"Biz siyaset yaptığımız için hapse atılıyoruz" diyen HDP'li vekillere Süleyman Özışık cevap verdi.
Süleyaman Özışık'ın Seni mahkum ettireceğiz demedik mi Selahattin? adlı başlıklı yazısı ;
Biz siyaset yaptığımız için hapse atılıyoruz" diyen HDP'li vekillere suçlarını bir bir hatırlatayım:
Devletin size tanıdığı "Açılım" şansını yanlış anladınız, çok farklı kulvarlara açıldınız.
Habur'da teröristleri zafer kazanmış kahramanlar gibi karşılayarak barışa ilk kurşunu sıktınız.
Bu meydan okumaya göz yumulmasını, bir zafiyet olarak değerlendirdiniz.
"Dağdakilere silah bıraktıracağız" diye söz verirken, PKK'lıların Güneydoğu'yu mühimmat deposuna çevirmesini görmezden geldiniz.
Oslo'da "Güneydoğu'daki silahlanmalardan haberdarız" diyen devlet yetkililerini ciddiye almadınız.
Çözüm Süreci'nin Barışa evrildiği dönemde bile 7 bin ayrı terör eylemine başvuran PKK'ya tek laf etmediğiniz. "Barış" yalanıyla milleti kandırdınız, Belediyelerin bütçelerini dağ kadrosuna aktardınız.
Bankamatikten parasını çeken ya da çarşı iznine çıkan silahsız askerleri sokak ortasında vuran katilleri koruyup sakladınız.
Yetmedi, devletin size tahsis ettiği milletvekili araçlarıyla bu katillere mühimmat taşıdınız.
Kobani'yi bahane ederek ortalığı yangın yerine çevirip, 51 kişinin ölümüne neden oldunuz.
Çünkü tasmanızı elinde bulunduran AB ve ABD'nin, "Cezire kantonlarına Diyarbakır, Cizre, Sur, Şırnak gibi bölgeleri de katarak Büyük Kürdistan'ın kurabilirsiniz" vaadine tav oldunuz.
Bunun yolu da "Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak" diyen Erdoğan'dan kurtulmaktı. "Seni başkan yaptırmayacağız" diyerek seçim kampanyası başlattınız.
Bu kampanya sayesinde saf solcuları ve kronik Erdoğan düşmanlarını saflarınıza çektiniz.
7 Haziran seçimlerinde zulümle ve ölümle tehdit ettiğiniz halkın oylarını alıp yüzde 13'ü bulunca, iyiden iyiye kudurdunuz.
Neler demediniz ki?..
"Biz sırtımızı YPG'ya, PKK'ya dayadık" dediniz."YPG Fırat'ın batısına geçip Kürdistan'ı kuracak, siz de mal mal bakacaksınız" dediniz. Meydanlarda, "Bunlar iyi günleriniz, biz daha APO'nun heykelini dikeceğiz" diye naralar attınız.
Mehmetçiği katleden PKK'lı katilleri sınırda karşılayıp alınlarından öptünüz. "PKK sizi tükürüğüyle boğar" diyerek Türkiye Cumhuriyeti'ne hakaret ettiniz.
Korucuları tehdit ederek, "Biz o keleşleri size çevirmeyi iyi biliriz. Defolup gideceksiniz bu topraklardan" dediniz.
İllegal eylemlerinize müdahale eden Türk polisine kameralar önünde tokat atarak şov yaptınız.
Sonra...
Sonra en korkunç oyununuzu oynayıp, "Devlet Suruç'ta katliam yaptı" bahanesiyle savaş ilanında bulundunuz. Aynı gece Ceylanpınar'da iki polis memurunu yatağında uyurken katlettiniz.
Devletin kepçeleriyle hendekler kazdınız, ihalesini belediyenin yaptırdığı yollara mayınlar döşediniz.
Bomba yüklü araçların Ankara ve İstanbul'da patlatılmasına, doğmamış çocukların katledilmesine vesile oldunuz..
Rus uçağı düşürüldüğünde Putin'e koşup, "Bize füze verirseniz sizinle beraber Türkiye'ye karşı savaşırız" dediniz.
Hendek siyasetini destekleyerek tarihi şehirleri harabeye çevirdiniz, insanları evlerinden ettiniz. İtlaf edilen PKK leşlerinin taziyelerine gittiniz, "Sizin intikamınızı alacağız" diyerek yeminler ettiniz. O leşler için anıt mezarlar yaptırdınız.
Kısacası; devirdiğiniz çamlar, yediğiniz haltlar bini buldu.
Tahammül sınırlarını aştınız, sabrın dahi sabrını tükettiniz. 3 yıl boyunca yaptığınız bu hainliğe ve adiliğe yumruklarını sıkarak, dişlerini gıcırdatarak sabreden millet "Kaldırın dokunulmazlıklarını, hesap sorun" diye isyan etti.
Bir ulusun ettiği, "And olsun ki sizi mahkum ettireceğiz, akan kanın hesabını soracağız" yemini sayesinde dokunulmazlıklarınız kaldırıldı, sizi koruyan zırh düştü.
Ama yine akıllanmadınız.
Dokunulmazlıklarınız kaldırılıp hakkınızda fezlekeler hazırlanınca, "Biz tanımadığımız mahkemelere gitmeyiz. Sıkıysa gelip alsınlar" diyerek şov yaptınız.
Malum;
3 yıl boyunca hiç bir isteğinizi geri çevirmeyen devlet bu isteğinize de kayıtsız kalmadı.
Gelip sizi aldı!
Hem de bizzat evlere servis yaparak!
Dün, "Alın beni" diyordunuz, şimdi ise "Salın beni" diyorsunuz ya hani...
"Sıkıysa alın bizi" diyerek son hakkınızı kullandınız. "Salın" beni demeniz artık fayda sağlamaz.
Bakın size daha dün yaşanan bir olay anlatayım, salınıp salınmayacağınıza siz karar verin.
Denizli'de oğluna "terlik" fırlatan bir anne, silahla yaralama suçundan 5 yıl hapisle yargılanacak.
Soru şu:
Terliğin silah sayıldığı, fırlatanın 5 yılla yargılandığı bir ülkede sizce sizi salıverirler mi?
Salıvermezler di mi?
İyi tahmin, bravo!
En iyisi siz biraz cezaevinde salınıp durun. Bu sırada demir parmaklıklara mal mal bakmak, istediğiniz yerinizi istediğiniz yere dayamak ve dans serbest!
O halde haydi dans Selahattin, haydi dans!
Süleyman Özışık İnternet Haber