Kenedy 1963 yılında Berlin'i ziyaret ettiğinde, kendisini Berlinli hissetmesini sağlayacak kadar yoğun bir kalabalık tarafından karşılanmıştı. Kalabalık ile arasındaki mesafeyi eriten cümle "Ich bin Berline"di. Yani, "Ben Berlinliyim."
Hatırlayacaksınız 12 Eylül'den sonra Kenan Evren, "Türkiye'yi kurtaran Paşa imajı" eşliğinde Türkiye'yi il il dolaşırken, kendisini dinleyen kalabalıklarla ilk iletişimini "oralı" olduğu üzeriden kurdu. Her şehir Evren Paşanın soy ağacından bir durak idi. Kimisinde okumuştu, kimisinde babası doğmuştu, kimsini rahmetli eşi çok sevmişti. Hemşehrilerim, diye başlayan her hitap cümlesini neden hem şehri olduklarına izah eden cümleler takip ederdi.
Kendy 1963 yılında "Ben Berlinliyim" dediğinde bütün tarihi eserlerini doğu Berlin tarafında bırakmış Batı Berlinlileri, Amerikan rüyasına dahil ediyordu. Bu vaat gerçekleşti. Onun için Berlinliler Kenedy'nin hatırasını, kurdukları muazzam müze ile devam ettiriyorlar.
"Ben Berlinliyim" cümlesi Kenedy'nin dilinde Fedaral Almanya Cumhuriyetinin kapitalist değerler ile en kısa zamanda toparlanıp "Avrupalı" kalmaya devam edeceğini vurgularken, ikinci kuşaktan göçmen gençlerin dilinde neye tekabül ediyor? Çünkü onlar Almanlar'a jest olsun diye değil, Almanlara rağmen söylüyorlar "Ben Berlinliyim" cümlesini.
Neden Almanlara rağmen? Çünkü onlar kendilerinden bir önceki kuşak gibi; yaşamadan yaşayarak, yaşamayı erteleyerek "bir gün Allah nasip ederse yurduma döndüğümde" diyerek, ufuklarını kesen vatan hasretiyle dolaşmıyorlar Berlin sokaklarında. İkinci kuşak ki araştırmacıların tezlerini alt üst edecek derecede eğitimli, üniversitede okuyan/mezun kuşak; eğitimsiz bir Alman gencinden çok daha güzel Almanca konuşarak, eğitimsiz bir Alman gencinden çok daha iyi Alman tarihi bilerek dahil oluyor Almanya'ya. Onun için Alman gencin şaşırarak ve şaşkınlığını bir iltifat cümlesi eşliğinde belirtme ihtiyacıyla kurduğu, "ne kadar güzel Almanca konuşuyorsunuz" cümlesini, başörtülü genç kız "siz de" diyerek cevaplıyor. Cevaba dikkat kesiliniz lütfen. Kendisine iltifat eden Alman'ın cümlesini, beğeni üzerinden kurmaya çalıştığı hiyerarşiyi red ediş var bu cevapta.
Daha önce yazmıştım her milleti millet yapan unsurlar farklı. Alman için ırk, Fransız için vatan, İngiliz için dil, Türk için adalet insanları birbirine bağlayan, devletine bağlayan unsur. Almanya'nın millet olma özelliği olarak ırkı merkeze koyması tarih içinde başına büyük belalar açtı bilindiği üzere. Yeni nesil ırkı merkeze koymuyor, tıpkı Anglosaksonlar gibi dili merkeze koyuyor. Bunu nereden çıkarıyorum? Türk mahallesinde dolaşırken hızlı hızlı yürüyen iki Alman delikanlının bize Almanca bir şeyler söylemesine muhatap oluyoruz. Mihmandarımız Ayşegül, arkalarından bağırarak cevap veriyor onlara. Önde Alman delikanlılar arkada Ayşegül bir müddet atışıyorlar.
Sonunda Alman gençler pes ediyor. Ayşegül atışmanın sebebini anlatıyor: "Yaya kaldırımından yürümemizi söylüyorlar. Biz zaten yaya kaldırımından yürüyoruz diye cevap verince, bu kadar yavaş yürüyecekseniz daha kenardan yürüyün dediler. Ben de onlara, daha hızlı yürümek isteyenlerin esas kenardan yürümeleri gerektiğini söyledim."
Aidiyet en fazla dil üzerinden kuruluyor. Tahakküm ya da özgürlük de. "Türk mahallesi ya, ona Almanca cevap veremeyeceğimi, pusup kalacağımızı zannetti. Almanca konuştuğumuzu görünce pes etti."
Ayşegül asla pest etmeyecek bir genç kız. Pes etmeme sebebini "çünkü ben Berlinliğim" diye izah ediyor. "Evet İstanbul'u daha çok seviyorum ama Berlinliyim. Burada doğdum. Burada okudum.Çocukluğumun ve gençliğimin bütün hatıraları buraya ait."
Ayşegül'ün bu cümlesi "buralı olmak ama burada olmamak üzerine düşünmeme vesile oldu. Berlin'de Türkler Berlinli olarak yaşıyor. Ama Berlin'de yaşamıyor.
Küresel dünyada siyaset üretmenin en temel açmazı buradan başlıyor. "Buralı" olan ama burada olmayan. "Buralı" olan ama burada olmayandan ne kastettiğimi Berlin'in balkonları ve haftada iki defa kurulan semt pazarı üzerinden anlatma çalışacağım.
Bu yazıyı, başlığın hikayesi ile bitirelim yine. Şarkıyı bilirsiniz. İstanbul'un eski belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın Emel Sayın'a hitaben söyleyip de bu vesile ile yeniden dillere düşmesini sağladığı şarkı. İstanbul'un bütün semtleri sıralanarak soruluyor şarkıda: "Kız sen İstanbul'un neresindensin?" Günümüz itibariyle şarkının sözleri geçerliliğini kaybetmiştir. Cümle hemşerim sen dünyanın neresindensin olarak güncellenmek durumundadır artık. Dünyalılar olarak bir hemşehrilik bilinci oluşturmak için Marstan ya da başka bir yerden birilerinin bize saldırmasını beklemeyelim.
Hepimiz bu Dünyadayız. Bu dünya.Yani delinen ozon tabakası,yaklaşmakta o olan meteor,bir taraftan belki daha çok genç ve güzel yaşarım ümidi ile altın tozuna batırılmış çikolata ile beslenen kadınlar diğer taraftan yavrularına çamurdan çikolata yapmaya uğraşan anneler.
Kilitli kaldığımız dünyanın en genel resmi bu işte!