Hayri Kırbaşoğlu: İslamcıların şartı Beşten, Üçe ,Düştü

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hayri Kırbaşoğlu, iktidarı destekleyenlerin anladığı dinde ...

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hayri Kırbaşoğlu, iktidarı destekleyenlerin anladığı dinde daha fazla özgürlük olduğunu ancak “iktidarın anladığının dışındaki her dini yaklaşıma 28 Şubat’tan daha vahim bir baskı olduğunu” söyledi. Kırbaşoğlu, islami kesimin dejenerasyon yaşadığını öne sürerek, "İslamcıların şartı beşten, üçe düştü: Masa, kasa ve nisa… Yani; iktidar, para ve kadın…” dedi.
 
Bir ilahiyatçı olarak kendisini şu anda daha fazla baskı altında hissettiğini söyleyen ilahiyatçı Kırbaşoğlu, Sözcü gazetesinden Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı.  Şu an Türkiye’de içi boşaltılmış bir İslam olduğunu savunan Kırbaşoğlu, “Mitinglerde Kur’an’ı Kerimler, “Bismillahlı” kampanyalar, bunlar hep çaresizlikten” dedi. Diyanetin, iktidarın reklam propaganda aygıtına dönüştüğünü söyleyen Prof. Kırbaşoğlu, “medya vaizlerinin anlattığı din, din değil. O din, iktidarı meşrulaştırmak, payandalamak için uydurulan dindir!” şeklinde konuştu.
 
Röportajın tamamı şöyle:
 
Türkiye bilimin, araştırmanın, sorgulamanın, eleştirel düşüncenin egemen olduğu bir ülke değil. Bütün sıkıntılarımız bundan kaynaklanıyor. Bizim Müslümanlığımız aslında katı bir Müslümanlık değil. Türkiye’de pek çok konuda olduğu gibi İslam konusunda da bilgi, sözlü kültürdür.
 
Ya camide hocadan duymuştur ya da TV’de “Medya vaizleri”nden! İnsanlar, tarikatlarda, camilerde, siyasi partilerde, hiziplerde tek yönlü olarak bilgilendirilir. Bugün Türkiye’de İslam konusunun nerdeyse bir kriz haline gelmesinin nedeni de bu.
 
İslam Ortadoğu’da bir umut kaynağı olmaktan çıkmış, bir problem kaynağı haline gelmiş durumda. Bunun nedeni, sorgulamadan iman.
 
Bu eğitim sisteminden bu toplumlar çıkar, düşünmeyi teşvik etmeyen bir sistem. Kafa yormamız gereken “tam katılımlı demokrasiye geçiş” olmalı.
 
“28 Şubat’tan daha vahim baskı var”
 
Ben şu anda bir ilahiyatçı olarak kendimi daha fazla baskı altında hissediyorum, gerisini siz düşünün.
 
İktidarı destekleyenlerin anladığı, yorumladığı dinde daha fazla özgürlük var, ama iktidarın anladığının dışındaki her dini yaklaşıma 28 Şubat’tan daha vahim bir baskı var!
 
Sorun şu: iktidarı destekliyorsanız her şey mübah! En sapık anlayışlar bile revaç bulabiliyor. Cumhurbaşkanı’na Allah’ın sıfatlarını atfetti adamlar, sükut. Ona dokunmak ibadettir denildi, sükut. Kur’an’la alay etti bir bakan, sükut. “Bağış rüşvet değildir” diye fetvalar uçuştu, sükut.
 
“Türkiye ganimet dönemi yaşıyor”
 
İslami hareketlerin tümünde üç aşama var; nübuvet, asabiyet, ganimet. Nübuvet, başlangıç idealleri. Peygamber dönemi bizde. Her hareketin en saf dönemi. Asabiyet, yani dayanışma dönemi. Her hareketin sahip olduğu gücü kontrol etmek üzere oluşan gruplar, yapılar. Ve ganimet, yani rant ve çıkar paylaşımı dönemi.
 
Şu anda İslami hareket Türkiye’de ganimet dönemini yaşıyor. Histerik bir ganimet dönemi hem de!
 
“Sadece tebaa kültürü var”
 
İslam Dünyası, yeni bir kültür inşa etmedikçe bu durumun düzelmesi imkansız. “Siyasi muhalefet” kültürü sıfır! Tebaa kültürü var sadece.
 
Mitinglerde Kur’an’ı Kerimler, “Bismillahlı” kampanyalar, bunlar hep çaresizlikten. Dünya küçük bir köye döndü, “iktidara geldim, her istediğimi yaparım”. Bu mümkün değil artık.
 
İslam’ın beş hedefi var aslında, canı korumak, malı korumak, aklı korumak, nesli korumak ve inancı korumak. Allah’a şirk düşmekten sonra en büyük günahtır insan öldürmek. Şimdi bakın İslam dünyasına, kan gölü.
 
“Dini kültür kokuşmuş vaziyette”
 
En zalim, en ahlaksız yöneticilere dahi itaat etmek caizdir diyen hocalar var, Mısır’da, Türkiye’de. Böyle bir kokuşmuş din algısı var.
 
Sorun derinde; kültürümüz çökmüş vaziyette. Siyasi kültürümüz, dini kültürümüz, sanat kültürümüz, kokuşmuş vaziyette, yerlerde sürünüyor.
 
Türkiye’nin bu iktidar döneminde dindarlaştığı şehir efsanesidir. İslami kesim dejenerasyon yaşadı, yaşıyor. Nübuvet, asabiyet, ganimet dedik ya. Bu iktidar döneminde de yaşanan bu; görüntüde dindarlık var, içi boş, kof.
 
