“Gazetecilik”, bir anlamda; “her olayın altında, bir bit yeniği aramak”tır... Gazetecilik, “şüphe” etmektir!.. Gazetecilik; “her taşın altında, bir çapanoğlu aramak”tır!.. Gazetecilik, “olay”la değil, “perde arkası” ile ilgilenmektir!.. Gazetecilik; “gösterilen”le değil, “gizlenen”le ilgilenmektir!..
Hasılı kelâm; gazetecilik, “gerçeği ortaya çıkarmak” ve “halka doğruları aktarmak”tır!..
Ben de, bugün işte bu “pencere”den bakacak ve son günlerde yaşanan“Erdoğan-Hürriyet kavgası”nın perde arkasını aralamaya çalışacağım!..
“Duayen gazeteciler” derler ki;
“Bana manşetini söyle; sana, altında yatan amacı söyleyeyim!”
Tıpkı; “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” der gibi bir söz!.. Seçim afişleri; nasıl ki “partilerin aynası”dır, “manşet”ler de“gazetecilerin aynası”dır!..
O manşetler;
Gazetelerin “kimliğini, niyetini, hedefini, ideolojisini, menfaatini...” hasılı kelâm “ruh dünyası”nı yansıtır!..
ERDOĞAN’IN “İDAM” TEPKİSİ!
Malûm, “Mısır’ın 7 bin yıllık tarihinde, seçimle göreve gelen tek lider”olan Muhammed Mursi, 16 Mayıs Cumartesi günü “darbeci Sisi’nin kukla hakimleri” tarafından “idam”a mahkûm edildi...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, Beyoğlu ve Sultangazi’deki “açılış törenleri”nde, bu idam kararına şiddetle tepki gösterdi ve dedi ki;
l“Mısır’da halkının yüzde 52 oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen Mursi ile ilgili, maalesef idam kararı verilmiş... Mısır, eski Mısır’a dönüyor... Batı, maalesef hâlâ darbeci Sisi’ye karşı tavrını ortaya koymuyor.”
l“Mısır’da, Tahrir Meydanı’nda siyasi iradelerinin peşine düşmüş binlerce insana sıkılan her kurşun, aslında tüm dünyadaki meşru siyasete, demokrasiye, insan hak ve hürriyetlerine yönelmiştir. Eğer bugün Mursi’ye idam cezası veriliyorsa, bu, sandığa verilmiş bir idam cezasıdır.”
ABA ALTINDAN SOPA!
Erdoğan’ın işte bu sözleri, anında “Hürriyet’in internet sitesi”ne manşet oldu!..
Ama nasıl?..
Yukarıda kocaman bir Erdoğan fotoğrafı, altında da şu ifade ile:
“Yüzde 52 oy aldı, idam kararı verdiler.”
Yukarıda “Erdoğan fotoğrafı”, altında da bu “başlık” olunca, siz ne anlarsınız!.. “Erdoğan’a idam kararı verilmiş” gibi anlamaz mısınız?..
Herkes böyle anladı!..
Hürriyet, bu başlıkla, aynı zamanda “aba altından sopa” göstermiş ve aynı zamanda “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” demiş oldu!..
Yani, Muhammed Mursi de “yüzde 52” oy aldı, sen de!.. Ona “idam” kararı verildiğine göre, sana da “idam” verilebilir!..
Ne var ki;
Millet “keriz” değil!..
Hürriyet’in bu “üçkâğıtçılığını” gören vatandaşlar “yoğun tepki”gösterince, Hürriyetçiler, “Eyvah, numaramızı anladılar!” dedi ve başlığı hemen değiştirdi!..
Ne var ki; söyleyeceklerini söylemişler, mesajlarını vermişlerdi!
O başlığı değiştirsen ne yazar?..
Kurşun, namludan çıkmış!..
Geri döndürebilir misin?..
EYY DOĞAN MEDYASI!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ertesi günü, Hürriyet’in bu “idamlı göndermesi”ne Kayseri’den sert bir cevap verip, dedi ki;
“Eyy Kılıçdaroğlu!.. Ey Doğan Medyası!.. Eyy Pensilvanya ve eyy Kandil!.. Hepinize tek sözüm var; siz avucunuzu çok yalarsınız!.. Biz, hak yolunda kefenimizi giyip, öyle yola çıktık!”
Erdoğan, ertesi günü Samsun’da, eleştiri dozajını daha da arttırdı ve dedi ki;
l“28 Şubat’ta ‘Gerekirse silah kullanırız’ manşetiyle milleti tehdit edenlerin pervasızlıkları daha dün gibi aklımızda.
Attıkları ‘411 el kaosa kalktı’ manşetini hatırlamamak mümkün mü?
Kim atmıştı bu başlığı?
Doğan Medya Grubu.
Ey Doğan Medya Grubu; bununla bir yere varamazsın, varamayacaksın da. Bununla kendine yaparsın. Unuttuğunuz bir şey var. Türkiye eski Türkiye değil. Bugün artık milletiyle bütünleşmiş bir devlet var.”
“BU İMA, ŞEREFSİZLİKTİR!”
Erdoğan’ın işte bu eleştirileri, Aydın Doğan Medyası’nı hayli rahatsız etmiş olmalı ki; dün Hürriyet ve Posta’da, “Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyoruz” başlıklı birer “başyazı” yayınlayıp, özetle dediler ki;
“Yüzde 52 ile idam diyerek sizi kastettiğimizi ima ediyorsunuz. Yüzde 52 ya da yüzde bilmem kaç; hiç fark etmez... Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın idam edileceğini ima etmek bir şerefsizliktir.”
Demek istiyorlardı ki;
“Biz, böyle bir imada bulunmadık!
Böyle bir ima, şerefsizliktir!”
Tamam da, Erdoğan’ın; “Hayatınızı korku ile geçiriyorsunuz” şeklindeki cevabınıza ne diyelim?..
Demişsiniz ki;
“Neden korkmalıyız ki? Demokratik bir ülkenin Cumhurbaşkanı, vatandaşlarına neden korku ile yaşamalarından söz etsin ki?
Korku ve demokrasi yan yana gelebilecek kavramlar mıdır?
Sayın Cumhurbaşkanı...
Eğer kastınız, Anayasa’nın güvencesi altında olan basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü gibi haklarımızı kullanmaktan korkmak ise...
Bu özgürlükleri hiç korkmadan savunacağımızı bilmelisiniz.”
Hâlâ, kuyruklarını “dik” tutuyorlar!..
DARBECİLERE ÇANAK TUTAN KİMDİ?
Ne yapalım, yazdıklarına inanalım mı?..
“Demokrasi” ve “özgürlük” kavramları, Hürriyet’in ağzına hiç yakışıyor mu?..
Be adamlar, hele söyleyin;
l“İllegal oluşumlar”la işbirliği içinde olan sizler değil misiniz?..
lBütün “darbe”leri ve “muhtıra”ları alkışlamadınız mı?..
l“28 Şubat Süreci”nde, “Sincan’da tank yürüten komutan”a yalvarıp; “Biz tankların fotoğrafını çekemedik!.. Ne olur, tekrar yürütün de, biz de çekelim” diyen sizler değil miydiniz?..
lSırf, “Kürtçe klip çekmek istiyorum” diyen Ahmet Kaya hakkında “linç kampanyası” başlatan, Ahmet Kaya Türkiye’yi terketmek zorunda kalıncada; arkasından “Vayy Şerefsiz” manşeti atan siz değil miydiniz?..
l“Tüccar Bir General” size, “Şemdin Sakık’ın olmayan ifadesi”ni getirip,“Bunu manşet yapın” dediğinde; “Emriniz başüstüne” deyip, 25 Nisan 1998 günü, “manşet”ten “Şemdin Sakık’ın ifadelerini açıklıyoruz!.. Dehşet itiraflar” başlığını atmadınız mı?..
O manşette; Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar gibi gazeteci arkadaşlarınız ile, Akit ve Milli Gazete’yi de “PKK yandaşı” olmakla yaftalayıp, “hedef” göstermediniz mi?..
Ve yine aynı gün; Başyazarınız Oktay Ekşi, “Alçakları tanıyalım” başlıklı bir“başyazı” kaleme alıp, “gazete ve gazetecilere” saldırmadı mı?..
GENERALLERİN SAFINDAYDINIZ!
