HDP - Helâlleşme

Ahmet Taşgetiren

“Helâlleşme”, Kılıçdaroğlu’nun CHP iktidarlarında yapılan yanlışlar sebebiyle mağdur olmuş toplum kesimleriyle yeniden iletişim kurma çabasının getirdiği bir süreç. Bu yolla CHP’nin özellikle muhafazakar kesimleriyle, bunun yanında Kürtlerle ilişkilerinin daha sağlıklı hale geleceği umudu taşınıyor.

Ben CHP adına böyle bir “Helâlleşme” çabasının ortaya konmasını önemsedim. Yok farz edilmesi yerine samimiyetinin sorgulanması daha sağlıklı olur, diye düşündüm.

Bugün böyle bir işin, yani “Helâlleşme”nin HDP tarafından da düşünülmesi gerektiğini gündeme getirmek istiyorum.

HDP’ye gerekçeli – gerekçesiz sayısız alan daraltmaların yaşandığı, HDP’nin mağduriyetlere isyan ettiği bir zeminde “HDP’den beklenen helâlleşme neyin nesi ki?” diye sorulabilir.

Açıklamalıyım:

HDP ülke coğrafyasının bir bölümünde etkili olan bir yapı. Partinin formel (resmi, kayıt içi) niteliğinin yanında bir de informel, (kayıt dışı) yapılanmasının bulunduğu biliniyor. Kayıt dışı yapılanmanın çerçevesine silahlı örgüt ve onun uzantısı olan KCK giriyor. Şu an güvenlik operasyonlarının etkisi ile hem KCK’nın hem de silahlı yapının bölge üzerindeki etkinliği azalmış görünüyor.

HDP, bölgede etkin olduğu günlerde KCK’nın varlığına da silahlı yapının belirleyiciliğine de karşı koymadı. Diyelim ki koyamadı. Bundan da “Silahlı yapı – PKK güdümünde bir siyasi yapı görüntüsü” çıktı.

PKK – KCK – HDP döneminde bölgenin nefes almakta zorlandığı bir gerçek. Bu üçlünün siyasi ideallerine inanan bir toplumsal zemin var mıydı? Muhtemelen vardı. Ama çok daha geniş bir kesimin “Bir gece kapısı çalınacak ve oğlu – kızı dağa götürülecek” korkusu yaşadığı da bir gerçek. Dükkanına “vergi salınacağı”, ihalelerden “pay alınacağı”, yolda silahlı adamların “kimlik soracağı”, suçlu (!) bulunanların “Halk Mahkemesinde yargılanacağı”, “her türlü cezanın verileceği” de bir gerçek. Hizbullah’ın cinayetleri ne kadar gerçekse, bu yapınınki çok daha gerçek.

Diyarbakır’da bir grup kadının HDP binası önünde aylarca “Çocuklarımızı geri getirin” diyerek bekleşmesi, tamam, devletin desteğinde bir durum ama yaşanmış dramların da bir uzantısı değil mi?

Bizzat ben İstanbul’da rastladım, çocukları terör örgütü tarafından dağa götürülmesin diye memleketini terk edip İstanbul’a yerleştiklerini söyleyen insanlarla…

Eğri oturup doğru konuşalım: HDP bu “günah dosyası”nı bilmiyor olamaz. Ben mesela en azından Selahattin Demirtaş’tan böyle bir gündemi önemsemesini beklerim. Mithat Sancar’ın bunu pek ala görebileceğine inanırım.

Çok açık yazayım:

Bölge insanlarından önemli bir kesim herhangi bir şekilde bölgede HDP etkinliği – hakimiyeti olursa, rahat nefes almakta zorlanacakları endişesini taşıyor. O sebeple de HDP’nin Millet İttifakı’nı destekleyecek olmasını “endişe verici” buluyor.

Olayın 14 Mayıs seçimleri için hesap – kitap konusu olması bir yana, ben asıl Türkiye siyaseti içinde önemli bir aktör konumunda olan HDP’nin, diyelim “Kürt sorunu” açısından pozitif rol oynayabilmesi bakımından konuyu önemli buluyorum.

Ortada şöyle bir durum var: Siz Türkiye siyasetinin bütün toplum damarlarının sağlıklı temsiline imkan verilmesi mücadelesini veriyorsunuz, ama güç sizin elinize geçtiğinde, insanlar nefes almakta zorlanıyorlar.

Bu eleştirinin mevcut iktidara yönelik de yapıldığı biliniyor. Ama mevcut iktidar, yargıyı ne kadar etkiliyor olsa da , yine de görece bir hukuk düzeni içinde kalıyor. Silahlı yapı gölgesindeki KCK yargısı böyle miydi? Öyle bir yapı içinde, diyelim Selahattin Demirtaş’tan “özeleştiri” istenseydi, yargısız infaz yapılsaydı kim mani olabilirdi?

“Helalleşme” diyorum.

Bu “Biz de yanlış yaptık, bölge insanlarına ve daha genelde tüm topluma acı çektirdik. Bunu davamız adına yaptık ama çok ağır sonuçları oldu, araya kan girdi…” diyerek başlayacak bir süreç.

HDP’nin ciddi bir oy karşılığı var, bu doğru. Ama bu kitlelerin “Türkiyelileşme”si de, HDP liderliğinin öncülüğüne bağlı. Sonuçta HDP, Türkiye içinde siyaset yapıyor. Burada, ülke insanlarından “Kürtlerin talepleri”ne doğru karşılık verilmesini beklemek kadar, o insanların (ki onların içinde bizatihi Kürtler de var) kaygılarına, endişelerine kulak vermek de hayati önem arz ediyor.

Şu anda orada farklı karar odakları var. Kandil, İmralı ve HDP. Bu odaklardan hangisi en belirleyici konumdadır, biraz karışık gözüküyor. Ama toplumla yüz yüze gelen yapı, HDP’dir. Soru HDP’ye sorulmakta, cevap HDP’den istenmektedir. İşte biz de Demirtaş’ı ya da Mithat Sancar’ı -Pervin Buldan’ı muhatap almaktayız. Bedeli de onlar ödüyor zaten.

“Helâlleşme” diyorum. Nasıl başlar o süreç? “Evet, geçmişte yanlışlar yapıldı” diyerek başlar.
Hatırlayalım, Çözüm Süreci de “Devlet olarak bazı yanlışlar yapıldı” denilerek başlamıştı.