Paralel yapı bugünkü haliyle 1991’de ortaya çıktı. İlk ortaya çıkışı 60’ların başı. 70’lerin sonunda ABD ile ilk temas. Ardından Özal’la birlikte, 80 sonrası Gülen’e verilen yeni misyon. 90’ların başında “CIA raporu da İslamcılık” adı ile olacak Fehmi Koru tarafında tercüme edilip Beyan Yayınları’ndan çıkan bir kitap var. O rapor önemli bir kavşak noktası aslında. 91’de paralel yapı CIA paralelinde yeniden yapılandırılıyor.
REFAHYOL hükümetinin kurulması önemli bir kavşak noktası idi. Erbakan hükümetinden beklenen ordu içindeki ılımlı İslamcılara karşı çıkan kanadın tasfiye edilmesi idi.. Çünkü ordu içinde, daha sonra BÇG diye anılan, Ergenekon ve Balyoz’da sanık yapılan kesim Paralel yapının derin devlete, orduya entegre ve enjekte edilmesine karşı çıkıyordu. Erbakan hükümetinden beklenen bu kesimin tasfiye edilmesi idi. Çünkü ABD’de bir kesim artık ABD’nin ılımlı İslamcılarla yola devam etmesini istiyordu. Ilımlı İslamcılara artık sopa değil, havuç vereceklerdi. İslamcıları karşılarına değil, yanlarına alacaklardı. Onun için de laikçi, Kemalist kanadın bu plana karşı çıkan kanadının tasfiyesi gerekiyordu..
İslamifobia, ılımlı İslam’la eş zamanlı tartışma konusu oldu. Aslında ılımlı İslam dedikleri, alameti farikalarını yitirmiş bir din olacaktı. İncil’e benzer bir Kur’an, papaza benzer bir imam, kiliseye benzer bir cami.. İran etkisi dışında, ritüeller yönünden zenginleştirilmiş, halk İslamı. Kültürel İslam. Türk İslamı. Folk İslam.. Türk İslamı dedikleri bu yeni din, Türkiye üzerinden diğer İslam ülkelerine servis edilecekti.
BÇG, İslam’a karşı havuç politikasına karşı çıkıyordu.. Paralel yapı Erbakan’a karşı ağır tahrikleri örgütleyerek Erbakan’ı harekete geçmeye zorladı. Erbakan harekete geçerse, derin çete halkı sokağa dökecekti. Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk herkesi çatıştırmak üzerine senaryolar yazdılar.. Rejimi korumak üzere gerekirse, en kötü senaryoya göre, yüzbinlerce insanın hayatına malolacak olsa bile, harekete geçmeleri gerektiğini savunan bir toplantının ses kaydı dışarı sızmıştı. Erbakan’ın “kanlı mı olacak kansız mı” konusu bununla ilgili idi. Erbakan kendilerinin kan dökeceğini söylemiyor, karşı tarafın kan döküp dökmeyeceğini bilmediğini söylüyordu. Böyle bir riski almak istemedi. Daha doğrusu kan dökülmesini istemedi ve bu kanadın üzerine gitmedi, kendine kışkırtıcı hakaretler olmasına rağmen. Bu defa da öbür taraf bunu fırsat bilip kendileri harekete geçti ve 28 Şubat yaşandı. Susurluk yaşandı.
Çatlı ve arkadaşları, ılımlı İslam politikasına destek veriyordu ve ordudaki o malum kanadın tasfiyesini destekliyordu. Muhsin Yazıcıoğlu, derin devlet’in belli bir kanadının tasfiyesini istiyordu ama paralel din, ılımlı İslam politikasına karşı çıkıyordu.. Bu çok önemli bir ayrıntı.
Çatlı; aslında Erbakan, ordunun içindeki derin darbeci çetenin söz dinlemeyen kanadına karşı operasyon başlatacak olsaydı, Erbakan hükümetine karşı harekete geçecek çeteye karşı görünmeyen bir koruma yapacaktı..
Erbakan harekete geçmeyince, öbür kanat harekete geçti ve bu arada, Susurluk’ta Çatlı ile birlikte Kürt asıllı bir milletvekili olan Bucak’ı, Alevi bir emniyet mensubu Kocadağ’ın, bir kadının da içinde bulunduğu aracın kaza yapmasını sağlayarak infaz ettiler.
Erbakan hükümeti düştü ve derin devletin dizayn ettiği yeni bir hükümet olarak ANASOL-M kuruldu. Apo teslim edildi, Ecevit tasfiye edilmeye çalışıldı.. Yaşananları biliyorsunuz.
Refah Partisi tasfiye edilince, Erdoğan, Arınç ve Gül, Politik Araştırmalar Merkezi (PAM) adını verdikleri bir merkezde buluşarak yeni bir arayışa girdiler..
Cemaat için “dikensiz gül bahçesi” hayalleri gerçek olmadı.
Burada biraz geriye gitmek gerek..
Biz, MÜSİAD’dan Ali Bayramoğlu, Faizsiz Finans Kuruluşları Vakfı başkanı Prof. Dr. Haşmet Başer, Sigortacı Dr. Alaeddin Büyükkaya, Dr. Murat Yalçıntaş ve ben KOMBASSAN’ın desteğinde, ortaklığında SPAG Stratejik ve politik Araştırma ve Geliştirme şirketi kurmuştuk ve daha Refahyol Hükümeti dağılmadan Türkiye’nin, Türk Tanıtma Fonu üzerinden açılan ABD, AB ve BM’deki lobisi için ihaleye girmek üzere çalışmalar yapmıştık. Şirket hükümete de kurumsal danışmanlık hizmeti verecekti. ABD, İngiltere ve Brüksel’de temaslarda bulunduk. S&P ile görüşmeler yaptık. Daha kuruluşumuzun ilk ayında, ABD, AB ve dünyanın dört bir yanından gelen stratejik araştırma merkezlerinin ziyaret akınına uğradık.
Söz konusu ihale dosyası Abdullah Gül’ün masasında bekliyordu. En kapsamlı teklif dosyası bizimdi. Gül bir türlü ihaleyi açmadı. Son gün giderken Çiller bir reklam ajansına bu işi verdi dediler. Gül niye imzalamadı bu dosyayı. Bu hep kafama takıldı. PAM aslında o günlerde fikir olarak ortaya çıkmıştı. Gül ve arkadaşları bizim projemizi PAM’ı hayata geçirip birlikte yürütmek için bir çalışma yapmışlar, ama bir türlü kendi hazırlıklarını tamamlayamadıkları için bu ihale açılmamış.
Bu PAM 28 Şubat’tan sonra, yeniden canlandırıldı ve AK Parti’nin kuruluş süreci bu çatının altında şekillendi.
Bu konu burada bitmeyecek.. 28 Şubat’la ilgili Sincan’daki Kudüs Gecesi neyin nesi idi, Erdoğan şiir okudu diye mi hapse atıldı. Yarın ve öbür gün de bu konu devam edecek. Anlattıklarım tarihe şahitliğimdir. Selam ve dua ile..
akit