Bu aynı zamanda BOP’un da istediği şey; içi boşaltılmış bir İslam. Şu anda bu gerçekleşti Türkiye’de. Bütün derdi “masa, kasa, nisa” olan bir anlayış. Şu anda İslamcıların şartı beşten, üçe düştü: Masa; iktidar. Kasa; para. Nisa; cinsellik, kadın. Cinsellik bohçası daha açılmadı ama var. Ya da şöyle; şöhret, rüşvet, şehvet…
 
Bakın Türkiye’de bir efsane daha var, tamamen yanlış olan: Türkiye’de toplumun yüzde 99’unun Müslüman olduğu cümlesi külliyen yanlıştır, bir şehir efsanesidir bu!
 
“Müslümanlar ateisti de sevecek”
 
Şunu diyebilirsin; en dinsizimizin bile davranış kodlarında İslami renkler vardır, kültür olarak vardır. Müslüman olarak ben “İslam hak dindir” diyebilirim, ama herkes benim gibi düşünmek durumunda değil. Benim gibi düşünmeyenlere karşı ne yapacağım? İslami hareketler maalesef bu soruya anlamlı bir yanıt vermedi. Hatta düşmanlık teorisi geliştirdiler. Müslüman Ateist’i de, sosyalisti de sevecek. Bunu öğrenecek. Müslüman’ın Ateist’i sevmesi günah değil! Yeryüzü Müslümanlardan ibaret olmadığına göre Müslümanlar farklı toplumlarla yaşamayı öğrenmeli. İslami devletler hep “İslam Birliği” sloganıyla yola çıktı, bunun da olmadığı artık görüldü. Peki bu, Mısır’daki 10 milyon Kıpti için ne anlama geliyor? Demek bu da şehir efsanesi…
 
“Diyanet, iktidarın reklam ve propaganda aracı oldu”
 
‘Medya vaizi’ dediğiniz nedir?
 
Medya vaizleri halkın kendisi etrafında toplanması için rating amaçlı bir dil kullanan, bilimsel araştırmalara sırtını dönen, çoğu hizipçi, tarikatçı, cemaatçi, mezhepçi, ayrımcı, dogmatik bir zihniyeti pompalayan insanlar.
 
“Onların anlattığı din değil”
 
Bugünün medyasının bir buluşu mu medya vaizleri?
 
İktidar ve iktidarla dayanışma içinde olan medya, özellikle dindar medya, sorgulayıcı, çağdaş yorumlar geliştirmek isteyen İslam düşüncesine savaş açmış durumdadır. Bu medya vaizlerinin anlattığı din, din değil. O din, iktidarı meşrulaştırmak, payandalamak için uydurulan dindir! Dinin iktidarların elinden kurtarılması, özgürleştirilmesi lazım. Bakın, bu röportajı ben de baştan sona kaydettim, Yeni Şafak’a diyeceğim ki “hadi siz de Sözcü’nün aynı metnini yayınlayın, dediklerimi yazın.” Yapamaz, ya-pa-maz!
 
Medya vaizlerini dinleyen, etkilenen çok insan var. Din böyledir. Doğru kullanıldığı zaman toplumlar için bir umut kaynağı, barış projesi ama doğru kullanılmadığı zaman tam bir felakete yol açar! Resmi ideolojiler de bir “devlet dini” oluşturur, bizimki: “Türk, Müslüman, Sünni, Hanefi.” O yüzden Diyanet’te Şafi’lere hiç yer yoktur, Alevilere zaten yoktur.
 
“Toplum olarak dibe vurduk”
 
Diyanet’in tamamen kaldırılması sorunu çözmez mi?
 
Zaman zaman benim de bunu önerdiğim oldu. Diyelim biz Diyanet’i kaldırdık, bu defa gruplar ve cemaatler birbirini yiyecek.
 
Zaten Diyanet, iktidarın reklam propaganda aygıtına dönüştü. Bu sorunların çözümü için her kesimin kendini gözden geçirmeye ihtiyacı var. Şu anda toplum olarak dibe vurduk!
 
Hocam bu anlattıklarınızdan Pink Floyd filan dinlediğinizi düşünmeye başladım…
 
Çok güzel söylediniz. Pink Floyd’dan ziyade iyi bir Bob Marley hayranıyım. Muhteşem bir insan daha var hayran olduğum; Aliya İzzetbegoviç. Aliya der ki; “Sanat dinin ikiz kardeşidir, sanatçı bilinmeyen dünyadan haber verir aynı peygamberler gibi…” İslami kesimin gündeminde sanat diye bir şey yok, halbuki İslam’ın yayılması sanat sayesinde olmuştur. Teolojik tartışmalarla değil, sanat yoluyla…
 
Peki hayran olduğunuz ünlü bir kadın var mı?
 
Hazreti Ayşe validemiz. Çakmak çakmak zeka fışkıran, eleştirellikte sınır tanımayan, Hz. Peygamber’e dahi gerektiğinde sözünü söyleyen bir kadın.
 
Müzikte de Loreena Mc Kennitt hayranıyımdır. Erkekler unutmasın ki kadınlar ve erkekler iki eşit cinstir, öyle yaratılmışlardır.
 

 

 

Medya-Makale Haberleri

Abdurrrahman Dilipak: Ve 2025
Abdurrahman Dilipak: Pizza sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Siyonistler suçüstü oldu!
Abdurrahman Dilipak: Kurbağa haşlaması sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler