Yaşamış olduğumuz yüzyıl, insanlığın bütün ortak değerlerini, değersizleştirme ve yozlaştırma stratejisi üzerine çalışıyor. Âdem’den bugüne kadar insanlık tarihinde oluşmuş olan bütün değerler akıl almaz bir dezenformasyona tabi tutuluyor. Adeta insanlığın hafıza kaydı silinmek isteniyor. Değerlerini yitirmiş bir toplum için ise sosyal kıyamet kaçınılmaz bir son olarak karşımızda duruyor. Yitirdiğimiz her insanlık değerimiz, kıyametimizin bir alametidir. TV, internet, yazılı ve görsel basın farkında olarak veya olmayarak bu değersizleştirme sürecine katkıda bulunuyor. Bizler de maalesef bu süreçten farkına varmaksızın payımıza düşeni alıyoruz.
Hayat; Yüce Yaratıcının insana vermiş olduğu en değerli hatta değer biçilemez bir hazinedir. Bu kadar değerli bir hazinenin her bir anı çok dikkatli ve titizlikle harcanmalıdır. Allah insanı bu noktada rehbersiz ve kılavuzsuz bırakmamış ilahi hitabıyla kılavuzluk, peygamberleriyle de rehberlik yapmıştır. O, bizim hayat gemimize imanımızı kaptan yapmamızı istemiştir. Çünkü imanını hayat gemisine kaptan yapan hiç kimse dünya denizinde kopacak tufandan korkmaz. Allah’ın kendisine verdiği değer biçilemez hayat sermayesinin değerini kavrayabilenler her bir anlarını O’nun rızası için yaşamışlardır. Hayat, değerini uğrunda mücadele edilen “Amaç” tan alır. Amaç ne kadar değerliyse ömür de o kadar değerlidir. Amaç süflileştikçe hayat da o oranda süflileşmiştir. İnsanın bu bilinci her an canlı tutması ve düzenli aralıklarla hayatının amacına dair kendini murakabe etmesi gerekir. Mü’min asla rastgele yaşayamaz. Çünkü o, bu dünyaya rastgele gelmemiştir.
Kur’an’ın ölümsüz örnekleri olan bütün peygamberlerimiz Ümmet-i Muhammed’in mürebbileridir. Bu mürebbilere talebe olacağımızın sözünü Bakara suresinin son ayetlerini okuyarak veririz. “Rasül Rabbinden kendine indirilene önce kendisi iman etti, sonra da mü’minler. Hepsi Allah’a, meleklerine, mesajlarına ve elçilerine inandılar…” (2/285) Peygamberlere iman etmek, onların eğitimine girmeye ve onları hayata taşımaya söz vermektir. Peygamber kıssalarını Rabbimizin anlatmaktaki muradına uygun olarak anlamakta ancak bu bakış açısı ile gerçekleştirilebilir. Her birimiz kendi kendimize “Hz. Âdem’i, Hz. İbrahim’i, Hz. Musa’yı, Hz. İsa’yı zamana ve zemine takip edilmek için izler bırakan diğer peygamberleri nasıl örnek alabilirim?” diye sormalıyız. Bu sorunun cevabı olarak hayat yolcuğumuzun değişik dönemlerinde bir peygamberimiz elimizden tutacaktır.
İnsan, dünya hayatının hiçbir fani değerine boyun bükmeden yaşayabilmelidir. Bir defa boynunu büken ömür boyu boynu bükük yaşar. Namaz; kıyamıyla insana hayatta dik durmayı, Sonsuzlukların Sahibinden başka hiçbir güce boyun eğmemeyi öğretir. Hayat, Allah’ın Okulu insanlar ise bu okulun öğrencileridir. Her birimiz bu okulda iyi ve başarılı birer öğrenci olmakla mükellefiz. Hayat okulunda onurlu bir öğrenci olmalıyız. Bu onuru bize salih amele dönüşmüş bir imandan başka ne verebilir ki. Salih ameli olmayan bir iman, insanı bu onurdan mahrum bırakır. Kur’an’ın ölümsüz ve evrensel örnekleri (Peygamberler) bize hep bu mesajı vermez mi? Kur’an da geçen her bir ölümsüz örnek bizim hayatımızın mutlaka bir bölümüne mesaj vermektedir. İnsana kendisini nasıl Yüce Yaratıcının nazarında değerli kılabileceğinin işaretlerini sunmaktadır.
İnsanın değeri tatmin olduğu obje ile ölçülür. Mü’min Allah ve cennetten aşağısıyla tatmin olamaz. Onun amacı Allah’ın rızasıdır. Allah’ın rızası ise O’nun indirdiği vahye tabi olunmasıdır. Allah’ın indirdiği su ile hayat bulup da O’nun indirdiği vahye sırt dönmek nankörlüğün ta kendisidir. Su, biyolojik hayatın kaynağı, vahiy ise manevi hayatın kaynağıdır. Öyleyse, vahiyden mahrum yaşamak mümkün müdür? Her insan hayat ipini vahye bağlamak zorundadır. Allah’tan bağımsız bir hayat alanı olmadığını aklından çıkarmamalı ve gelecek planlaması yaparken de Allah’ı hesaba katmalıdır. Yaşarken ne olacağı kadar öldükten sonra da nerede olmak istediğini kendine sormalıdır.
Dünyadaki her şey bize bir emanettir. Emanete mutlak mülkiyet olarak bakmak emanete ihanettir. İhanet edilen emanet sadece servet değil bizzat insanın kendisidir. Dünyaya Allah’ın varlığına ve birliğine şahit olmak için gelen insan, sahip olmaya yeltenirse servete hamal olur. Sonuçta da ne şahit ne de sahip olabilir.
Her şeyi kulluğumuz için bir emanet olarak görüp, Rabbimize ve hayatımıza kulluğumuzla kalite katmak duasıyla Cumanız mübarek olsun.
yeniakit