Hicret Gecesi Hz. Peygamber’in Yatağında Ölüme Yatmak

Ebû Cehil tek çözümün Hz. Peygamber’i öldürmek olduğunu söylemişti…

Hz. Peygamber, Mekkeli müşriklerin giderek artan eziyetleri karşısında Müslümanlara Mekke’den Medîne’ye Hicret izni vermiştir. Bu iznin ardından Müslümanlar küçük gruplar hâlinde Mekke’yi terk ederek Medîne’ye Hicret etmişlerdi. Mekke’de ise sadece Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ile aileleri, Hicret’e güç yetiremeyenler ve Hicret etmesi müşrikler tarafından engellenen Müslümanlar kalmıştı.
Hicret olayı Mekkeli müşrikleri endişeye sevk etmişti. Zira Müs- lümanların Medîne’ye hicretlerini durduramamışlardı. Fakat Hz. Peygamber’in henüz Mekke’de bulunması ve hicret etmemiş olması müşrikleri ona karşı bir tertip düzenlemek üzere harekete geçirmişti. Zira onun da Mekke’den ayrılıp Medîne’ye hicret etmesi, onları gerçekten zor durumda bırakabilirdi. Böyle bir zamanda içinde bulun- dukları şartları ve ne yapmaları gerektiğini görüşmek üzere Darü’nnedve’de toplanmışlardı. Toplantıya Mekke’nin her kabîlesinden lider kişiler katılmışlardı.İbn Hişâm ve İbnü’l-Esîr’de nakledildiği- ne göre bu toplantıya Şeytan da Necidli bir şeyh kılığında katılmıştı.

