Hem korsan, hem korkak… Hem katil, hem hırsız!

Hasan Karakaya

 
Geçen haftanın değerlendirmesine geçmeden önce "dün"den bir olay aktaralım" Bildiğiniz gibi; Başbakan Tayyip Erdoğan, geçen hafta Cuma günü Konya"daydı" Konya"dan İsrail"e seslenen Erdoğan; "İsrail"in anlayacağı dilden" konuşup, onlara "Tevrat"ın 6. emri"ni hatırlatmış ve "öldürmeyeceksin" demişti" Öyle ya; eğer "Musevi" isen, eğer "Tevrat"a inanıyor" isen, onun gereğini yapacak ve "öldürmeyeceksin!"" İsrail"e "Tevrat"tan örnek" vererek seslenen Erdoğan"a, CHP"nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir cevap verdi biliyor musunuz?.. Hayır "Kur"an-ı Kerim"den "ayet"le değil, o da Tevrat"tan bir sözle cevap verdi" Erdoğan"a, "Tevrat"ın 8. emri"ni hatırlatıp, "çalmayacaksın!" diye seslendi"
Herkesin, muhatabına "anlayacağı dilden" hitap etmesi "esas" iken, Tayyip Erdoğan da bunu yapıp, İsrail"e "Tevrat"la seslenirken, Kılıçdaroğlu"nun da Erdoğan"a "Tevrat"la cevap" vermesi, gerçekten de manidardı"
UYARI İSRAİL"E, CEVAP CHP"DEN!
Erdoğan, dün bazı açılışlar yapmak üzere gittiği Bursa"da, işte bu "ilginçliğe" temas edip, dedi ki; "Ben Konya"dan İsrail"e, İsrail hükümetine seslendim" Üç dilde Tevrat"taki 10 Emir"in altıncısını hatırlattım" Çok ilginçtir; ben Tel Aviv"e seslendim ama, ne yazık ki cevabı Keşan"dan geldi" Hâle bakın, birileri Tel Aviv adına cevap veriyor, Tel Aviv"in avukatlığını yapıyor!"
Erdoğan"ın bu sözlerini dinleyip de, "kuyruk" ve "baş" hikâyesini hatırlamamak mümkün değil"
Hikâyeyi bilirsiniz"
Hani, adamın biri, sokakta dalgın dalgın yürürken; farkında olmadan, yolun ortasında yatan bir köpeğin "kuyruğuna" basmış!..
Ve tabiî, can havliyle havlamış köpek!..
Adam şaşırmış"
"Hayret" demiş;
"Ben köpeğin kuyruğuna bastım!.. Ama ses, ağzından çıktı!"
Şöyle bir düşünüp, "teşhis"i koymuş:
"Kuyruğuna bastığım halde ağzından ses çıktığına göre, demek ki; kuyruk ile baş arasında bir bağlantı var!"
CHP ile İsrail, ya da Kılıçdaroğlu ile Netanyahu arasında bir "bağlantı" var mıdır, yok mudur, elbette bilemiyoruz" Ama, "genel başkanlık" koltuğunda oturan bir insanın, "sözün ucunun nereye gittiğini" hesap etmesi gerekir diye düşünüyoruz"
GEMİDEN KAÇIRILABİLEN FOTOĞRAFLAR!
Hasbihalimize bu örnekle başlamamızın elbette bir sebebi var" Çünkü, "İsrail ağzı" kullanan tek insan Kemal Kılıçdaroğlu değildi" Sizlerin de şahit olduğu gibi, geçen hafta boyu ekranlara çıkan bazı "monşer eskileri ve asker eskileri" ile bazı "kalemşör"ler canhıraş bir gayretle "İsrail"in kanlı saldırısı"nı haklı ve "meşru" göstermeye kalkıştılar!.. O kadar "İsrailcilik" yaptılar ki; İsrail bile, onlar kadar kendini savunamadı!..
Kaldı ki; "gemiden kaçırılabilen fotoğraflar", İsrail iddialarının ne kadar gülünç olduğunu gözler önüne serdi"
Malûm, 4 Haziran Cuma günü, "Türk basınında ilk defa vahşet fotoğrafları"nı yayınlayan Vakit oldu" Muhabirimiz Kemal Gümüş ve İHH gönüllüsü Alparslan Arslan"ın gemiden kaçırabildiği fotoğraflar; başta eski muhabirimiz Cevdet Kılıçlar olmak üzere, diğer gönüllülerin nasıl "alçakça bir saldırı"yla karşı karşıya kaldıklarının "en canlı belgeleri"ydi!..
Cevdet arkadaşımız, bir anlamda "kanlı saldırıyı belgelemek" için fotoğraf çekerken, hem de "1 metre mesafe"den "tam alnının ortasından" vurulmuştu!.. Diğer gönüllüler de benzer şekilde "şehid" edilmişlerdi"
İsrail komandolarının gözlerini öylesine kan bürümüştü ki; "yaralı İsrail askeri"ni teslim etmek isteyen bir "doktoru" bile "tam 5 kurşun"la öldürmüşlerdi.
Peki, bu "kanlı saldırı"nın, bu "insanlık dışı katliam"ın fotoğrafları elimize nasıl geçti" Cuma günü Haber Müdürümüz Nazif Karaman"ın da ifade ettiği gibi; çantaların "iğne gözleri"ne gizlenen ancak İsrail askerleri tarafından bulunan ve "silinerek" yeniden yerlerine konulan bu kartlar, arkadaşlarımız Fahrettin Dede, Üsame Karakış ve Murat Alan tarafından, tek kelimeyle "kurtarıldılar!"
