Size bugün “2 farklı hikâye” anlatacağım... “Hikâye” dediğime bakmayın... İkisi de “yaşanmış” olaylar...
Bunları anlatacağım ki;
“Müslüman’a karşı müşfik, kâfire karşı şedit” olması gereken “Cemaat”(!) mensuplarının, “ne hallere geldiklerini” göresiniz!..
NEE, AKİT Mİ... UZAK DUR!
l Birinci olay:
Akit’in Burdur-Bucak Temsilcisi Ali Bilgin; bir yandan “gazete” ile ilgilenmekte, bir yandan “elektronik” işleriyle uğraşıp, “televizyon, uydu tamiri” gibi işlerle meşgul olmaktadır.
Ve tabiî, bir “Müslüman” olarak, “mağdur”lara da zaman ayırmakta, onlara“yardımcı” olmaya çalışmaktadır.
Geçenlerde, “Suriyeli bir aile”nin eşyalarını bir eve taşımak için araç tutmuş...
Eşyaları boşaltırken, ne olduğunu merak eden bir vatandaş yaklaşmış yanına...
“Badem bıyıklı...
Eşi de tesettürlü.”
Ali Bilgin’in, “Suriyeli bir aileye yardım ettiğini” öğrenince; büyük bir coşkuyla, “Allah senden razı olsun” demiş bizim Ali’ye;
“Sen ne mübarek bir adamsın.. Bu yaptığın ne mübarek iştir... Cenab-ı Allah senden razı olsun!”
Bu “dua”dan sonra sormuş;
“Ne iş yapıyorsun?”
Ali Bilgin demiş ki;
“Bir elektronik dükkanım var... Televizyon, uydu tamiri filân yaparım...
Bir de, Akit’in...”
Devamını getirememiş!..
Çünkü adam, “cin çarpmışa” dönmüş, adeta “elektronik şoku”na tutulmuş gibi, fırlamış yerinden, 2-3 metre uzaklaşmış!..
“Neee, Akit mi?!?..
Akit deme bana!..
Uzak dur benden!”
Ali afallamış... Biraz önce; “Sen ne mübarek adamsın” deyip “dua”yağdıran adam, acaba ne oldu da, birdenbire uzaklaştı kendisinden?..
Şaşkınlığı geçince, sormuş;
“Sen beni tanıyor musun?.. Benden herhangi bir kötülük gördün mü?
Adam, hışımla cevap vermiş;
“Yaklaşma!.. Uzak dur benden!”
Dedim ya;
Adam, sanki “cereyana kapılmış” gibi, zangır zangır titriyor!.. Son derece agresif, son derece öfkeli!.. Yüzü, katran karası gibi, kapkara!..
Ali; bakmış ki, lâf dinleyecek bir adam değil... Sadece demiş ki;
“Seni Allah’a havale ediyorum...
Artık Ahiret’te hesaplaşırız!”
Dönmüş, “Suriyeli aile”nin eşyalarını taşımaya devam etmiş!..
ESERİNİZLE ÖVÜNEBİLİRSİNİZ!
Olay bu...
“Çok basit bir olay” gibi görünse de, “hastalıklı bir zihniyeti” yansıtması açısından çok çok önemli!..
Görüyorsunuz ya;
Ali’nin “Suriyeli bir aile”ye yardımcı olmasından dolayı, bir “Müslüman hassasiyeti” ile ona “dua”lar eden bir adam; Ali’nin “Akit temsilcisi”olduğunu öğrenince, birdenbire nevri dönüyor ve “hassasiyet”ini kaybedip, “nefret fışkırmaya” başlıyor!..
Bu ne “hastalıklı bir kafa”dır!.. Bu ne “körlük” ve bu ne “Gülen’e teslimiyet”tir?..
Ali, eğer “Akit” demeyip de “Zaman” veya “Kimse Yok Mu” filân deseydi, herhalde boynuna sarılır, ayaklarına kapanırdı!..
Ama, “Akit” deyince;
Suratını as!.. Ondan kaç!..
Heeyy Fetullah Gülen!..
Heeyy Paralel Yapı!..
“Müslümanları ne hâllere getirdiğinizi gördünüz mü?.. Müslümanları, Müslümanlara nasıl düşman ettiğinizi gördünüz mü?..
Beğendiniz mi yaptığınızı?..
Eserinizle övünebilirsiniz!”
Siz ki, “Papa”larla, “Papaz”larla, “haham”larla tokalaşır, onlarla kucaklaşır ve hatta ellerini öpersiniz de, “Müslüman”a gelince, “Benden uzak dur!”dersiniz ha!..
Sadece “yazıklar olsun” diyorum...
Ve sizlere, gerçekten acıyorum!..
“HÜR TEŞEBBÜSE DARBE” HA!
Biraz sonra anlatacağım ikinci olaya geçmeden önce, bir “ön bilgi” vermek istiyorum...
