Resulullahın yanında, birileri, beraber geldikleri birilerini övmeye başlayınca, Resulullah onlara toprağı göstermişti. “Biz hepimiz topraktan geldik ona döndürüleceğiz” demişti.. Kibir, hep Şeytanla özdeşleştirilir. Her türlü yaratılışla ilgili üstünlük iddiası ilk haram, ilk günah, ilk lanetli bir iştir.
Zaloloğlu Rüstem ihtişamı, tantanası, güç ve otoritesi ile övünürken, Hz. Muhammed ve Hz. Ömer, tevazusu ile gözleri kamaştırıyordu. Bizans elçisi Hz. Ömer’e geldiğinde, mescid avlusunda bir çul üzerinde, etrafında bir koruması yokken yalnız başına kıvrılıp yatmışken yatan kişinin Hz. Ömer olduğunu öğrenince yenilmişti.
Zaloğlu Rüstem, Pers mitolojisi'nin efsanevî kişilerinden biridir... İran şairi Firdevsî'nin Şehnâme’sinde onun cesaretinden övgü ile söz eder. Onun cesareti aslında helak sebebidir. Keskin sirke küpüne zarar vermiş, bilmeden oğlu Sührâb ile de savaşmış ve onun ölümüne sebep olmuştu. Üvey kardeşi Şeğâd da ona tuzak kurmuş mızrak ve hançer dolu bir kuyuya düşürülerek atıyla birlikte öldürmüştür. İnsanların çoğu hız, zenginlik ve güç budalasıdır. Olimpiyatlar, hatta maçlar hep aynı beşeri zaafın bir tezahürüdür.
Bizde her başarı, her zaman ödüllendirilmez. Mesela Halid b. Velid, başarısından dolayı, aslında başarısından dolayı demek de pek doğru değil, çünkü o kendi başarısından dolayı övünmüyordu ama etrafındakiler ona böyle bir üstünlük isnad ediyorlardı. “Başımızda Halid gibi bir komutan varken ne gam” diyorlardı. Nerede ise zaferi Allah’tan değil, Halid b. Velidden bekliyor olacaklardı. Hz. Ömer bu sebeple Halid b. Velid’i görevinden aldı.
İnsanlar, bir geleceğe doğru hızla koşarken, aynı hızla kendi geçmişinden uzaklaşır. Giderek geçmişle bağlarını zayıflatır. Sonunda o bağ kopar ve kendisi yabancısı olduğu bir hayal ülkesinde yapa yalnız kalır. Onun için eskiler, “kökü mazide olan ati”den söz ederler. Aslında dairesel bir koşuşturma içindeyiz. Yolun sonunda geldiğimiz yere geri döndürüleceğiz. Bu açıdan baktığınızda uzaklaştığınızı zannettiğiniz şeye doğru yaklaşıyoruz aslında. Zaman ve mekan izafi şeyler. Allah zaman ve mekandan münezzehtir. Geldiğimiz yere geri döndüğümüzde, ölüm hayatı bütün ölümlüler için bir gün kadar kısa olacaktır, algı olarak ya da 1,5 gün. Bu dünya gerçeklikler dünyası. Bu dünya geçici. Kalıcı olan ahiret dünyası. Bu dünyada sahip olduğumuz servet ve gücü yönetecek, akıl ve imana, ahlaka ve bilgiye, beceriye sahip değilseniz, o güç ve servet bizi yönetir ve dönüştürür. Firavunun, Şeddat’ın, Karun’un, Nemrud’un düştükleri yanılgı buydu aslında. Kibirle Allaha bile isyan ettiler ama paraya, pula, makama, nefislerine kul oldular.
Bugün insanlar, varsayım olarak saniyede 300 bin km’lik bir hıza ulaştılar. Kuantum bilgisayarlar da o da yok. Bunu bilgi aktarımı ve silah olarak kullanabiliyorlar. Ama gücü yönetecek bir ahlaka sahip değiller ve bu konuda bir hukuka da tabi değiller. Onlar bu gücü kullanırken aslında o güç onları esir alıyor ve onların başını döndürüyor.