Hani, kalbi duran ve "ölen" bir insan, "suni teneffüs" veya "kalp masajı" ile yeniden "hayata döndürülür" ya; o "görüntü kartları" da, işte böyle kurtarıldı" İsrail askerlerinin; "Öldü!.. Silindi!.. Artık bir işe yaramaz" diye bıraktıkları görüntüler, arkadaşlarımız tarafından kurtarıldı ve siz değerli okuyucularımızla birlikte "dünya"nın dikkatine sunuldu!..
ALTINI ISLATAN KOMANDO(!)LAR!
"Kurtarılan" o görüntülerde, "vahşet ve dehşet" kadar, "korku" da vardı"
Hayır, "gönüllülerin korkusu" değil,
"İsrail komandolarının korkusu" vardı!..
Mavi Marmara Gemisi"nin güvertesine "helikopterden indirme" yapan İsrail"in büyük umutlar bağladığı, "en gözüpek askerler" olarak gördüğü "Şayetet 13" komandoları, "kurşun yağdırarak" aşağı indikleri halde; gemideki "silâhsız gönüllüler" tarafından etkisiz hâle getirildiler!..
Havadan inerken "aslan" kesilen komandolar, yakalandıkları anda "süt dökmüş kedi"ye, "ürkek bir tavşan"a dönmüşlerdi!..
"Korkuyor"lar, "ağlıyor"lardı!..
Hattâ, bazı görgü tanıklarına göre;
Aralarında, korkudan "altını ıslatanlar" bile vardı!..
O SİLAHLARI KULLANABİLİRLERDİ!
İsrail, "korkudan ödleri patlayan askerler"inin bu görüntüleri için, "saldırının belgesi" diyerek "komik bir savunma" yaptı"
Ancak, görüntülerde "saldırı"nın "s"si yok!..
Tamam, "birazcık hırpalanma" var!..
Ama, o kadarcık da olsun artık!..
Ne yani; ellerinde "silah"larla ve üstelik "kurşun yağdırarak" inen "komando"ları, kalkıp da "gül"lerle karşılayacak halleri yoktu ya!..
Elbette dövecekler!..
Elbette hırpalayacaklar!..
Eğer "saldırı" niyetleri olsaydı, "İsrail askerlerinin ellerinden aldıkları silahları denize atmaz"lar, namluyu onlara doğrulturlardı!..
Lütfen dikkat edin;
"Dövülen" ve "hırpalanan" İsrail askeri var ama "mermi ile yaralanan" bir asker yok!..
Olabilirdi de!..
Çünkü orada "meşru müdafaa hakkı" doğuyor!.. Yani, gönüllüler, ele geçirdikleri silahlarla, İsrail askerlerinin üzerine kurşun yağdırabilirlerdi!..
Buna, hiç kimse de bir şey diyemezdi!..
Fakat, yapmadılar!.. O silahları kullanmak yerine denize attılar!.. Evet, "insanlık" yaptılar!..
Zaten korkan ve hüngür hüngür ağlayıp yalvaran askere silah doğrultulmaz ki!..
KEMAL GÜMÜŞ"ÜN TELEFONUNU ÇALDILAR!
Ya onlar ne yaptılar?..
Sadece "korsanlık" yapıp gemiyi durdurmakla, sadece "cinayet" işlemekle, sadece "buzdolabı işkencesi" uygulamakla ve sadece "sivil" insanları "esir" almakla yetinmediler... Esir aldıkları insanların bütün "eşya"larını da "gasp" ettiler!...
Yani, "korsanlık" yetmedi,
"Eşkıyalık" da yaptılar!..
Muhabirimiz Kemal Gümüş"ün "kişisel eşyaları" ile birlikte; "Aaa ne güzel telefon" deyip, "cep telefonu"na da el koymuşlar!..
Evet; çalmışlar, gasp etmişler!..
Bu da yetmemiş; "sokak serserileri"nin yaptığı gibi; gasp ettikleri telefonda bulunan "kredi kartı hesabı"ndan "alışveriş" yapmaya bile kalkmışlar!..
Demek oluyor ki;
İsrail askerlerinde "korsanlık" var, "haydutluk" var, "eşkıyalık" var, "işkence" var, "gaspçılık" var, "hırsızlık" var, "serserilik" var, "dolandırıcılık" var!..
Var oğlu var!..
Her şey var da, bir tek "insanlık" yok!..
ONLARA GIBTA EDİYORUZ
Zaten insanlık olsaydı; bunca "haber"e, bunca "yazı"ya ve bunca "protesto"ya hiç gerek kalmazdı!..
Bu vesileyle; başta "Taksim Meydanı" olmak üzere, önceki gün Çağlayan Meydanı"nda, dün de Sıhhiye Meydanı"nda "İsrail"e lanet" yağdıran duyarlı insanlarımızın hepsini tek tek tebrik ediyoruz. Ve yine bu vesileyle;
İHH Başkanı Bülent Yıldırım başta olmak üzere, o gemide bulunan arkadaşlarımız Ahmet Varol, Mustafa Özcan, Ahmet Can Karahasanoğlu ve Kemal Gümüş ile "merhamet yolcuları"nın tamamına "Hoşgeldiniz" diyor, "gazâ"larının mübarek olmasını diliyoruz.
"Şehit"lerimize Cenab-ı Allah"tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil, "yaralı"larımıza da acil şifalar diliyoruz... Gıbta ediyoruz onlara...
Onlar, "ambargoya bir delik" açtılar!..
Onlar, "çok güzel mertebe"lere ulaştılar!..
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

vakit