Star gazetesinin 4. kez tertiplediği Necîp Fâzıl Ödülleri dolayısiyle 15 Aralık akşamı gidenler, Harbiye’deki Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nin her yaş grubundan binlerce ‘genç’insanla tıklım-tıklım dolu olduğunu gördüler.
Her yaş grubundan ‘genç insanlar’la dedik..
Çünkü, gençlik sadece bedenî bir hal olmayıp, başkalarının dayattığı bir hayat tarzına teslim olmayıp, yaşadığı dünyayı kesin olarak inandığı değerlerine göre şekillendirmek mücadele ve cehdine sahip her insanın durumu’dur. Bu açıdan, Arab çöllerinden fethetmek için İstanbul önlerine gelen İslam Ordusu’nun içinde 85 yaşlarında yer alıp, Bizans surları önünde şehîd olan Eyyûb el’Ensârî Hz.leri, işte bu gençlik anlayışının bir sembolüdür.
***
Bu arada, bu salona ismi verilen Lütfi Kırdar’a da değinelim.. 50-60 yaş altındakilerden birçok kimseye, ‘Kim bu Lütfi Kırdar?’ diye sorulduğunda cevaplar genelde, ‘Bilmiyorum.. Hiç bilgim yok..’ şeklindeydi.
Kerkük doğumluLütfi Kırdar, 1938-49 arasında İstanbul Valilik ve Belediye Başkanlığıyapmış; Adnan Menderes’in hükümetlerinde, Sağlık Bakanı olmuş; Yassıada’da ‘Yüksek Adalet Divanı’ adıyla kurulan uyduruk bir İhtilal Mahkemesi’ndeki yargılama sırasında ifade verirken kalb krizi geçirerek yere yığılmış ve hemen oracıkta dünyaya vedâ etmişti.
Onun ismi, bu kongre merkezinebir kadirşinaslık olarak çok sonra verilmişti.
Bu kısa hatırlayışlardan sonra, dönelim merhûm Necîp Fâzıl’a..
***
Vefatı üzerinden 35 yıla yakın bir geçmekteyken o, hâlâ insanımızın ruh dünyasını şekillendirmeye devam ediyor.
Onun yanında, safında veya karşısında olan hemen herkesin bir Necîp Fâzıl’ı veya onunla ilgili yığınla hâtıraları vardır.
Bu satırların sahibi de, Necîp Fâzıl’ın başyazılar yazdığı bir sırada ve 1972’de İstanbul Hukuk’un 3. sınıfındayken günlük yazı yazmaya aynı gazetede başlamıştı.
O bizim gözümüzde, bizim değerler sistemimize bağlı olarak matbuat ve tefekkür hayatında bizim itirazımızı, buğz ve hıncımızı yükselten ve sayıları çok az olan ‘ehl-i kalem’ arasında, her sahada at koşturan bir süvari kumandanı durumunda idi. Karşıtları, onunla kalem kavgasına, polemiğe girmekten kaçınırlardı. Nitekim, ünlü bir gazetenin katı laik sahibinin şikayeti üzerine yargılanırken, ‘Hâkim bey, eğer kanûnen suç olmasa, ben bu kişiye alçak derdim..’ veya Erzurum’daki bir konferans’ta bir öğretmenin, ‘Sizin için …. düşmanıdiyorlar, ne dersiniz?’ sorusuna, ‘Bir Erzurumluya bu suali sormak yakışmıyor.. Yazık!’ gibi karşılıklarındaki hukukî manevra alanlarını iyi kullanması buna bir örnektir. O, tam karşısında olanlar için bile hep bir ilgi odağıydı ve merkezdeydi. Ona, ‘Efendim, bir fransız ansiklopedisinde iki türk şairine yer vermişler..’ dediklerinde, hemen, ‘İkinci kim?’ deyişi meşhurdur.
Merhûm Necîp Fâzıl, ‘oldu-bitti’lere de gelmezdi. 1977 seçimleri öncesinde Erbakan’a kızmış ve MHP’ye, Türkeş’in yanına gitmiş, MTTB’ndeki gençlerini şoke etmişti. Ülkücü’ler Bayezid Meydanı civarında bir miting yapıyorlardı. ‘Bozkurt Üstad! Bozkurt üstad!’tezahüratıyla kürsüye çağırıyorlardı. Merhûm Necîp Fâzıl geldi kürsüye, baktı- baktı ve rahatsızlığın net olarak ‘Henüz ulumadım!.’ diye ortaya koydu.
Elbette, onun bir ‘inkilap’ hecmeleri içinde geçen gençlik dönemlerindeki yazı ve şiirleri de vardır ama, o, 1935’ler öncesindeki şiir ve nesir yazılarının pek çoğunu için, evlâdını reddeden bir baba durumunda olduğunu, onların artık kendisine nisbet edilemeyeceğini yazmıştı.
***
‘Büyük Doğu’ dergisiyle, hele de 1965’lerden sonra Anadolu’daki konferansları ve MTTB’de yetişen genç nesli yoğurmaktaki hizmetleri unutulamaz.. Onun, ‘Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu..’ gibi yakın tarihi sorgulatan çarpıcı mısraları hepimiz için ufuk açıcıydı.
Kendisinin de bulunduğu toplantılarda şiirleri okunurken, beğenmezse, ‘Berbad ettiniz şiiri.. Tayyip nerde, Tayyip!’ der, güzel şiir okuması ve mikrofon hâkimiyetiyle bilinen Tayyip Erdoğan isimli bir genç gelir, şiiri o okur ve merhûm da onu zevkle dinlerdi.
İğneyle kuyu kazarcasınaçırpınışlarıyla gelinen bugünleri dünya gözüyle görseydi, herhalde mest olurdu.
Allah rahmet eyleye..
stargazete