Hep üzülenlerden olmak!..

Hep üzülenlerden olmak!..

 

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç"ın, Anayasa"nın 10 ve 42. Maddesinde yapılan değişikliklerin iptalini; gerekçesinin sonra yazılacağını söyleyerek açıkladığı sırada söylediği sözler, kulaklarımda uğuldayıp duruyor hala... "Şüphesiz ki verilen kararlar bir kısım insanımızı sevindireceği gibi, bir kısım insanımızı da üzecektir..." diyordu, Haşim Kılıç..

Bir kısım üzülecek, bir kısım sevinecek...

Özgürlüklerin önüne set çekilecek olmasının ve insanlarımızdan bazıları için hayatın iyice sıkıntılı hale getirilmesinin, sevindireceği insan sayısı ne kadardır acaba?

Milletin tamamına yakınını üzeceği bilinen bir karara sevinecekleri tahmin edilenlerin, imtiyazları nereden kaynaklanıyor ki, onlar sevinsin diye bütün bir Millet üzülmek zorunda kalabiliyor?..

Ve Milletimizin çoğunluğu, neden hep üzülenler tarafında yer almak zorunda kalıyor?

Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletin ise, ki Anayasamızda ve dahi TBMM"nin duvarında böyle yazıyor. Milletin bu hakimiyetini, her nedense, bazı kurumlar vasıtası ile kullandığı varsayılıyorsa, ki Anayasamızda bu da var.

Milletin seçtiği vekilllerden oluşan Yasama bir karar almış ve Anayasa"da zaten var olan özgürlükleri, Millet lehine biraz daha genişletmek istemişse, Anayasa Mahkemesi de tutup bu özgürlükle ilgili maddeleri iptal etmişse, ki 5 Haziran 2008 tarihi itibariyle olan budur.

Yasama, Yürütme, Yargı; kuvvetler ayrılığı, yetki gasbı, Anayasa Mahkemesi"nin sınırları zedelemesi, demokratik ilkelerin rafa kaldırılmış olması vs... Hepsi doğru ve ama hepsi bir yana:

Anayasa Mahkemesi"nin aldığı karar, eninde sonunda kiminle ilgilidir?

Milletimizle ilgili ise ve o mahkeme Milletimiz adına hüküm veriyorsa, soru şudur: Sözkonusu karar Milletimiz tarafından hazmedilebilmiş midir?..

Milletimiz bu kararı içine sindirebilmiş midir?..

Sorun bakalım Millete..

Millet dedi isek, sadece Boğaz"a nazır mekanlarda içkisini yudumlayarak serin suları seyredenlerden bahsetmiyoruz.

Sokaktaki insana da sorun, fabrikada, atölyede, inşaatta, tarlada çalışanlara; ya da emeklisine, duluna, yetimine sorun...

Vergisini veren, askerliğini mutlaka yapan ve vatan dendiği zaman anında gözleri dolan, yüreği sonsuz bir sevgi ile çarpmaya başlayan insanımıza...

Hep ama hep üzülenlerden olmak zorunda kalan insanımıza sorun...

Ne idi, Anayasa mahkemesi"nin yetki filan dinlemeden iptal ettiği Anayasa değişiklikleri?

Nihai olarak, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasını amaçladığı söylenen; ama esasında var olan özgürlüklerin altını biraz daha çizen bazı değişiklikler...

Başörtüsünün sadece üniversitelerde serbest bırakılmasına 70 milyonun ne kadarı karşıdır? Bırakın ünivertiseyi, başörtüsünün her yerde serbest bırakılmasına 70 milyonun ne kadarı karşıdır. Tek tek herkese sorma imkanımız elbette yok. Ama açın bakın kamuoyu araştırmalarına. Bu memlekette kadınların yüzde 70"i zaten başörtüsü kullanıyor.

Yüzde 90"ın üzerinde bir kitle de, başörtüsünün üniversiteler dahil, hayatın herhangi bir alanında bulunmasından rahatsız olmadığını beyan ediyor.

Ama birileri çıkıp, başörtüsünü, kanun olmadığı halde yasaklıyor.

Bu yasağı, etrafından dolaşmak zorunda kalarak, zaten var olan bir kanuna uygun olarak üniversitelerde olsun serbest bırakmayı amaçlayan Anayasa düzenlemesi de; Anayasa Mahkemesi, tarafından yetki dışına taşılarak, iptal ediliyor.

Yasak yanlısı koronun, artık sayıları iyice azalan mensupları da, iptalin normal olduğunu söylüyor. Ve bütün bu olup bitenler, Millet adına yapılıyor.

Peki ya Millet?

Hakimiyetin kayıtsız şartsız kendisinde olduğu söylenen Milletimiz?

Bu hakimiyetini, bazı kurumlar vasıtasıyla kullandığı hikayesiyle avutulan, kandırılan Milletimiz, o ne düşünüyor?

Milletin ne düşündüğü, kimsenin umurunda değil mi yoksa?..

Hani Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti idi?

Kendine özgü laiklik, sürekli ihmal edilen sosyallikten sonra; Demokrasiyi de rafa mı kaldırdık?

 

milli gazete