Bugün, “TMSF’nin Bank Asya’ya el koyması”ndan şikâyet edip; bunun “Hür teşebbüse darbe” olduğu yaygarası koparan, “Siyasi bir operasyon”olduğu çığlıkları atan Paralel Medya; bir zamanlar, kendilerinin nasıl bir“linç operasyonu” yürüttüklerini, her nedense unutmuş görünüyor!..
Unutmuş görünüyorlar, çünkü;
Kendilerini “lâyüsel” görüyorlar, “haklı” görüyorlar!.. Kendileri ne yaparsa yapsın; “doğru”dur, “hukukî”dir.... Ama, kendileri aleyhindeki her iş “tu kaka”dır, “hukuksuz”dur, “siyasi”dir, “anti demokratik”tir!..
Hele; “Hükümete darbe” amaçlı “Kirli 17-25 Aralık operasyonları”nı hatırlayın!..
Ayrıntılarını biliyorsunuz...
“25 Aralık darbe girişimi”nden sadece 5 gün sonra, Zaman gazetesinde, şu haber çıkmıştı:
“7 işadamının hisselerine el konuldu.”
Şöyle devam ediyordu haber:
“7 işadamı ve 2 şirketin mal varlıklarına konulan tedbir kararı, aracı kurumlara tebliğ edildi.
Kararda; BİM A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Latif Topbaş, işadamı Üsame Kutub, Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kalyoncu, Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Faruk Kalyoncu, Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, Türk Telekom Ortağı ve Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Tivnikli ve tekstilci işadamı Cengiz Aktürk’ün isimleri bulunuyor.”
Zaman gazetesi, o gün; bu operasyona hiç de “Hukuksuz!.. Siyasi!.. Hür teşebbüse darbe!” demiyordu!..
Niye?..
Çünkü operasyon, “Hükümet’e karşı” yapılmıştı... Çünkü operasyon;“Paralelci hakim, savcı ve polisler” tarafından gerçekleştirilmişti!..
Dolayısıyla; öv, övebildiğin kadar!..
Ama; “Bank Asya’ya el konulunca”, söv sövebildiğin kadar!..
“Hukuksuz!.. Siyasi!..
Antidemokratik bir operasyon!..
Hür teşebbüse darbe!”
Hani, atalarımız demiş ya;
“Men dakka dukka!”
Yani, “eden bulur!”
Ya da;
“Bugün bana, yarın sana!”
Dün, sen operasyon yaparsan, bugün de, sana operasyon yaparlar!..
“Keser döner, sap döner.
Bir gün hesap döner!”
Olay budur!..
DÜN NERELERDEYDİNİZ?
Evet, olay budur da; olayın öyle boyutları var ki; “gülmek” mi lâzım, yoksa“ağlamak” mı, bilemiyorum...
Herhalde televizyonları izliyor ve “manzara”ları görüyorsunuzdur!..
“Terör devleti İsrail’in Filistin’e saldırıları!.. Peygamber Efendimiz’e hakaret eden karikatürler”... Kısacası “Müslümanların kutsallarına”yönelik saldırılarda evlerine kapanan ve hiçbir zaman sokağa çıkmayanAbi’ler ve Abla’ların, “kendi nasırlarına basıldığında” nasıl da “organize”olduklarını, “düğmeye basılınca, nasıl da sokağa fırladıklarını” gördünüz, görüyorsunuz!..
“TMSF’nin Bank Asya’ya el koyduğu” haberi duyulur duyulmaz da, hemen“organize” olup, “Bank Asya Merkezi”ne koştular, başladılar “slogan”atmaya!..
Demek oluyor ki;
“Bunlar kendilerine Müslüman!”
Bunlar; sadece “kendi nasırlarına” basıldığında gösteri yapar... Yeryüzü Müslümanları “zulüm” altında inliyormuş, “açlık, sefalet ve yoksulluk”tan kıvranıp, kırılıyormuş, umurlarında değil!..
Varsa-yoksa, kendi “nasır”ları!..
FAİZ ALAN ELLERDE CEVŞEN!
Malûm, “17-25 Aralık Süreci”nde, Pensilvanya’dan gelen talimatla,“twitleri ikiye katlama” kampanyası başlatmışlar, geceleri “teheccüd namazı” kılıp, “beddua seansları” düzenlemişlerdi!..
Şimdi de, Bank Asya binasının önüne yığılıp, “Cevşen” okumaya başlamışlar!..
Hepsini anlıyorum da; buradaki “tenakuz”u çözmekte zorlanıyorum!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bir yandan; “Bank Asya’yı kurtarmak” için, bir başka bankadan “faizle kredi” alıyorlar, bir yandan da Bank Asya önünde “Cevşen” okuyorlar!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Faiz” ve “Cevşen” bir arada olur mu?.. Dün “faiz” alan ellerde, bugün“Cevşen” tutuluyorsa, bu ne “çelişki”dir, bu nasıl “Müslümanlık”tır?..
