Yazının başlığı okuyucuları şaşırtabilir. Çünkü, bu sütunu takib edenler, bu gibi tezyif ve tahkir edici ifadelerden olabildiğince kaçınıldığını farketmişlerdir.
Ama, bu ‘ibare’, kendilerine aid..
Nasıl mı?
***
Üsküdar’da bir akşam, bir tanıdığımın eline, içinde birkaç küçük cep kitabı bulunan bir plastik torba tutuşturmuşlar..
Bu yayınlar, Hz. Îsa Rûhullah aleyhisselam’ın mesajlarını anlatmak iddiasını taşıyordu. Ama daha ziyade, bir muhatab kitleyi manevî kurtuluş vaadleriyle kendilerine bağlamaya yönelik bir çaba kendisini hemen hissettiriyor.
Bu kitabçıklardan birisinin ismi tebessüm ettiriyordu.
***
Yazarı Diyarbekir’li imiş.. Müslüman bir sosyal çevrede büyümüş, ama İslam’la ilgisinin sıfır’ın altında kaldığı anlaşılıyor. Öylesi bir tam-takırlık iklimindeyken, misyonerlerle karşılaşmış; kendi ifadesiyle, içindeki boşluğu dolduran bir inanç heyecanını yaşamış ve gerçeği bulduğunu düşünerek Hristiyan olmuş..
Olabilir.
***
Ancak bu kişinin yakın çevresi ona, ‘Eski halinden eser kalmadı, efendileştin, ama, bu kez de gavur oldun..’ diyor ve ‘Hey Gavur, anlatsana..’ artık böyle takılıyorlarmış..
O da, ‘Ben de anlattıyorum..’ diyerek kendi dinini, bu ismi taşıyan kitabcığında anlatmaya çalışıyor.
Ama, içinden çıktığı İslam hakkında hemen hiçbir şey bilmediği gibi, yeni dini hakkında da, hattâ kendi dini hakkında Vatikan yayınlarında yer alan görüşleri bile yok sayarak, teslis inancının olmadığını iddia eden bir çabayla karşınıza çıkıyor.
***
Ona kendi dinini anlatacak değiliz. ‘Bir görüş veya inançtır’ der ve fazla ilgilenmeden kenarından geçebiliriz. Ama, o küçük kitabcığında bile, müslümanların rencide edecek şekilde Kur’an’ı yalanlamaya kalkışıyor.
***
Bu satırların sahibinin, uzuuun yıllara varan gözlemlerinden çıkardığı netice şudur ki, İslam ve tevhid inancı hakkında az-biraz bilgi sahibi olan ve Hz. Peygamber’i, bir insan-peygamber olarak öğrenmiş ve bu hususu biraz düşünerek kabullenmiş ve sahte kutsallar yaratmaya heveslenmeyen kimseler, -velev ki, çok zayıf müslüman olsalar bile-, başka dinlere yönelmezler. Çünkü, Tevhîd inancı, az-biraz tefekkür edeni doyuracak sadelikte ve derinliktedir.
Bu açıdan, ‘Din değiştirdiklerini’ söyleyen bu gibilerin hemen tamamı, zâten laik ve ateist rüzgarların ruhlarını aç bıraktığı kimseler olup, içlerinde ‘kutsal’a duydukları susuzluğu gidermeye çalışan kimselerdir.
***
Bu vesileyle, birkaç noktaya daha değinelim..
1- Sözcü yazarı E. Ç. 14 Eylûl günlü yazısında, ‘Dün medyada görmüşsünüzdür...Güneydoğu’da sınır karakollarında görevli askerlerimiz toplu namaza durdurulmuş. (...)Türk askerinin toplu namaz kılma olayına karıştırıldığına hiç tanık olmamıştık. Din ticareti ve din sömürüsü hep vardı ama işin içine asker ve polis karıştırılmazdı. (...)’ diyordu; aktarmakla yetinelim.. Bu kişinin, sımsıkı bağlı olduğu kemalist- laik resmî ideolojiyi savunmak için, çok dindar gözüktüğü yazılarını da hatırlayarak..
***
2- Hollanda’nın ‘İslamofobik paranoiac’ muhalefet lideri Wilders, ‘15 Temmuz Darbe Teşebbüsü’nün başarıya ulaşamamasından dolayı üzüntüsünü ‘ dile getirmiş, Hollanda Meclisi’nde 13 Eylûl günü.. İtiraz edenlere de, ‘Darbe başarılı olsaydı, Erdoğan’sız bir dünya daha iyi olacaktı..’ diyerek..
Anlayana, sivrisinek bile saz..
***
3- MacaristanAvrupa olarak Başbakanı Viktor Orban da farklı yırtınıyor ve ‘İslam’a karşı tedbirlerimizi almazsak, kimliğimizi yitiririz..’ diyordu, geçen hafta, inançları teftiş eden Ortaçağ-Engizisyon döneminin mantığıyla..
Halbuki henüz 5 sene öncelerde, Macaristan Devlet Başkanı, Budapeşte’deki bir konferansta, ‘Müslüman Osmanlılar bizim ülkemize 170 sene hükmettiler. Ama bu süre içinde bizim dinimize de, dilimize de karışmadılar, yoksa o uzun süre içinde isteselerdi geriye hiçbir şeyimiz kalmazdı..’ diyerek teşekkürlerini bildirmişti.
Orban efendi, korkunun ecele faydası yoktur.
stargazete