıkarılmak istenen fitneyi biliyoruz. Ben şahsen İslam'ın çıkarı gözetiliyorsa varım, yoksa mezhep eksenli bir şeyler yapılıyorsa o tür işlerden berîyim.
KIŞLAKÇI- Tasavvufun birleştirici özelliğine dikkat çektiniz. Bunu biraz daha açar mısınız?
TURABİ- Tasavvufun 17. ve 18. yüzyılda oynadığı birleştirici rolü bir inceleyin. Bu sadece Sudan'da değil sizin topraklarınızda ve tüm İslam coğrafyasında da öyleydi. Osmanlı'da birliği Nakşiler ve Kadiriler sağlıyordu. Asya'da yine Çiştişler, Nakşiler ve Kadiriler bunun öncülüğünü yapıyordu. Afrika'da sömürgeciliğe karşı direnen Mehdi ve Senusi hareketlerindeki ruhda da bu vardı. Lakin son asırdaki İslami hareketler tasavvufa karşı savaş açtı. Bence burada stratejik olarak büyük bir yanlışlık yapıldı. Tasavvuftaki hurafeler ve yanlış inançlar elbet de kabul edilmemeliydi, lakin ondaki ruhu muhafaza etmeliydik"
(www.timeturk.com)
yenişafak