Biliyorsunuz, geçen yılın "enflasyon" rakamları açıklandı... Yine biliyor olmalısınız ki; geçen ayın "zam" şampiyonu, "salatalık" olmuş... Çünkü, fiyatı yüzde 31.6 oranında artan tek sebze, "salatalık" olmuş... Haa, salatalığın yanısıra; fiyatları yüzde 30.6 ve 30.5 oranlarında artan "patlıcan" ve "sivri biber" de geçen ayın "zam şampiyonları" kervanına katılmışlar... Gazeteler, "salatalık"taki bu fiyat artışını duyururken, herhalde, biraz da "puştluk" olsun diye, "hıyar" ifadesini kullanmışlar... Haberlerine; "Hıyar, zam şampiyonu" başlığını uygun görmüşler... Oysa, "salatalık" ayrıdır, "hıyar" ayrı... "Hıyar"ın uzunluğu karşısında, salatalık, "bamya" gibi kalır... Gazeteciler, bilmez mi bunu?.. Elbette bilirler ama, dedik ya, maksat "puştluk" yolsun!..
Tabiî, şu da var: Her, "hıyarım var" diyenin peşinden "tuzluğu kapıp da koşanlar"ın bu kadar "mebzul" olduğu bir ülkede, "hıyar"ın baştacı edilip "şampiyon" olmasında yadırganacak bir taraf yok!..
HIYARI, NİYE ÇOK SEVİYORUZ?
"Hıyar sevgisi"nin bu kadar çok olmasında, "tuzluğu kapıp da koşmak" elbette tek ölçü değil...
"Hıyar sevgimiz"in bir tezahürü de, içimizdeki "hıyar"ların "hıyarlık"ları olsa gerek... Hele söyleyin; "beyin felci" geçiren Melisa adlı kızcağızın bağlı bulunduğu "solunum cihazı"nı çalmak, "basit bir hırsızlık vak"ası" mıdır, yoksa "hıyarlık" mı?..
Ya; "yurtta kalan çocuklar"ın 310 Bin Lira"sını çarpan, dahası yurdun 53 Bin TL"lik "kantin geliri"ni de alıp kaçan "müdire hanım"ın yaptığına ne demeli?..
Bu da bir "hıyarlık" değil mi?..
Bu tür örnekler, sayılamayacak kadar çok!..
Söyleyin Allah aşkına;
"Hıyarlıklar"ın bu kadar çok olduğu bir ülkede, "hıyar"ın zam şampiyonu olmasının yadırganacak bir tarafı olabilir mi?..
Demek oluyor ki;
"Hıyarlığı" çok sevdiğimiz için, "hıyar"ı baştacı ediyoruz!.. Tabiî, bu tip "sivrilik"lerimiz yüzünden, "sivri biber" ve "patlıcan" da, "geçen ayın zam şampiyonu" olmuş!..
BAYKAL, NİYE "PATATES" DEDİ?
Eee, "sebze ve meyve"ler bu kadar revaçta olur, bu kadar "gündem"e oturur da; "gazete kaynaklı muhalefet" yürüten CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hiç geri kalır mı?..
O da, "gündem" olmak için, "sebzeli bir örnek" vermiş... Meselâ, "kozmik odadaki aramalar" için demiş ki;
"Kozmik odadan, kozmik patates çıktı!"
Oysa, kozmik odalardan, daha "neyin çıktığı" belli değil... Baykal"ın, "çıktı" dediği "kozmik patates"lerin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum!.. Bu "kozmik patates"ler yenilir mi, içilir mi, kızartılır veya haşlanır mı, onu da bilmiyorum!..
"Kozmik patates" ifadesini, "ne" veya "kim" için kullandığı da meçhulümüz... "Belgeler" için mi kullandı o ifadeyi, yoksa "kozmik odada çalışanlar" için mi?..
Sonra, "patates" benzetmesinin üzerinde de ciddi olarak durmak gerek... Niye patates?..