Daha sayalım mı?..
Sayalım ki; bugün “demokrasi” ve “basın özgürlüğü”nden dem vuranHürriyet’in, aslında tam bir “demokrasi ve özgürlük düşmanı” olduğunu herkes görsün!..
l12 Eylül 1980 tarihinde, hem de “yıldırım baskı” yapıp, “Ordu yönetime el koydu” başlığını atıp, “darbeyi alkışlayan” siz değil miydiniz?..
l12 Haziran 1997’de, yani “28 Şubat zorbalığı”nın bütün dehşetiyle hüküm sürdüğü günlerde; “merhum Erbakan’ın Başbakanlığı bırakmama ihtimali”ne karşı, “üst düzey bir general”den demeç alıp, onun “Gerekirse silah bile kullanırız” sözünü manşete çekmediniz mi?..
Demokrasi kim, siz kim?!?..
“411 EL KAOSA KALKTI!”
lTarih, 10 Şubat 2008…
O günlerde AK Parti ve MHP el ele verip, “başörtüsüne özgürlük” getiren Anayasa değişikliğini Meclis’ten geçirmişlerdi…
Üniversiteli kızlar, artık “ikna odaları”na alınmayacak, “başörtüleri zorla çıkarılmayacak” ve derslerine “özgürce” girebileceklerdi!..
Ama, Hürriyet, başörtülü öğrencilere, bu özgürlüğü çok görmüştü!.. Onlar,“öteki”ydi, onlar “zenci”ydi!..
O halde, “özgür” olamazlar!..
Hemen, manşet attılar:
“411 el kaosa kalktı!”
Söyleyin Allah aşkına;
Bugün, “Özgürlükleri hiç korkmadan savunacağız” diyen Hürriyet’in; “411 el kaosa kalktı” başlığını nereye koyacağız?..
Hürriyet’in o başlığıdır ki, “yeşeren umutlar”ın yeniden “kararmasına” ve“yasanın iptaline” yol açtı...
Şu hale bakın;
“Basın özgürlüğü” diyorlar ama “gazete ve gazetecileri hedef gösterip, andıçlıyorlar!”
“Özgürlükleri savunacağız” diyarlar ama, geçmişte “en büyük özgürlük düşmanlığı” yapan, kendileri!..
312 GENERAL DAVASI!
Buyrun, bir örnek daha:
lDünyada, bir başka örneği bulunmayan “312 General Davası”nda, Akit; o günün parasıyla “900 milyar lira tazminat ödemeye” mahkum edilmişti…
Hürriyet, hemen sürmanşetten bir başlık atıp, demişti ki;
“Generallerin hukuk zaferi!”
Evet, evet; “meslektaşlarının çalıştığı bir gazete linç ediliyor” ve dahası“kapanma” riski yaşıyordu ama Hürriyet, gazete ve gazetecilerin yanında değil; “generallerin safında” yer alıp, o başlığı atıyordu:
“Generallerin hukuk zaferi!”
Söyleyin be Hürriyet’çiler;
Sizin “basın özgürlüğü”nden anladığınız bu muydu?..
MENDERES’Lİ TEHDİTLER!
Dahasını sayalım mı?..
l2005 yılında, AK Parti tarafından düzenlenen yeni Türk Ceza Kanunu’nu eleştiren bir başyazı kaleme alan Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi, 1 Haziran 2005 tarihinde kaleme aldığı o yazıda; “Bu yol Menderes yoludur” deyip de, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a alenenidam tehdidinde bulunmadı mı?..
lYine Oktay Ekşi, yine Hürriyet’te; 27 Ocak 2010 tarihli, “Kral Çıplak”başlıklı yazısında; Tayyip Erdoğan’a “Menderes hatırlatması” yapmıyor muydu?.. Ve, demiyor muydu; “Sadece çok partiye sahip olmak, serbest seçim yapmak ve o yolla iktidarı değiştirebilmek, bu memlekette demokrasi olduğu anlamına gelmez!”
lTarih 5 Şubat 2008…
Hürriyet’in “darbesever yazar”larından Özdemir İnce; o günkü, “Meclis’in üzerinde hukuk ve demokrasi var” başlıklı yazısında diyordu ki;
“Benim yaşımda olanlar, Demokrat Parti ile AKP, Adnan Menderes ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki benzerliklerin giderek çoğalmaya başladığını gözlemliyorlar.”