Şimdi de haddi aşan bu topluluk, boyut aşarak, farklı zaman boyutlarında mekansız bir alemde yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Bu gün bu heves peşinde koşanlar aslında kendilerine göre “Tanrısal bir güce” ulaşma hayali kuruyorlar. Böylece güya Tanrı olacaklar! Allaha meydan okuyacaklar (Haşa). Yeryüzünün zamane tanrı-kralları da bu GlobalReset’çilerin peşinde, “Yeryüzünde bir Cennet, ve ebedi hayat”ın azizleri ve azizeleri olacaklarını hayal ediyorlar. “Cehennemi ve günahı olmayan” bir Cennet! Şeytan onları bu hayalle kandırıyor. HABAT, AGATHA, EPSTEİN Şeytan 3’lüsü insanlara bunu vadediyor.
“İtibardan tasarruf olmaz” diyenlerin çoğu, aslında böyle bir hayalin peşinden koşanların peşinden gidiyorlar. Hak nezdinde değil, Halk nezdinde itibar sahibi olmak için sınırsız bir gayretin içindeler. Bu anlamda bu sloganla sınır tanımayacaklarını söylemiş oluyorlar, ama bu toplum mühendisleri, algı operatörleri, bu Media meddahlarının ağızların ya da kalemlerinden dökülen sözlerin nereye vardığı, varacağını düşünmüyorlar bile. Aslında bu akılsızlık, bugün, sanat, sermaye, siyaset dünyasını esir almış durumda.
Yaşadığınız hal ve bildiğiniz geçmişten hızla, hiç bilmediğiniz bir geleceğe doğru yokuş aşağı koşar gibi gidiyorsunuz, ama dönüşü hiç düşünmüyorsunuz. Dönüşünüz olmayabilir. Katlandıkları güçlükler, ödedikleri bedeller gelecek için kendilerine yardımcı olmayacak. Bu yolun sonu hüsran ve pişmanlık olacak. Hızın ve hayalin kışkırttığı umudun ve hazzın doruğunda olmanın sarhoşluğu içinde nereye gittiklerinin sanki farkında değiller. Kontrol edemeyecekleri bir güç ve hızın kimseye faydası olmaz. Birileri boyutlar arası seyahat hayali kurarken, şunun hiç farkında değiller, gölgenizin olmadığı yerde siz yoksunuz.
Ecel ertelenmiş zamanı ifade eder. Biz aslında nefes alıp vermekle yaşamıyoruz. Her nefes alış-verişte birazcık ölüyoruz. İnsanın hayat dediği şey ölüme doğru yürüyüşüdür.
Nasıl gece gündüz, aşağı yukarı, sıcak soğuk, iyi kötü, hak batıl, zulüm adalet birbirinin anlaşılması için zorunluluksa biz bu zıtlıklar aleminden tevhid alemine, bir bulut gibi yükseliyoruz aslında. Yüklerimizden, kütlemizden kurtulunca manevi zirveye ulaşacağız.
Dünyaya indirildiğimizde, ahiretten uzaklaştırılmıştık. Hayat ahiret yurduna doğru bir yürüyüştür. Dünyayı kazanayım derken, aslında dünya kredisini, tüketiyoruz ve ahirete yaklaşıyoruz. Hz. Peygamber 14-15 asır önce gelmiş, farkında mısınız, biz o zamandan uzaklaşırken, aslında tekrar o büyük buluşma zamanına ve noktasına yaklaşıyoruz.
Allah zaman içinde zaman yaratmıştır. Ancak o zamandan da mekandan da münezzehtir. Aslında bu gün yeni bir konu olan Kuantik akılla biz bu konuyu daha kolay anlayabiliriz, açıklayabiliriz. Zamanın akış yönü kesretten vahdete doğru. Ama yüzünü kesrete dönenler yönlerini sapıttıklarında varacağı yer o Hz. Ademe yasak olan bölgedir. O bölgenin halkı cehennem ehlidir.
Yüzümüzü kıbleden çevirmeyelim. Müslümanın kıblesi, bulunduğu konuma göre değişir. Aslında her yön kıbledir. Doğu da batı da Allah’ındır. O 2 doğunun ve 2 batının Rabbidir. “2 Doğu ve 2 batıyı anlamak için “Tarık” ve “Şira” üzerinde düşünmek gerek. Farklı mekanlarda bulunanlar yüzlerini Kabe’ye döndüklerinde aslında hepsi “1 noktada buluşurlar. Beşer idrakinde bir alan ancak “3 nokta” ile şekillenir. Bizim yüzümüz “3 noktanın derunundaki zaman ve mekan üstü o TEK olmalıdır. Kesret içindeki Vahdeti anlamak için bilim’den öte hikmet ve tefekkür, ayrıca, akıl yanında Fuad / sezgi ve evrenin derununda gizli havas ve Ledün’ü, fıtratta gizlenmiş ruh, akıl, nefis ve can’ı anlamak gerekir.
Farklı boyutlara seyahat için kimi teknolojiyi kullanmaya çalışıyor, kimi uzaylılara takmış kafayı, kimi Cinlerle, kimi Şeytanlarla bu işi başarmak istiyor. Astral yolculuklar, MetaVerse alemi, Lucid Dream aslında bir yere gitmekten çok sanki dünyadan kaçış yolu arayanların, ya da bir takım maceraperestlerin meraklarından başka bir şey değil.
Nasıl bir dünya ile karşılaşacaklarını bilmiyorlar. Geri dönüş olup olmadığını da bilmiyorlar. Evet, Hz. Musa denizi yardı, Hz. Muhammed (sav) Mekke’den Kudüs’e bir gece yolculuğu yaptı. Hz. İbrahim, Hz. İsa biri ölü bir insanı, biri parçalara ayrılmış bir kuşu canlandırdı. Hz. İbrahim’i ateş yakmadı, Demek ki, her ateş insanı yakmazmış, her su insanı boğmazmış. İnsan belli bir yaşa gelse de bu gerçeklerin farkına varmayabilirmiş. Hz. Süleyman karıncalarla konuşuyordu. Hz. Süleyman’ın ordusu güzergaha yuva yapınca koca ordu yolunu değiştiriyordu. Şimdiki sultanlar değil karıncalar için yolunu değiştirmek, insanları karınca gibi görüyorlar, ezip geçmeye çalışıyorlar.
Gelin böyle b ir tefekkür ikliminde, ölümü, ahireti, sorumluluklarımızı, dünya hayatını ve ülkemizi, bölgemizi, İslam dünyasını, dünyayı ve Gazzede olap bitenleri, Müslümanların hali pür melalini tefekkür edelim.
Neyse, bugünlük de bu kadar. Zaman, Mekan, Ruh ve Madde, Enerji, Kainat ve Ahiret Ahir, (daha sonra gelecek olan ve zamansız ve mekansız bir alemde var olan) alem üzerinde, Melek, Cin, Şeytan, Şehidler ve Hızır gibi Ricalül Gayb üzerinde düşünmemiz gerekir. Sahi, zaman içinde zaman yaratan Allah’ın kulu ve resulü İsra’da nasıl bir yolculuk yapmıştı! Hz. Musa denizi nasıl yardı, asayı Musa nasıl bir şeydi. Hızır’la yolculuğu bize neyi anlatır. Hz. Süleyman Belkıs’ın tahtını nasıl getirdi, Cinlere ve bukağılı şeytanlara o mabedi nasıl yaptırdı, karıncalar ve kuşlarla nasıl konuştu. Hz. İsa ölüleri nasıl diriltti, Ashab-ı kehf’in uykusu nasıl bir uyku idi?. Hz. İbrahim’i ateş nasıl yakmadı? Hz. Eyyub’un imtihanı neydi, Hz. Yakub Yusuf’unu nasıl bulamadı.. Yusuf’un çilesi neydi. Allah bu peygamberler üzerinden nasıl bir ders veriyor, hiç düşündünüz mü? Hz. Yunus’un balıkla imtihanından nasıl bir ders almalıyız. “Ay ve Güneş” neden “Allah’ın iki şeairi”dir?. Neden ay ve yıldız denmedi acaba! Soruların cevabı Kur’an-ı Kerimde. Bütün peygamberlere selam olsun, Alemlerin Rabbine hamd olsun.
Selam ve dua ile.