Meselâ, "soğan" veya "kabak" değil de, niye patates?..
BAYKAL, PATATESLE AKRABA MI?
Bugünlerde, hemen herkes "sembol"ler üzerinden "mesaj" veriyor ya; meselâ, "kozmik oda"daki aramaların "8. günü"nde, aramaları yapan hakim ve savcıya, zarf içinde "8 mermi" gönderiliyor ya!.. Meselâ, "9. Senfoni"ci, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel" bile kendisine yönelik "darbecilerle kol kola" olduğu yönündeki "eleştiri" ve "suçlama"lara cevap verirken; "Dikili taşı yıkmak istiyorlarsa, o dikili taş başlarına geçer" gibi "masonik bir mesaj" veriyor ya!.. Baykal da, pekâlâ "patates" benzetmesi ile, meselâ "evrimsel bir mesaj" vermek istemiş olabilir!..
Malûm, "evrim saçmalığı"nı savunan "embesil"ler, "insan"daki ve "şempanze"deki "kromozom" sayılarını "delil" göstermişler ve demişlerdi ki;
"İnsanda 46 kromozom bulunmaktadır... Şempanze ve gorillerde ise 48 kromozom!.. Kromozom sayılarının birbirine yakınlığı da göstermektedir ki; insan, maymundan evrimleşmiştir!.."
O tartışma günlerinde, ben de demiştim ki;
Sizin mantığınızdan, yani "evrim" saçmalığından yola çıkarsak, "ata" veya "dede" olarak "maymun"ları değil, üretim fazlalığını eritebilmek için kampanyalar açtığımız "patates"ler vardı ya, işte onları "ata" bilmemiz ve patateslerin "dal"larına veya "yumru"larına sarılıp, öpmemiz gerekirdi!..
"Bizim atamız sizsiniz!" diye!..
Çünkü efendim;
"İnsanın kromozom sayısı da 46"dır, patatesin kromozom sayısı da!"
Peki;
"Kromozom"dan yola çıkıp, "Önce patatestik, sonra da evrimleşip insan olduk" diyebilir miyiz?..
Der isek;
Tarlalarda üretilen "patates"leri niye söküyor, niye yollara döküyor ve niye tüketiyoruz?..
Bırakalım da, evrimleşip "insan" olsunlar!..
Görüyorsunuz; nereden nereye geldik?..
Şimdi, siz olsanız sormaz mısınız;
Bay Baykal"ın "patates" benzetmesi, ağzından "doğaçlama" olarak çıkan "öylesine bir benzetme" midir, yoksa "kromozom akrabalığı" dolayısıyla mıdır?.. Sahi, Bay Baykal"ın, "patateslerle bir akrabalığı" mı vardır ki, böyle konuşuyor?..
Öyle ya;
"Patates"in kromozom sayısı da 46,
"İnsan"ın da!..
Demek oluyor ki;
"Kozmik oda"dan her ne çıkarsa çıksın, bunlar sadece "kozmik patates" olmayacak, aynı zamanda "kozmik insan" olacaktır!..
Nasıl olsa, "kromozomları eşit" ya!..
Kimbilir, Bay Baykal, belki de;
"Kozmik patates" derken, aslında "kozmik insan"ları kastetmiştir!..
Kim bilir?!?..
O MERMİLER BAMYA MIYDI?
Malûm, Bay Baykal"ın bu benzetmesine en sert tepki gösterenlerden biri de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç oldu.
Dün, kendisine soru soran gazetecilere; "kozmik odada arama yapan hakim ve savcıya 8 mermi gönderildiğini" hatırlatarak, "Sorun bakalım sayın Baykal"a demiş;
"Sorun bakalım, hakim ve savcıya gönderilen mermilere de, yeni yıl çikolatası mı diyecek?"