Pardon!.. Pardon!..
Bunların; kendilerine “her yolu mübah gördüğünü” unutmuşum!..
İHTİYAÇLARINI GÖRDÜKLERİ CAMİ!
Gelelim “ikinci olay”ımıza...
Biraz önce, Zaman gazetesinin 5 Ocak 2014 tarihli ve “7 işadamının hisselerine el konuldu” başlıklı haberini aktarmıştım... O haberde;“hisselerine el konulan işadamları” arasında, Mustafa Latif Topbaş da vardı...
Zaman gazetesi, sadece bu haberi yapmakla kalmamış, Mustafa Latif Topbaş’ın, “montajlı tape”lerini de yayınlamıştı!..
Şu “tecelli”ye bakın ki;
Dün Mustafa Latif Topbaş’ı “linç” etmeye çalışan Cemaat(!) mensupları, bugün “Mustafa Latif Topbaş’ın hayrına yaptırdığı cami”ye muhtaç olmuşlar, iyi mi?..
Hani, Taksim’deki “Gezi Zekâlı” taifesi, Divan Oteli, ya da “Bezm-i Alem Valide Sultan Camii”ne sığınmış ve bütün “hacet”lerini oralarda görmüştü ya; “Paralelci Abi ve Abla”lar da, “Bank Asya’ya destek” eylemlerinde, nereyi kullanıyorlarmış biliyor musunuz?..
Mustafa Latif Topbaş ve Albaraka yöneticilerinin inşa ettirdiği “Ümraniye Bereket Camisi”ni!..
Evet, evet;
Yüzlerini yıkamak, “ihtiyaç”larını gidermek, ya da “abdest” almak için,“Bereket Camii”nin lavabolarına gidiyorlarmış!..
Şu işe bakın;
Dün “telefon”larını dinledikleri, “montaj tape”lerini yayınladıkları, “linç”etmeye çalıştıkları bir adamın inşa ettirdiği bir “cami” etrafında öbeklenmişler, orasını mesken tutmuşlar!..
Camide ihtiyaçlarını giderdikten sonra da rahatlıyorlar ve gidip, “Türk Bayrağı”nı sallandırıyorlar, “Hükümet aleyhine slogan” atıyorlar!..
Allah bilir ya;
Camide namaz kılarken, belki de “Latif Topbaş’a beddua” ediyorlardır!..
Hem de, o camiyi yaptıran kişinin kim olduğunu bilmeden!..
Fazla söze hacet yok!..
Ben, o insanlara da kızmıyorum...
Sadece, onları bu hâllere düşürenler utansın diyor, başka bir şey de demiyorum!..
Tabiî, “ar”ları, “hâyâ”ları ve “utanacak yüzleri” kaldıysa!..
Heeyy Pensilvanya!..
Eserinle övünebilirsin!..
****************************************************************************************
“Altın Nesil” sefilleri oynarken, Gülen “Altın Çağı”nı yaşıyor!
Fetullah Gülen, hemen herkes tarafından yıllar boyu “Dini Cemaat Lideri”olarak bilindi ve herkes ona destek verdi... Ne zaman ki “Kirli 17-25 Aralık operasyonları” yapıldı, başındaki “takke” düştü ve “uluslararası bir holding patronu” olduğu ortaya çıktı!..
Ona bağlı olarak çalışan “birçok şirket ve 164 ülkede okul”ları vardı!.. Amacını; “adanmış gençler”den bir “Altın Nesil yetiştirmek” olarak açıklıyordu!..
Altın Nesil... Kulağa ne kadar da hoş geliyor... Ne var ki; bu “Altın Nesil”i yetiştirecek öğretmenler, “haritada bile zor bulunacak ülkeler”de, adeta“boğaz tokluğu”na çalışıyorlar, “50-100 dolar” arasında bir maaş alıyorlardı!..
Ama, ne ilginçtir ki; “Altın Nesil”in yetişeceği bu okulların çoğu, “altın çıkarılan ülkeler”deydi!..
Evet; “Dünyadaki altınların yüzde 95’inin üretildiği 50 ülkenin 48’inde Cemaat okulları var”dı!..
Anlayacağınız; “Altın nerede,
Gülen’in okulları orada!”
“Altın Nesil yetiştireceğim” derken, aslında “Altın çıkaracağım” mı demek istiyordu acaba?!?..
Sonuç itibariyle; “Altın Nesil” olarak yetişecek gençler okullarda okuyup, öğretmenler “boğaz tokluğu”na çalışırken, Gülen “Altın Çağı”nı yaşıyor!..
Sizce de ilginç değil mi;
“Altın ülkelerinde, Altın Nesil!”
Ama, artık “takke” düştü!..
Başı, “altın” gibi parlıyor!..
yeniakit