Toplantıya katılanların bazıları Hz. Peygamber’i Mekke’den çıkarmayı teklif etmiş, bazıları ise onu, ölümüne kadar hapsetmeyi teklif etmişlerdi. Onların arasına Necidli bir şeyh kılığında katılan Şeytan ise bu tekliflerin hepsine karşı çıkarak şu görüşü ileri sürmüştür: “Bu teklifiniz geçerli değildir, zira onun konuşmaları ve getir- diği Kur’ân ile insanları nasıl etkilediğini biliyorsunuz. Eğer onu serbest bırakırsanız ve o herhangi bir kabîleye katılırsa onları etkiler ve size karşı hücum edebilir. Eğer size karşı zafer kazanırsa sizi istediği gibi cezalandırır. Bundan dolayı bu isabetli bir görüş değildir.” Aynı şahıs, taraftarlarının onu kaçırabileceği endişesiyle onun hapsedilmesi görüşüne de karşı çıkmıştı.Bu bilgi bizce doğru olmasa gerektir. Zira bu mesele Mekke’nin iç meselesi idi. Toplantıya Kureyş kabile büyükleri katılmıştı. Necidli bir Şeyh kılığında Şeytan’ın burada hazır bulunması Mekke ileri gelenleri tarafından kabule şayan görülmemektedir.
Toplantıda bütün önerileri dinleyen Ebû Cehil ise tek çözümün Hz. Peygamber’i öldürmek olduğunu söylemişti. Hz. Peygamber’in kabîlesinin kan davası gütmemesi için de her kabîleden güçlü ve soylu birer genç seçilmesini ve gençlerin keskin kılıçlarla kuşanarak desteklenmesini teklif etmişti. Hz. Peygamber’in etrafı sarıldığı esnada içlerinden biri vurup onu öldürecekti. Böylece bütün kabîleler onun kanını dökmekte müştereken mes’ûl oldukları için Benî Abdi- menâf, bütün kabîlelere onun kanı için savaş açmaya güç yetiremeyecek ve kan diyetine râzı olacaktı.Orada bulunanlar onun bu görüşünü isabetli bularak kabul ettiler. Onların bu tuzakları Kur’ân- ı Kerîm’de de açıkça ifâde edilmektedir.İşte böyle bir durumda Allah Teâlâ, Cebrâil vasıtasıyla bu durumu Hz. Peygamber’e bildirmiş ve ona her gece üzerinde istirahat ettiği döşeğinde uyumamasını bildirmiştir
Konumuz îtibâriyle ele alacağımız asıl durum burada başlamaktadır. Hz. Peygamber’e suikast girişiminde bulunacak olan grup onun evinin etrafında toplanınca onları yanıltmak ve zaman kazanmak amacıyla Hz. Peygamber, döşeğine Hz. Ali’yi yatırmıştı.Gece karanlık çöktüğünde evini gözetleyen ve suikast için bekleyen müş- rikleri gören Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye, “Bu gece döşeğimde sen uyu ve üzerine benim Hadramevt işi yeşil bürdemi ört; şüphesiz onlar sana birşey yapamayacak ve onlardan sana bir kötülük gelmeyecek” buyurmuştu.
Hz. Ali, Hz. Peygamber’in bu emrini yerine getirmiş, müşrikleri yanıltmak üzere onun döşeğinde, bizzat onun uyuduğu şekle bürü- nerek uyumuştu. Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi yatırdıktan sonra müşriklerin arasından Yâsîn sûresini okuyarak Hz. Ebû Bekir’in evine doğru gitmişti.Hz. Peygamber’in evde uyuduğunu zanneden suikastçılar ise dışarıda onu beklemekte idiler. Planlarından kimsenin haberi olmadığı için de, Hz. Peygamber’in içeride olmadığı ve onun yerini bir başkasının almış olabileceği konusunda bir şüphe içinde değillerdi. Müşriklerin sıkı sıkıya bağlı oldukları geleneklerinden olan bir kaideye göre bir kimseyi evinde öldürmek büyük bir ayıp sayılmaktaydı. Bundan dolayı suikatçılar, Hz. Peygamber’e evinde hücum etmemişler ve dışarı çıkmasını beklemişlerdi.
Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’e vekâlet ettiği ilk husus Hz. Peygamber’in yatağına yatmış olmasıdır. Hz. Peygamber, hicret etmeden önce kendisine suikast girişiminde bulunacak grubu yanıltmak üzere Ehl-i beyt’inden, amcasının oğlu, kardeşi kıldığı, kendi evinde ve elinde büyüttüğü Hz. Ali’yi kendi döşeğine yatırarak, sonu belki de ölümle sonuçlanacak bu vazîfeyi ona tevdî etmişti.
Böyle bir durumda Hz. Peygamber’miş gibi onun döşeğine yatacak ve orada yatan bizzat oymuş izlenimini verecek yegâne kişi Hz. Ali idi. Bu sebeple Hz. Peygamber onu yatağına yatırmıştı. Hz. Ali ise Hz. Peygamber’in emrini hiç tereddüt etmeden yerine getirmişti. Hz. Peygamber’in bu gece döşeğimde sen uyu, şüphesiz onlardan sana herhangi bir kötülük gelemez emrini alan Hz. Ali, o geceyi -ki öldürülmeyi de göze almış olarak- onun örtüsüne bürünerek geçirmişti.