Ne yalan söyleyeyim;
Sayın Bülent Arınç"ın, "sebze-meyve gündemi"nden uzaklaşıp, "çikolata"dan örnek vermesini yadırgadım... Dahası, Arınç gibi bir "söz üstadı"na bu örneği yakıştıramadım...
Benim bildiğim Bülent Bey; hakim ve savcıya "gözdağı" vermek için gönderilen o "kaleşnikof mermileri"ni asla "çikolata"ya benzetmez, "bamya"ya benzetir ve sorusunu da şöyle sorardı:
"Sorun bakalım sayın Baykal"a; hakim ve savcıya gönderilen o mermiler; mermi değil de, bamya mıydı?"
Öyle ya;
"Mermi"ler, şekil itibariyle "bamya"ya benzerler ama, "çikolata"ya benzemez!..
ECEVİT DE Mİ "ÇEKİRDEK"Tİ?
Nitekim, Bay Baykal "sebze-meyve" ağırlıklı "benzetme"lerine dün de devam etmiş ve bu defa da "çekirdek" demiş...
Gazetecilerin; "Kozmik oda aranıyor, sizin de değerlendirmeleriniz oldu. Ancak Bülent Arınç"ın, "Bu soruşturma sona erince ciddiyeti görülecek" şeklinde açıklamaları var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki sorusu üzerine de, şu cevabı vermiş:
"Önemsemek lazım... Arınç, gelişmeleri kamuoyumuzdan önce bilme noktasında olan iç çekirdeğin bir parçası... Ben şaşırmam. Benim değerlendirmemi biliyorsunuz, Türkiye"deki bu olayların arkasında bunu yönlendiren bir karargahın olduğudur. O karargahın çoğu kere bu planlamaları yaptığı, bunları ortaya koyduğu, belgeleri çıkardığıdır."
Gördüğünüz gibi; Bay Baykal, tıpkı Bay Demirel gibi, "semboller üzerinden mesaj vermeyi" sürdürüyor... Bir gün "patates" diyor, diğer gün "iç çekirdek!"
Yalnız, ben, Arınç"a yönelik "itham"ında; onun bir "iç çekirdek" olduğunu iddia etmesini anlayabilmiş değilim!..
Bazı gelişmeleri "kamuoyundan önce bilmek" bir "iç çekirdek" olmayı gerektiriyorsa; sormak gerekir kendisine;
1 Mayıs 1977"de Taksim Meydanı"nda 37 kişinin öldüğü hadiseyi "derin devlet"e yükleyen ve hatta, "Bu, Kontrgerilla"nın eylemidir" diyen, 7 Mayıs 1977"de dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk"e sunduğu "Özel Harp Dairesi ve Kontrgerilla Raporu"nda;
"Bu örgütte iyi niyetli kimselerin dışında siyasal düşünceleri yönünden yurt savunması için gördükleri eğitimi Türkiye"deki şiddet eylemlerinde kullananların bulunabileceği güçlü olasılıktır. Bu örgütte görev almış, yönetici olarak çalışmış kimselerden bazılarının, emekliye ayrıldıktan sonra da bilgilerini ve yetiştirdikleri elemanları, siyasal nitelikteki eylemler için kullandıklarını gösteren belirtiler vardır."
Diyen Ecevit de bir "iç çekirdek" miydi?..
Dahasını da hatırlatalım...
Tarih, 29 Mayıs 1977... Yani, "Taksim"deki katliam"ın üzerinden 28 gün geçmiş... Bu katliam için "Kontrgerilla"nın işi" diyen Ecevit çifti İzmir"in Çiğli Havaalanı"ndan parti otobüsüne binmek üzeredir!..
O an, "uzun menzil"den ateş edilir!..
"Gazlı" bir kurşun.
Doğrudan "öldürme" kastıyla sıkıldığı belli...
O "özel" kurşun, Ecevitlerin, Robert Kolej"den beri yakın arkadaşı olan Mehmet İsvan"ın bacağına isabet eder!..
