Milli Gazete Yazarı Ali Haydar Haksal, laik düzende Müslümanların düşüncelerine ifade etme hakkının gaspedildiğine dikkat çekti.
Helallerin ve haramların tartışıldığı bir düzlem
Mevcut düzende sağlıklı olarak kimi kavramların ve durumların tartışılması başlı başına sorun. Mevcut düzenin kabulleri İslâmî düşünüş ve inanç üzerine değil. İslâmî belirleyişlerin bir anlamı yok. Özellikle sistemin özüne aykırı bir davranış asla düşünülemez. Çünkü karşısında devasa bir laiklik putu duruyor. Ve tabiî o bir kamuflaj gibi. Çünkü Kemalizm bir ideoloji ve inanç sistemi gibi düşünülünce İslâmî düşünüşün bir yeri olamaz.
Yılbaşı yaklaşıyor. Tartışma konusu olan birçok şey var. Hıristiyan kültürünün, düşüncesinin ritüelleri, ayinleri, inanışlarının kimi gerekleri var. Mevcut sistem kendisini Batı ruhuna uygun yapılandırdığından onun kurum ve inanışlarını benimsemiş bulunuyor. Millî Piyango’ya karşı çıkmak sisteme karşı çıkma anlamına geliyor. Yılbaşı kutlamaları da öyle. Bir Müslüman’ın karşı düşünce ifade etmesi bile düşünülemez. Laik sistem ve Kemalizm ideolojisi, İslâm düşüncesinde haram bilinen bir şeye ve duruma karşı çıkmadan söz edilemez. Çünkü laik devletin ilkeleriyle çelişir. Devletin bir kurumu olan piyango gelir getiren ya da insanları oyalayan bir durum. Bunu, salt kumarın bir başka versiyonu olan piyangonun tartışılması değil, buna alkol vb. durumları da ekleyebiliriz. Yaşanmakta olan hayat laik sistemin öngörülerine dayanır. Müslümanlar bireysel olarak kimi ibadetlerini yerine getirebilir. Sistemi zorlamayacak ve müdahil olmamak koşuluyla. Sistem kendini doğal olarak korumaya alıyor. Zaten katı bir yapı olan ve asla üzerinde tartışılamayan ve hatta ima edilmesine bile izin verilemeyen bir hayat anlayışı var.
Ciddî bir sorun gündeme geliyorsa anından ruhun katı refleksi çok katı bir biçimde karşı koyuyor ve adeta boğuyor. Soluk aldırmıyor. Bu sistem karşısında bir yere kadar Müslüman olarak yaşayabilir ve kalabilirsiniz.Müslümanların paradoksu bunun karşısında asla tepki verememeleri. Verseler başlarına gelecekleri biliyorlar. Ya yutkunuyor ve zamanla kabulleniyorlar ya da kendilerini vurdumduymazlığa veriyorlar.
Samsun müftüsünün haklı tepkileri karşı tepkiler ile sindiriliyor ve suçlu konumuna düşürülüyor. Nefes aldırılmıyor.
Müslümanlar özleri bakımından kendilerini savunamıyorlar, dayanakları ve güçleri yok. Batı ruhunu özümsemiş kesim kendi hayat ve yaşama tarzına sahip çıkıyor. Karşısındakiler ise sadece siniyorlar. Kendilerini savunamıyorlar bile. Düşünce sığlığı birçok yönden etkili. Onları bastırabilecek yüksek ses volümünden yoksun.
Düşünce sloganlarla var kılınamaz. Felsefî yoğunluk ve tartışma biçimiyle öz düşüncesinin sağlamlığına dayanamama bir sorun. Sorunlar karşısında yenilenme ve dilini bulma sorunu var. Küçümserlik duygusu ağır basıyor ve kabuğuna çekiliyor.
Büyük dalgalar insanları kuşatıyor. Karşı dalga oluşturacak fikri yoksunluk ya da düşünce üretemeyiş sıradan sloganlara zorluyor. Bunlar da anlık tepkilerdir bir süre sonra eylemlerinin hiçbir anlam ve karşılığı olmuyor. Şu bir gerçektir ki, haramlar insanlığın aleyhine ve zararına. Bunların tartışılması bile söz konusu olamaz, olmamalı. Ne ki savunma refleksini yitirenler düşünce üretemezler. Çürüyen toplumun yaşadıkları, mevcut sisteme halel gelmesin diye asla kabul görmez. İşlenen cinayetler, soygunlar, aşırılıklara sürükleyen nedenler üzerinde durulamaz. Alkolün getirdiği sorunlar çok yönlü. Bunun yasaklanması veya insanların korunması yerine telkin ile ölçülü alınması öngörülür. Alkol alın ama ölçülü alın denir.
Zaten devlet bir anlamda alkolün koruyucusu. Onun temennisi, medya üzerindeki tanıtım ve uyarıcı reklâmlar ile yetinmesi. Bunlarla bu sorunun giderilebileceği düşünülüyor. Toplumsal cinnetlerin çok yönlülüğü elbette tartışılmalı. Ancak bütün nedenler üzerinde genel bir değerlendirilmede bulunulması ancak sağlıklı sonuçlara ulaşmayı sağlar. Haramlar haram bilinmedikçe sorunlar asla çözülemez.