Burada dikkat edeceğimiz bir başka husus Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’in uyuduğu gibi uyumasıdır. Yukarıda da temas etmeye ça- lıştığımız gibi Hz. Peygamber’in gözetiminde ve himâyesinde büyümüş, hatta çocukluğunda onunla aynı döşekte yatma şerefine nâil olmuş Hz. Ali’nin onun nasıl yattığını bilmemesi düşünülemezdi ki Hz. Peygamber’in uyuduğu şekli tatbik ederek suikastçılara Hz. Pey- gamber’in içeride olduğu izlenimini vermişti.
Çalışmamızın daha iyi anlaşılması için Hz. Peygamber, bu görevi başka bir sahâbîye neden tevdî etmedi, şeklinde bir soruya ise şöyle cevap verebiliriz: “Hz. Peygamber, Müslümanların lideri durumundaydı ve Araplar’da bir kabîle liderini veya bir kabîle şeyhini ancak onun kanından ve onun tarafından görevlendirilen biri temsîl edebilirdi.Hicret esnasında Hz. Peygamber’i de onun kanından birinin temsîl etmesi gerekiyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber, Müslümanların önde gelenlerinden birini bu vazîfe ile görevlendirseydi -ki birçokları o esnada hicret etmiş bulunmaktaydı- Arap geleneğine uymamış olacaktı. Müslümanların önde gelenlerinden olan Hz. Ebû Bekir de Hz. Peygamber’e hicret esnasında yol arkadaşlığı yapmıştı. Hz. Peygamber bu vazîfeyi ona teslim etseydi -ki onun bu vazîfeyi yerine getirmesin- de şüphe olmazdı; fakat Hz. Peygamber ile bir kan bağı bulunmaması gelenek açısından uygun olmazdı. Hz. Peygamber’in kabîlesi olan Hâşimoğulları’ndan da birçokları henüz Müslüman olmamışlardı. Kanaatimize göre Hz. Peygamber’i temsîl noktasında üç isme dikkat çekmemiz gerekmektedir. Bunlar: Hz. Peygamber’in amcaları Hz. Hamza ve Abbâs ile amcaoğlu Hz. Ali’dir. Hz. Hamza, o esnada hicret etmiş olduğundan bu vazîfeyi yapması mümkün görünmemekteydi. Aynı şekilde Abbâs ise henüz Müslüman olmamıştı. Geriye bu işi yapabilecek tek kişi Hz. Ali kalmaktaydı. Hz. Peygamber de bu vazîfeyi ona teslim etmişti.
Temsîl görevi bakımından dikkat etmemiz gereken başka bir husus ise Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi döşeğine yatırırken kendi bürdesini onun üzerine örtmüş olmasıdır. Temsîl vasfının en belirgin özelliği temsîl edilenin eksiksiz ve tam olarak temsîl edilmesidir.Kılık- kıyafet ve giyimin de insanların üzerindeki etkisi tartışılmazdır. Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin onu tam olarak temsîl edebilmesi ve onun kendisi olduğu izlenimini verebilmesi için ona Hadramevt işi yeşil bürdesini giydirmişti. Hz. Peygamber’in böyle yapması göz ardı edilmemesi gereken bir husustur. Eğer Hz. Peygamber böyle yapmamış olsaydı, Hz. Ali’nin temsîl vazîfesini tam olarak yapabilmesi mümkün olmayacaktı. Böyle olması da Hz. Peygamber’e suikast girişiminde bulunacak olan grubu şüpheye düşürebilirdi. Hz. Peygamber, bürde- sini ona giydirerek onun temsîl vazîfesini hakkıyla yapabilmesini sağlamıştır.
Hz. Ali, yatağına yatarak Hz. Peygamber’i canı pahasına orada temsîl etmişti. Öyle ki o gece Hz. Peygamber’e suikast için bekleyenler, içeride Hz. Peygamber’in olmadığına dair en ufak bir şüphe dahî duymamışlardı. Onlar, Hz. Peygamber’in bürdesine sarılmış şekilde uyuyanın Hz. Ali olduğunu fark edememişlerdi. Suikastçılar, ancak sabaha karşı Hz. Ali’nin döşekten kalkması sonucu onu görüp tanı- mışlar, böylece Hz. Peygamber’in Mekke’yi terk ettiğini anlamışlardı. Suikastçılar, Hz. Ali’yi kuşatmış, ona saldırmışlar ve onu esir almışlardı. Hz. Peygamber’in nerede olduğu yönünde onu sorgulamalarına rağmen Hz. Ali’nin onlara bilmiyorum şeklinde cevap verdiğini görmekteyiz. Tabii ki bu durum müşriklerin hiç hoşuna gitmemiş ve Hz. Ali’ye eziyet etmişlerdi. Hz. Ali, eziyetlere rağmen Hz. Peygamber’i koruma noktasında taviz vermeyerek onlara Hz. Peygamber hakkında hiçbir şey söylememişti. O, müşriklerin eziyetleri altında bile üzerindeki görevi küçük de olsa sekteye uğratabilecek bir duruma düşmemiş, vazîfesini sadâkatle yerine getirmişti. Hz. Ali’nin muhtemel bir hatası Hz. Peygamber’i sıkıntıya düşürebilir, hatta hayatını tehlikeye bile düşürebilirdi. Onun, Hz. Peygamber’e tam mânâsıyla siper olması ve görevini yerine getirmesiyle Hz. Peygamber, hicret yolculuğuna güven içerisinde çıkabilmişti.

İslam Haberleri

Aliya İzzet Begoviç'in Vefat Yıldönümü
Hizbullah'ın Üst Düzey Komutanı Şehid İbrahim Muhammed Akil kimdir?
İmam Hüseyin’in Kızı Hz. Rugayye’nin baba özlemi ve şehadeti
Kerbela Kıyamının Sebep Ve Faktörleri
Kerbelâ'dan Sonra Ne Oldu?