Bülent Ecevit de, otobüsün kapısında Rahşan Hanım"la yan yana duruyordu.
Yani, hedefteydi.
Eğer o anda Rahşan Hanım İsvan"ın elini tutup basamağa çıksa, ya da Ecevit kendi başına otobüse binmek için hamle yapsa, ilk basamakta vurulacaktı!..
O "gazlı kurşun"u atan tabanca, acaba kimin elindeydi?.. Tetiği kim çekmişti?..
Baykal olsa, herhalde şöyle derdi:
"Tabancadan çıkan o şey, gazlı mermi filan değil; kıllı bamya veya kozmik patatestir!"
BAYKAL"IN 1990"DA VERDİĞİ ÖNERGE
Ama, Bay Baykal, 1990"da öyle demiyordu... SHP Milletvekili 29 arkadaşı ile birlikte Meclis"e verdikleri "önerge"de diyorlardı ki;
"Kurulacak araştırma komisyonu, Özel Harp Dairesi"nin formel biçimini, geçmiş faaliyetlerini incelemeli, kontrgerilla örgütü tartışmalarına açıklık getirmeli, ilgili herkesin bilgisine başvurarak, gerekli bütün belgeleri ve gizli arşiv bilgilerini araştırmalıdır.
TBMM, egemenliğin halkımıza ait olduğunu, demokrasinin işlerliğini, açıklığın demokrasimiz için yegane yol olduğunu ortaya koymalıdır."
Merak ediyorum; Bay Baykal ve arkadaşları, 19 yıl önce "hangi karargâhta" idiler ve nasıl bir "iç çekirdek" idiler ki; içinden "kozmik patates"(!)ler çıkacağını bile bile, böyle bir önerge vermişlerdi?..
İşin, şakaya gelir bir yanı yok!..
"TSK"nın beyni" durumundaki "kozmik oda"ları, bir "patates deposu" olarak gösterip de, işi "sulandırmak"la; ne Baykal"ın eline bir şey geçer, ne başkasının!..
"Hıyar"ın zam şampiyonu olduğu bir ülkede; kim, nasıl bir "hıyarlık" planlamışsa, ortaya çıkarılmalıdır!..
Zira, Melisa"nın "solunum cihazı"nı bile çalan "hırsız"lar, pardon "hıyar"lar, bu ülkede yaşıyor!.. Öğrencilerin "yurt parası"na göz diken "dişi hıyarlar" da, bu ülkede!.. Onların "nefes"lere ve "para"lara göz diktiği bir ülkede, "özgürlük ve demokrasi"ye göz dikenler olamaz mı?..
Baykal, çok iyi düşünmelidir;
"Hıyar" acaba "zam"da niye "1 Numara"dır?..
Bayburtlu Zihni"nin mesajı
Bayburtlu Zihni, bir iş için devlet dairesine uğramış. Memurlar, kılık kıyafetine bakıp onu alaya almışlar.
Elli yaşlarında bir memur;
- Söyle bakalım amca, ben kaç yaşındayım diye sormuş.
Zihni,
- Otuz beş demiş. Memurlar gülüşmüş. Bir başkası,
- Ya ben.. demiş.
- Yirmi beş, demiş Zihni.
Böylece her birinin yaşını 10-15 yıl küçük söylemiş.
İçlerinden biri,
- Amca, sen ne işle meşgulsün? Bakıyorum da hepimizin yaşını iyi bildin, diye alayı sürdürmüş.
- Baytar bir aileyiz, demiş Zihni. "Babam atlarla, ben ise eşek ve sıpalarla ilgilenirim."
Ben de, bir "köylü çocuğu"yum... Küçük yaşlardan itibaren, "tarla"da çalıştım, "bahçıvanlık" yaptım... İşte bu yüzdendir ki; "hıyar"lardan çok iyi anlarım!
Bana kimse "hıyarlık" yapmasın, hemen çakarım vaziyeti!..
vakit