Hem birbirlerini yediler, hem de devrimlerini

"Her yolda koşmanız ve her fırsatı değerlendirmeye çalışmanız sizin olsun... Kenanlı zeytin ağacı gibi dağlarda direnişimiz bizim..."

Ahmed Milham

Geçip Gidenler

Vatandan geri kalana geçiyorlar, bir zamanlar hayal olan ve bugün maden ocağına dönüşen...

Şişkin karınlarıyla ve kovboy elbiseleriyle...

Şehitlerin cesetleri üzerinden, kan denizi üzerinden geçiyorlar...

Unutkanlık ve ihanet kayıklarıyla geçiyorlar...

Yoldaşlarının kanını asla unutmayacaklarına dair verdikleri sözün üzerinde yürüyorlar...

Bütün yalan sloganlarının üzerinde koşuyorlar...

Yalan yere düşman olduklarını öne sürdükleri işgalcinin geçiş izniyle geçiyorlar...

Herhangi bir makam, kirli bir alışveriş veya aşağılık bir ajanlık bedeli gibi şahsi çıkarları için geçiyorlar...

Dün yeryüzünün tüm çirkinlikleriyle geçtiler ve sürgün mezarlarında bıraktıklarının kanlarından utanmadılar. Gariplerin yaralarına ve fakirlerin gözyaşlarına aldırmadılar. Yine aynı yalancı sloganlarını tekrarlayarak vatanın bölük pörçük parçalarına geçtiler. Aynı yalanları kameralar önünde bininci kere tekrarlıyorlar. Yalan yere hep "devrim", "direniş", "ulusal süreç", "ulusal proje" ve benzeri kelimeleri tekrarlıyorlar.

Başkaları tarafından güdülen ve geçiş noktasında kendilerine izin veren ve iyi hal belgesi sunan bir Falaşa askerinin silahıyla korunan koyun sürüsü gibi geçiyorlar.

Hayat damarları kurumuş solgun sonbahar yaprakları gibi düşüyorlar...

Devrimcilerin etiyle ve direnişçilerin kanıyla şişmiş karınları üzere sürünüyorlar...

Dün "büyükleri" yeniden direnişten ve devrimden bahsetti... Eliyse Siyonistlerin kendisine verdiği izni ve geçiş onayını işaret ediyordu... Bu nasıl bir devrim ki, faaliyeti için işgalciden izin alıyor? Bu nasıl bir yalancı direniş ki, devrimciyi kendi toprağına Siyonistin geçiş noktasından geçmeye mecbur bırakıyor? Sonra da övünerek direniş tarihinden ve şehitlerin yolunda yürümeyi sürdürmekten bahsediyor.

Elebaşıları, ömrünün, yıllarının ve yoldaşlarının kanları üzerinden geçiyordu. Tarihinin ve sloganlarının üzerine basarak devrim pastasından geri kalanı paylaşmak üzere koşuyordu. Diledikleri gibi kendisine döşeyecekleri koltuğa koşuyordu. Deyim yerindeyse, yıllarca reddettikten sonra... Boyun eğiyordu. Şayet bir şeyleri reddetmişse, bugün reddettiği her şeye imza atıyordu. Yüzünün suyunu kurtarmak için devrimden ve direnişten bahsetmekten başka yol bulamayınca... Netanyahu ona "Sen buraya niçin geldin ve hangi anlaşmayla geri döndün" dememiş miydi?!

Devrim... Tüm çürük işlerini ve oportünistliklerini uygulayabilmek için ondan daha iyi araç bulamadılar. Tüm davaların ticaretini yaptılar ve vatanın hepsini en ucuz fiyata sattılar. Halk adına en başından beri halkı yaktılar ve kanlarını pazarlık konusu yaptılar... Devrimciler... Gece gündüz işgalciyle koordinasyon ve kirli alışverişler yapıyorlar. Halkın ekmeğiyle, vatan sevgisiyle, görüşüyle ve düşüncesiyle savaşıyorlar. Devrimciler... Siyonistlerin köprüsünden güpegündüz Siyonistin ışığıyla ve resmi araçlarla geçiyorlar ve zafer işaretleri yapıyorlar. Devrimciler... Silahlarını hurda pazarında sattıktan sonra zafer sevincini şehitlerin türbelerinde unuttular. Devrimciler... Ağızlarını doldura doldura devrim ve mücadele yoluna devam etmekten bahsediyorlar... Belki de devletlerinin Ramallah sınırlarının birazcık dışına büyümesini ve Beytlaham'ın da kendi yetkilerinin altına girmesini istiyorlar.

Eşsiz ve acayip bir devrim... Tarihte bir benzeri daha yok...

Hedeflerine ulaşmakta başarısız olan tek devrim bizim devrimimiz değil mi?

Sonunda işgalcinin kollarına aşık gibi atılan tek devrim bizim devrimimiz değil mi?

Bütün devrimciler zaferden sonra birbirlerini yediler. Sadece bizimkiler... Hem birbirlerini yediler, hem de devrimlerini...

Bizim devrimimizden başka hangi devrim altın madeni, alışveriş, ticaret ve simsarlık ocağıydı?

Bizim devrimimizden başka hangi devrim adamlarına zırhlı araçlar, korumalar, gece kulüpleri, gazinolar ve kumarhaneler bağışlar?

Şimdi ey geçip gidenler; çıkar peşinde koşma ve yerlerde sürünme vaktinde size diyoruz ki:

Sizinkiler sizin olsun... Bir avuç toprak ve vatan resmi bizim...

İhanetinizin refahı ve yenilmiş devriminiz sizin olsun... Bu yerlerin toprağının sadece bizim olduğuna derin inancımız bizim...

Zırhlı araçlarınız, Amerikan dolarlarınız ve resmi elbiseleriniz sizin olsun... Yanık cildimiz, çıplak ayaklarımız ve toprağımızın başakları bizim...

Her yolda koşmanız ve her fırsatı değerlendirmeye çalışmanız sizin olsun... Kenanlı zeytin ağacı gibi dağlarda direnişimiz bizim...

Maymunların ve benzerlerinin öpücükleri ve kahkahaları sizin olsun... Çocukların gözyaşları ve susmayan bir senfoni gibi ağlayışları bizim...

Unutkanlık sizin olsun... Hafıza bizim...

Feodaliteniz sizin olsun... İşgal altındaki vatan bizim...

Teslimiyetçiliğiniz sizin olsun... Direnişimiz bizim...

Düşmanla ilişkileri normalleştirmeniz sizin olsun... Reddedişimiz bizim...

Keith Dayton, önder olarak sizin olsun... Meşale olarak şehitlerin kanı bizim...

Sizin ne ilkeniz, ne ahdiniz, ne de vaadiniz var...

Bizim ilkemiz ise şehit Naci El-Ali'nin bir gün söylediği şu sözlerdir: "Filistin davası dosyasını kapatmamız ve onların istediği şekilde çözmemiz gerektiğini söylüyorlar. Onlara diyoruz ki: Şayet siz yorulduysanız, bizim peşimizi bırakın!"

FİEM

Medya-Makale Haberleri

Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak
Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı