23 Şubat Cumartesi öğleden sonra Birlik Vakfı’nın İst. Çemberlitaş’taki merkezinde ‘28 Şubat 1997- Askerî Darbesi’ üzerine bir program vardı. Programda, AK Parti’de 3 dönem m.vekilliği ve son olarak ‘Meclis- Darbeleri İnceleme Komisyonu’ başkanlığı yapan Yaşar Karayel, özellikle 28 Şubat dönemi hukuk mücadelelerindeki çabalarıyla dikkati çeken Av. Cüneyd Toraman’ın konuşmaları oldukça ilginçti; kezâ, MÜSİAD Gn. Başkan Yard. İsrafil Kuralay’ın konuşması da... Bir de o günlerin mücadelesinin sembolü olan ‘Başörtüsü Yasağı’na karşı sergilenen direnişi yansıtan bir video gösterisi vardı. O günleri hatırlayanlar gözyaşlarını tutamadılar.
Bugünün nesilleri, henüz 20-30 yıl öncelerde yaşanan 28 Şubat günlerinin en büyük mücadelelerinden olan ‘Başörtüsü yasağı’, ve bu yolda verilen mücadeleleri o laik-kemalist zorbalığın sahiden de yaşanmış olabileceğine inanmak istemiyorlar. Kaldı ki, o zorbalık, son bir asır boyunca yaşanan daha büyük zulümler yanında devede kulakmesâbesindedir. Ki, hele de son 200 yılımız daha bir darbeler tarihidir.
Konuşmalar sırasında hatırlatılan bir nokta da, ‘Artık öyle darbeler ve zulümler olmaz’sanılması... Halbuki, konu sadece bir iç siyaset meselesi olmayıp, emperial-şerr güçlerin oyunlarının bir örneğiydi. Bunun için de, ‘Unutulmasın ki, 15 Temmuz Darbe Hıyanetide beklenmiyordu, ama oldu. Bereket ki, Başkan Erdoğan’ın ve ona güvenen milyonların meydanlara çıkıp kahramanca direnişiyle o hıyanet önlendi’ tesbitleri yerindeydi.
Bu teyakkuz hali hep canlı tutulmalıdır.
’CEMÂLEDDİN LATİÇ’ Gecesi
23 Şubat akşamı, bir program da Fatih- Ali Emirî Kültür Merkezi’ndeydi; T. Yazarlar Birliği’nce Bosna’nın velûd şair ve yazarı Cemâleddin Latiç üzerine…
Cemâleddin Latiç, Bosna’nın 25 sene öncelerdeki o çetin ve 200 binden fazla kurban vererek sergilediği ‘Olmak ya da Olmamak’ savaşı yıllarında, Müslüman halkın mukavemetini İslamî sınırlar içinde tutmak dikkati açısından bizde, Mehmed Âkif’in rolünü üstlenmişti denilebilir. Ama o, kendisini daha çok, ‘Küçük bir Yûnus Emre’ olmaya ayarlamış. Çünkü, Bosna’da, babasının devamlı Türkçe olarak mırıldandığı Yûnus Emre’nin ‘nefes’lerindeki manevî atmosferle büyümüş.
Cemâleddin Bey, Bosna Savaşı yıllarında Aliya İzzet Begoviç’in hep yanında olmuş ve yazdığı bir şiir Dayton Andlaşması’ndan sonraki dayatmalara kadar İstiklal Marşı olarak okunmuştu. Onu her dinlediğimizde tüylerimizi ürperir, gözlerimiz yaşarırdı.
Hâlen İstanbul’da Kur’an-ı Kerîm’in boşnakça tefsirini hazırlamakla meşgul olan Prof. Cemâleddin Latiç ve aile efradının da hazır bulunduğu bu çok yüksek katılımlı programda, TYB İstanbul Başkanı Mahmûd Bıyıklı, eski m. vekillerinden Huseyin Kansu ve aslen Bosna’lı olan yazar Davud Yeniler’in, Bosna’yı Müslüman coğrafyalarının ve İslamî kimliğimizin aziz bir mütemmim cüz’ü olarak yansıtan güzel konuşmalarından sonra, Leylâ Yusiç’in ekibi (ki, Cemaleddin Bey’in oğlu Muhammed de bu ekip içinde idi) çok güzel ilahîleri seslendirdiler. -Şiirleri, inceliklerine vâkıf olarak tercüme edebilen ve güzel ilahîler de okuyan- Mehmed Kukuroviç de dikkat çekiciydi.
Hele her dörtlük sonunda ‘Lailaheillallah’ ile biten ilahîlerin ve Yunus Emre’nin, ‘Gel gör beni aşq neyledi’ ‘nefes’inin okunuşu da son derece güzeldi.
Kısaca,Yahya Kemâl’in doğduğu şehir olan Üsküb için, ‘Sen bizde olmasan bile, biz sendeyiz yine’ diye biten şiirindeki mânâya uygun olarak, Bosna’yla olan gönül bağımızı daha bir perçinleyen bir programdı.
MUSTAFA ŞENTOP Hocayı tebrik..
Mustafa Şentop Meclis Başkanlığı’na seçildi.
Mustafa hoca genelde, ‘anayasa hukukçusu’ sanılır. Halbuki, o, ‘İslâm Hukuku’profesörüdür.
Onun 7-8 ay kadar önce, Meclis Başkan Vekilliği’ne getirildiğinde bugünkü nokta için düşünülmüş olabileceği zannı uyanmıştı. Tahakkuk eden de odur.
Hayırlı hizmetlere vesile olması temennisiyle tebrikler..