İşte “manşet”ler ve “yazı”lar ortada… Tüm bunlar; “Hürriyet’in demokrasi ve özgürlüklere nasıl baktığı”nın öne çıkan örnekleridir!...
Tabii, yazarlarının yazdıklarına da “şerefsizlik” demiyorlarsa!..
MANŞETİN SIRRI “PİJAMA”DA!
Peki, Hürriyet’in bu “demokrasi ve özgürlük hazımsızlığı”nın sebebi ne?..
Dün merhum Adnan Menderes, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan’ı niye istemediler, bugün Tayyip Erdoğan’ı niye istemiyorlar?..
İstemiyorlar, çünkü;
Onlar, “Mesut Yılmaz gibi bir Başbakan” arzusu ile yanıp tutuşuyorlar!.. “Mesut Yılmaz gibi bir Başbakan” olsun ki; “Hükümet’i kurma görevi”verildiği gün, hemen “Aydın Doğan’ın malikanesi”ne koşsun, Aydın Doğanda, onu “pijama” ile karşılasın!.. Sadece “pijama”yla karşılamasın, onunla“kabine listesi”ni de ayarlasın!..
Kabul edelim ki;
Ne Özal, ne Erbakan ve ne de Tayyip Erdoğan, “Aydın Doğan’ın pijamayla karşılayacağı birer Başbakan” olmadılar!..
O halde, ne yapmalı?..
“Mursi’nin idam kararı”ndan hareketle, “Sisi Cuntası”nın yanında yer alıp, Erdoğan’a “gönderme” yapmalı!..
Yaptılar da!..
“Aba altından sopa” gösterdiler!..
Ama bilmiyorlar ki;
“Pijama”nın modası geçti!..
“Cumhurbaşkanı” ve “Başbakan” da;
Artık “malikane”lere uğramıyor!..
“Malikane”lere uğrayıp, “pijama”yla karşılansaydılar, ya da Hürriyet’in“manşet”lerine bel bağlasaydılar; bugün Erdoğan “Cumhurbaşkanı”, Davutoğlu da “Başbakan” olamazdı!..
Hatta ve hatta;
“Muhtar bile olamazlar”dı!..
Aydın Doğan’ın sıkıntısı bu!..
O “manşet”lerin sebebi de bu!..
“Ah pijamalı günler ah!
Nereden çıktı bu Erdoğan?!?”
Sözün özü ve özeti şu:
Bu ülkede, “meşruiyet”ten, “hukuk”tan, “demokrasi” ve “özgürlük”lerden bahsedecek en son kişi Aydın Doğan, en son gazete de Hürriyet’tir!..
Bari susun be adamlar!..
*****************************************************************
Son günlerde duyduğum en güzel iki söz
Son günlerde duyduğum “iki güzel söz”den birisi Mevlâna’ya, biri deÜstad Necip Fazıl Kısakürek’e ait...
Mevlâna Hazretleri demiş ki;
“Av mevsiminde kuşlara atılan yem, cömertlikten değildir!”
Ya, nedendir?..
Elbette, “avlamak” içindir!..
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu; kendilerine bağlı İş Bankası’na“kredi kartı faizlerini sildiremedi” ama, meydanlarda “kredi kartı faizlerinin yüzde 80’ini sildirmek”ten bahsediyor!..
Ve yine; kendi belediyelerinde “taşeron işçi” uygulamasına son veremedi ama, “taşerona son” nutukları atıyor!..
Peki, “cömertlik”ten mi?..
Elbette hayır... Seçmenleri “kuş” görüyor ki, onlara “yem” atıp, avlamaya çalışıyor!..
Eee; mevsim de, “av mevsimi!”
Üstad Necip Fazıl da; bazıları için, “Piliç olmadan horozluğa soyunan civcivler” demiş!..
Peki, onlar kim?..
Daha “piliç” bile olmadan “horozluğa” soyunan o kadar “civciv” var ki; “kıt akıl”larıyla “Hükümet’e yol göstermeye” yeltenmişler!..
Bu “civciv”leri kim yemliyor acaba?..
yeniakit