Hele de dış siyaset, büyük yalanlar ve handikaplar alanıdır

Selâhaddin Çakırgil

Söz dudaktan bir kez sâdır oldu mu, yaydan fırlayan ok gibidir, geri döndürülemez, onu baştan tutmak gerek.. Çünkü başka etkenler onu hiç de bizim niyet ve irademizde olmayan,  aklımıza bile gelmeyen noktalara yönlendirebilir. Söz dudaktan bir çıktı mı, artık onun esiri olursunuz. 

Yakın geçmişte, üstelik de dış siyaset, en iyi bildiği alanlardan birisi olduğu kabul edilen bazı sorumlulardan, ‘Biz olmadan Ortadoğu’da kimse adım atamaz’  gibi öyle sözler dinledik ki.. Bunun böyle olmayacağını az-biraz bu alanlardaki handikapları bilenler hemen hatırlayıp, ‘Keşke böyle söylenmeseydi..’ diyebiliyorlardı. 

***

Hatırlayalım, Ağustos- 1990’da Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan gerilim sonucu, 1991- Baharı’nda meydana gelen ‘Irak - Amerika Savaşı’ öncesinde, merhûm Turgut Özal‘Amerika’yla birlikte hareket edebilmek’  için savaşa girmeye o kadar istekliydi ki, önceleri, ‘Bir koyup 3, hattâ 5 alacağız..’ gibi sözler ediyor ve hattâ daha da coşup, ‘Bir koyup 20 alacağız..’ noktasına kadar varıyordu.

Ama sonunda elinde kalanın, elma şekerinin çubuğu olduğunu görmek hüsranını yaşamıştı. Üstelik, sadece o değil, Amerikan emperyalizminin ‘Yeni Dünya Düzeni’ laflarının cazibesine kapılıp, o savaşta yer almak için yarışa giren 30’a yakın devletten İngiltere dışında kimseye de zırnık  koklatmamıştı, USA emperyalizmi..

***

Hattâ, anayasası gereği sınırları dışında asker bulunduramayan Japonya’ya, Amerika, ‘Bu savaşla senin menfaatlerini de korudum..’ diye, 55 milyar dolarlık bir fatura çıkarmış; Suûdî rejiminden ise savaşa katılan her Amerikan askeri için, kelle başına günlük bin dolar kadar bir ücret almış ve ona da Japonya’nınkinden geride olmayan bir rakamı ödetmişti.

Bunlar dışsiyasetin hele de günümüzdeki korkunç ve acımasız yaptırımlarından birer örnektir.

***

‘Kuzey Suriye’de filanca örgütün, Fırat’ın batısına geçmesine asla izin vermeyiz..’ denildiği halde, o güçler, USA emperyalizminin planlarına göre geçirilmedi mi oraya?

Bir şey yapmaya kalkışsanız, o kukla güçleri oralara yerleştirenler, ellerine en gelişmiş silahları da vermişlerdir. O silahlar hamâsî sözlerle etkisiz hale gelmiyor.

***

Nitekim, Cerablus’a iki gün içinde giriveren TSK, gaayet yerinde olarak, son derece temkinli bir şekilde, ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) denilen -ve uluslararası açıdan tanınmış ve Esed rejimi muhalifi- bir gücü kalkan olarak önüne aldığı halde, DAİŞ’in 30-40 km. ötedeki El’Bâb üssüne 1.5 aydır adım-adım yaklaşıyor. Çünkü su başlarını devlet tutmuştur, oyunu kuranlar emperyalist odaklardır, ağır sürprizlerle karşılaşmak da ihtimal dahilindedir.

***

O halde, sözlerimizi manevra alanı bırakacak şekilde söylemeliyiz.. Yoksa, altında kalabiliriz.

Nitekim, Alman Parlamentosu’nun heyetinin İncirlik’e gitmesine aylarca izin vermedik, hışımlı sözler söyledik. Ama sonunda izin verdik mi?

Haa, Almanya da, Başika konusunda Türkiye’nin haklı olduğunu söylüyor, bir etkisi olmasa bile.. Diplomasi böyledir. Hamâsî sözler hoş olsa bile, çok kere boştur da..

***

Başika Mes’elesi de öyle.. 

Türkiye’nin, ‘DAİŞ’e karşı verilecek savaşta mahallî güçleri eğitmek için ve Irak rejiminin bilgisi ve isteğiyle’ Musul yakınlarındaki Başika’da birkaç yıldır bulundurduğu bildirilen 600 kişilik askerî birliğine karşı, -Irak’ta onlarca devletin askerleri bulunurken- Bağdad Hükûmeti’nin ve sadece Türkiye’ye karşı geliştirdiği düşmanca söylemlerin, Amerikan izni ve başka devletlerin kışkırtması olmadan şekillendiğini mi sanıyoruz?

Amerikan sözcüleri, ‘Biz Irak’ta Irak Hükûmeti’nin izniyle bulunuyoruz, Türkiye de aynı yolu takip etmelidir’ diye, kargaları bile güldürecek resmî açıklamalar yaparken, aslında demek istedikleri, ‘Biz, sizin Ortadoğu denkleminde bizim istemediğimiz şekilde bulunmanızı istemiyoruz’ sözü değil midir?

Çünkü bu coğrafyadaki halkların geçmiş yüzyılların tarihîni ve ortak manevî gücünü hatırlayıp korkuyorlar.

stargazete